İyi başkan!
Yenidüzen Genel Yayın Yönetmeni Mert Özdağ’ın dünkü yazısının başlığı “Bu sonuçta çok ders var” şeklindeydi...
Ders!
Evet, bir çok partinin de bir çok siyasi karakterin de çıkarması gereken çeşitli dersler olduğu apaçıktır...
-*-*-
Mesela, belediye meclis üyeliği seçimlerinde “tik”in önemi!
Tıpkı milletvekilliği seçiminde olduğu gibi...
-*-*-
Veya belediye başkanlığı seçiminde, seçmenle doğrudan temas kurabilmenin önemi...
Kapı kapı dolaşacaksınız.
Hiç yorulmayacaksınız...
-*-*-
Ve bir önemli “ders” daha var...
Sakın seçmene ders veren öğretmen endamına bürünmeyeceksiniz.
Seçmene bir şey öğretmeye kalkmayacaksınız.
Lütfen yazın bunları bir yere...
-*-*-
Öğretmenlik mesleği çok kutsal bir meslek...
Bence “komutan”lık da çok kutsal...
Elbette siyasilerin “çok iyi komutanlık” yapmalarının önemi var ama asla “komutan” da olmayacaksınız!
Bir şey yaptırırken, bir şeyler yapacakken, “sağ dön – sola dön” komutu gibi konuşmayacaksınız...
-*-*-
Şimdi ben mi “öğretmen” oldum?
Doğru!
Başkasına “sakın ha” dediğim şeyi ben yaptım!
Ne haddime değil mi?
-*-*-
Ama benim söylediklerim, hem 30 yılı aşkın mesleki tecrübeyi içerdiği gibi, hem de üniversitede aldığım eğitimle alakalı hala okumaya çalışmakla iç içedir...
İyi bir yerel yönetici, öğretmen veya komutan değildir.
Hele de bizimkisi gibi sosyolojik yapısı çok karmaşık toplumlarda!
Dedikodusu ağır topluluklarda “iyi yönetici”, dedikoduya hiç fırsat vermeyendir!
-*-*-
“Ben oldum artık” dersiniz, adaysınız, sonra bir bakarsınız ki, o çok güvendiğiniz toplum hatta en yakınlarınızdakiler, “öğretmenlik ve komutanlık” içeren endamınızdan dolayı size sırtını dönmüştür!
-*-*-
İyi bir başkan, iyi bir lider nasıl mı olur?
Çok araştırmaya gerek yok...
Çok düşünmeye de...
İyi bir başkanı tarif eden basit özellikle vardır:
Tak başına karar vermeyecek...
Herkesle iletişimi muhteşem olacak ve aynı muhteşemlikte iletişim ekibi kuracak...
Ne yaptığının farkında olacak yani buna “Self-Awareness” denir... Öz farkındalık diye çevirebilirsiniz...
Mutlaka teşekkür etmesini çok iyi bilecek...
Sürekli öğrenecek, asla öğretmeyecek...
Empati yeteneği en üst seviyede olacak.
Cesaretle karar alabilecek.
Ve hepsinden önemlisi, herkese saygılı davranacak.
-*-*-
bunlar yoksa, seçilebilmek için ya para dağıtması gerekecek ya da benzer maddi çıkarlar...
-*-*-
Kimse sizi “ben çok başarılıyım” dediğiniz için hatta gerçekten o başarıları bir bir gözle görülür şekilde anlattığınız için seçmez!
Seçmedi!
Seçmeyecek!
-*-*-
Evet, tekrar ediyorum, bu yazdıklarım “haddimi aşmak” olabilir...
Ama yine tekrar ediyorum ki, demokratik ya da bizimkisi gibi “yarı demokratik” diye tanımlayabileceğimiz toplumlarda iyi bir liderin, iyi bir belediye başkanının, iyi bir başkanın nasıl olması gerektiğini belirleyen kriterler, yukarıdakilerden farklı değildir...
-*-*-
Örnek verelim mi?
Daha iyi anlaşılması için!
Efendim Türkiye’de belediye başkanlarının makam arabaları, şoförleri, korumaları falan var; bizde de olsun!
Hayır canım, makam otomobiliniz bile olmayacak ve asla arka koltuğa oturmayacaksınız...
-*-*-
Ve kazanan ya da kaybeden kimse üzerine almasın, her hangi bir kişiyi düşünerek bunları yazıyor değilim ama en başta dediğim gibi, iyi bir başkan, iyi bir öğretmen ya da iyi bir Türk subayı olmamalıdır...
-*-*-
İyi bir başkan, seçildiği beldenin tüm insanlarının dengi ve hizmetçisi olmayı kabul ederse iyi bir başkandır!
Türkiye’de ne varsa burada da olur mu?
Türkiye’deki gazeteci dostlarımızdan bazıları soruyor: “Serhat, yerel seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsun?”
-*-*-
En basit şekliyle yanıtlamaya çalışıyorum ve diyorum ki: “... bizdeki yerel seçim sonuçları, Türkiye’deki yerel seçimlerde Ankara, İstanbul ve İzmir’in iktidarın elinden alınması veya iktidarın kaybetmesi gibidir...”
-*-*-
Bir arkadaş, “... umarım sizdekilerin başına, bizdekilerin başına gelenler gelmez” diyor...
Gülüşüyoruz!
-*-*-
Türkiye’de, özellikle İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun seçim zaferi hala Ak Parti çevreleri tarafından “yutulabilmiş” bir lokma olmadı...
-*-*-
Bir çok belediyede seçilmiş başkanlar hapse atıldı yerlerine kayyum atandı...
Bu durum, Türkiye demokrasisi açısından utanç ötesidir...
-*-*-
Aslında uzatmaya gerek yok!
Acaba diyorum, yarın, birileri gelir ve UBP’de genel başkana yaptıkları gibi, Mağusa’da, Girne’de, Lefkoşa’da, Lefke’de, Mesarya’da, Değirmenlik’te, Çatalköy – Esentepe’de ve Dikmen’deki başkanları hapse atıp, yerlerine kayyum atar mı?
Sanmıyorum!
Ama yaparlarsa yani kayyum atarlarsa, biz de UBP’liler gibi sadece “bakar” mıyız?
-*-*-
Türkiyeli bir gazeteci “yapmazlar mı?” diye sordu...
Yani yukarıda yazdığımı, seçilmiş başkanları görevden alıp yerlerine kayyum atamayı yaşama geçiremezler mi?
-*-*-
Bir an düşündüm!
Vallahi yaparlar!
Ve vallahi biz de bakarız!
Türkiye’de ne varsa...
İktidarı muhalefeti, Türkiye’de yaşanan demokrasi katliamlarına hiç ses çıkarmadık bugüne kadar...
Bizde olursa çıkarır mıyız?
Yüksel Çelebi yalınız değildir...