İYİ SEYİRER…
Onlar, yıkmaktan, yok etmekten vazgeçmiyor; peki biz ne yapıyoruz… Kimimiz şükran çekme kuyruğunda yalakalık yarışında; kimimiz oturduğu yerden homurdanma modunda…
Küçük bir kesim ise, sesini duyuramamanın burukluğuna karşın eylemlerde…
Karpaz’dan Limnidi’ye ülke talan edilirken; doğamız, kültürümüz, kimliğimiz yok edilirken biz SEYİRCİ kalmanın ötesine taşıyamıyoruz kavgamızı…
Öfkemiz saman alevi gibi parlayıp sönüveriyor…
Bir cinayetle sarsılıyoruz SANAL TEPKİmiz 5 gün sürüyor en çok…
Katliam gibi bir trafik kazası oluyor yine öyle…
İntihar, saldırı, şiddet, çevre katliamı, hırsızlık, yolsuzluk vb. kriminal olaylar günde (gazetelerin) 5-6 sayfasını doldururken; YAŞAM’a dair şeyleri atlayarak son sayfalara doğru geçiyoruz hızla…
Bir tür Nekrofil seyircilik halleri…
Gündelik koşuşturmacaların, küçük hesapların, bireysel çıkarların burgacında yuvarlanıp geleceğimizi karartanlara yataklık ediyoruz bir bakıma…
Eylemler, grevler etkisini yitirmiş; üç beş kişilik eylemlerde, polisler usanmış gözlerle bakıp; bu “her boka maydonozlar yüzünden, saatlerce boş boş dikilip dururuz!” diye düşünerek seyrediyorlar bu ataletsizliği… Onlar bile kaybetmiş eylem heyecanını…
Referandum sürecinde yakaladığımız umudu, özveriyi, dayanışmayı yitirişimiz; bencilliğimizi, umursuzluğumuzu, gösterişci tüketiciliğimizi kamçıladıkça ellerini ovuşturan egemenler; yok ediciliği, mafyalaşmayı ve rant peşinde koşmayı hızla normalleştirme marifetini gösterdiler…
YIKICILIK, SATICILIK bütün hızıyla sürüyor… Ortak evimiz yurdumuza, hırsızlar, barbarlar musallat olmuş; biz oturup seyrediyoruz…
Su akar, biz bakar!... noktasındayız…
Yağmurlar bir başka yağıyor artık; hortumlar Poseidon’un öfkesi gibi…
Bir gün yaz bir gün kış… “Mevsimler değişiyor…” diye söylenip dururuz da, bunun en büyük suçlusunun biz insanlar olduğunu kolay unuturuz…
İnsanoğlu, ortak evi Dünya’ya karşı giderek sorumsuzlaştıkça; azgın kapitalizmin yarattığı Barbarlık Çağı’nın onlara biçtiği SESSİZ ROBOTLAR rolünü üstlenip; “Tüket, daha çok tüket” emrine uydukça, daha çoook doğal afetler yaşayacak; dünyamızı yok edecek bu sürece seyirci kalmaya devam edeceğiz…
Elbette tenekeden, silikondan ve dijital devrelerden ibaret ROBOTLAR değiliz; ama et, kemik ve sinirleriyle canlı bir varlık olmamız İNSAN olmamız için yeterli değil…
Üstüne titrediğimiz çocuklarımıza da aşılıyoruz, ruhsuz, sorumsuz, yıkıcı, tüketiciliğimizi. Arabalarımızı, cansız eşyalarımızı korumak için gösterdiğimiz çabanın yüzde birini çevremiz için göstermiyoruz…
Yaratmaktan çok tüketmekle meşgul olduğumuz için yaratıcı yanımızı geliştirecek sanattan, bilimden uzak durmayı marifet sayıyoruz…
Doğru dürüst bir müzemiz mi yok; ne gam!..
Toplumun büyük çoğunluğu kitap okumuyor mu; ne gam !..
Eğitim, sağlık, PARA’ya mı endekslenmiş; ne gam!...
Üniversitelerimiz “bilim üretmekten çok parayla diploma mı basıyor”; ne gam !...
Önemli olan ÇARŞI’da canlılık olsun!...
Dünya’yı saran “Ekonomik Kriz!” bize bulaşmasın…
Biz seyrettikçe, onlar yeni SENARYOLAR yazıyor…
“Sürdürülebilir KALKINMA” dizisi, reyting rekorları kırıyor…
“Yalan rüzgarları” estikçe, derinleşiyor uyku halimiz…
Ekrandan akan kanı, şiddeti, sahillerimize vuran mülteci cesetlerini seyrediyoruz…
Her türlü barbarlığı İŞTAH VE ŞEHVETLE İZLİYORUZ…
Çoktan beri “DÜŞÜNEN” özelliğimizi kaybettik…
Gelecekte, “SEYREDEN HAYVAN” diye tanımlayacak bizi sosyologlar, antropologlar…
Halinizden memnunsanız sorun yok…
Size iyi SEYİRLER…