1. YAZARLAR

  2. Dr Filiz Besim

  3. İTİRAF EDİYORUM
Dr Filiz Besim

Dr Filiz Besim

İTİRAF EDİYORUM

A+A-

İtiraf ediyorum ben bu adada çözümü ve barışı en çok da ‘’adaletli, uluslararası hukukun hüküm sürdüğü, çağdaş bir yönetim düzeninde’’ yaşamak istediğim için istiyorum. Güvenebileceğim bir sağlık sistemi, çağdaş dünyalı bir eğitim sistemi, sürdürülebilir bir çevre düzeni ve hukuk zeminine dayalı bir yönetim şekli için istiyorum.

Ülkemin başka ülkelerinin çöplerini attığı bir pislik yuvası haline gelmesini istemiyorum. Kumarhanelerin, kadın ticareti yapılan gece kulüplerinin, mafyanın gölgesinde bir yaşam ve çocuk yetiştirmek istemediğim için çözümü ve barışı istiyorum. Emeğe saygı duyulan, çalışanın ödüllendirildiği, insan haklarının üst seviyede olduğu bir  yönetim ve sosyal yaşam zihniyetiyle yaşamak istiyorum.

Ben ve benim neslim savaşın en acı yüzüne, göçün travmasına ve ganimetin bir toplumu nasıl devşirdiğine bire bir tanıklık eden bir neslin çocuklarıyız. Tam elli yıldır Rauf Raif Denktaş ve Makarios’un başlattığı görüşme masasından aslında ne istediğimizi tam da net bilemeden, bu konuda toplum olarak aramızda bir uzlaşı sağlayamadan çıkacak bir çözümün özlemiyle yanıp tutuşan ama her defasında hayal kırıklığına uğrayan bir toplumun  çocuklarıyız.

Yine itiraf ediyorum ki; Sayın Denktaş ve Makarios döneminden beri hiç değişmeyen ‘’bal yapmaz arı’’ pozisyonundaki görüşme masasında görüşülen konulardan beni ne garantiler ne de mal mülk konuları hiç ilgilendirmiyor. Benim için, maalesef inanamadığım o masanın en önemli konusu siyasi eşitliktir. Siyasi eşitlik sağlandıktan sonra gerisi zaten toplumların karşılıklı istekleri doğrultusunda gelecektir. Kurulacak  devletin adını ve yönetim şeklini ne koyarsanız koyun, bu adada Kıbrıslılar olarak kuracağımız yönetim şeklinde kendimizi Türk, Rum, Maronit, Ermeni ya da İngiliz olarak tanımlamayı bırakacağımız güne dek yönetimin her aşamasında toplumların eşit temsiliyeti ve yönetime  katılımı çok önemlidir.

Biliyorum ‘’inanmadığım o masa’’ dediğim için birçokları bana kızacak. Hiç önemli değil kızan kızar ama ben beynimin ve yüreğimin söylediklerini söylemek ve yazmak zorundayım. Nasıl inanayım ki o masaya? O masa ki hala daha Taksim ve Enosis için adayı bu hale getiren iki liderin kurduğu masanın tıpatıp aynısıdır. Aynı BM, aynı Türkiye, ve aynı Yunanistan zihniyeti. Minik bir farkla, son 15 yılda masaya net görünmese de dolaylı olarak Avrupa Birliği de eklendi.

Dünyanın neresinde olursa olsun barışı en çok savaşı yaşayanlar ister. Çünkü savaşın asla galibi olmadığını yine en iyi onlar bilir. Aynı dayanılmaz acıları çocuklarının ve gelecek nesillerin de yaşamasını istemezler. Bu adada da barışı en çok isteyenler savaşın en kötü yüzünü görenlerdir. Yine ben itiraf ediyorum ki o masadan çıkacak çözüme değil, Kıbrıslıların birlikte her alanda yapacakları barışa inanıyorum. Barışı istemek, içselleştirmek ve yaşam tarzı olarak benimsemek öylesin büyük bir zihniyet ve kültür olayıdır ki; dünyanın bambaşka bir coğrafyasında kurulan o masada satranç oynar gibi taşlarla oynayarak, yok efendim ‘’sen onu verirsen ben bunu veririm’’ diyerek Türkiye’nin Yunanistan’ın ve BM’nin de dengelerine oynanarak barış yapılmaz.  O antlaşma ancak taslak bir dayatma çözüm anlaşma çerçevesi olur ki; yaşama geçmesi hiç de kolay olmaz.

Kıbrıs’ta gerçek sağlıklı ve sürdürülebilir barışı bu adayı yurt bilen tüm gerçek Kıbrıslıların yapacağına inanıyorsak eğer; bilmek zorundayız ki adalıların çözüme bakış açılarında  zihniyet ve güven anlamında ciddi boyutta farklılıkları vardır. Kıbrıslıtürkler ve Kıbrıslırumlar maalesef bu geçen elli yılda kurulan onlarca masaya rağmen barışa ve çözüme ‘bakış açısı’ olarak çok yaklaşamadılar. Barış adına aynı dili konuşamadılar.

Peki ama ne yapmalı? Pes edip çözüm arayışlarını sonlandırmalı mıyız?

Asla...

Gerçek barış için iki toplumu her anlamda ticari, eğitim ve sağlık alanlarında birbirine yaklaştıracak işbirliği anlaşmalarını zorlayıp yaşama geçirebiliriz. Bu konuda en büyük görev aslında sivil toplum ve meslek örgütlerine düşer. Neden iki toplum arasında okullarda değişim programları olmasın, sağlıkta neden birlikte programlanan halk sağlığı programları, konferanslar ve çevre sağlığı çalışmaları yapılmasın. Ticaretin zaten dini, dili ve ırkı olmadığını biliyoruz. Ortak okullar, ortak şirketler, ortak hastaneler, ortak spor kulüpleri ve ortak evlilikler. Liderler ve BM ille ki kapsamlı bir çözümü temcit pilavı gibi önümüze süreceklerine; iki toplumu daha çok yaklaştırmak için çalışmalar yapabilirler.

Garantörler mi? Eğer ki çözüm konusunda gerçekten samimi iseler adanın ‘onların olduğu zihniyetinden’ ve ‘ana’ rolünü oynamaktan bir an önce vazgeçmeli ve kendi halklarına da bunu açık açık anlatmalıdırlar.

Bu ada Kıbrıslılarındır. Uzaktan kumanda ile yönetilmeye çalışılsa da ille ki adanın gerçek sahipleri eninde sonunda kumandayı ellerine alacaklardır.

 

 

 

Bu yazı toplam 3172 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar