‘İyi ilişkiler’in içini doldurmak
“Biz, kendimiz, başarabiliriz.”
İşte bu duyguyu aldılar elimizden.
Gördük ki, yapısal sorunlar ve dönüşüm değil birincil öncelik…
Öncelik: “İtaat etmek.”
* * *
O nedenle ülkede “dönüşüm” adına yaprak kıpırdamıyor.
Çünkü bu toplum “kendini yönettiği” inancını giderek yitiriyor.
Üstelik bu ruh halinin haklı bir zemini var. Ne zaman bir tohum çatlasa, kendi ayaklarımız üzerinde durabileceğimize dair bir yarın yeşerse…
“O kadar da değil” diyor birileri.
İrade çalınıyor, müdahale geliyor, içimizden bir yurt söküldüğü gibi avuçlarımızdan umutlar çekilip, alınıyor.
Hissiyat bu!
* * *
İşte böylesi zamanlarda beraber ve solo türküler şunu söylüyor: Türkiye’yle iyi ilişkiler kurmak şarttır.
Eyvallah!
Üstelik toplumun Türkiye’yle değil, siyasi elit ve otoriteyle sıkıntısı var.
İyi de niye tam tersi konuşulmuyor, “Türkiye de Kıbrıs’la iyi ilişkiler kurmalıdır” diye.
Mesela şunlar denenebilir:
- Hükümetlere müdahaleden ve adanın kuzeyini doğrudan yönetme sevdasından vazgeçilebilir.
- Nüfus yığmaktan, mali protokol dayatmasıyla bu toplumun kendini yönetme umudunu törpülemekten, yokmuşuz ve hiç olmamışız gibi davranmaktan imtina edilebilir.
- Parti başkanı, bakan, vekil ayartmaktan geri durulabilir.
* * *
Son bir sene Türkiye’den tek kuruş para gelmeden yönetildi buraları...
Türkiye’ye yakın, yanaşık, yanık ve yakarmacı sözcüler çıldırdı:
“Olmaz, yönetilemez, başarılamaz.”
Hani sanki bu toplum “kendi ayakları üzerinde durmayı keşfedecek” de o büyük tılsım ortadan kalkacakmış gibi.
* * *
“İyi ilişki” iyiyi, saygıyı, eşitliği ve samimiyeti anlatmalıdır.
Kimileri bağımlılığı anlıyor.
Kimileri de mutlak itaati.
“Mersin 10 Turkey” damgalı bir “vilayetleşme”ye evriliyor giderek, “iyi ilişkiler” tanımı...
O nedenle “iyi ilişkiler” demek yetmiyor, içini de doldurmak gerekiyor.
* * *
Anadolu deyişi der ki, “İtaat eken isyan biçer.”
Türkiye de yüzleşmeyi denemelidir, en az, Kıbrıslı Türkler kadar!