İYİMSER OLMAK İÇİN NEDEN ÇOK…
Cumhurbaşkanı Akıncı, iyimser olamasak bile en azından kötümser olmayı gerektirmeyecek bir duruş sergilemeye devam ediyor. Eroğlu döneminin tutukluğundan sonra bu, hiç de küçümsenmeyecek bir durum. İki lider bir araya geldi, müzakerelerin devam etmesi kararını teyid ettiler ve ayda 2 kez görüşmek üzere anlaştılar. Hatta araya “sosyal buluşma” bile kattılar ki Kıbrıs sorununun çözümünde bence o bürokratik, teknik buluşmalardan çok daha işlevli olur bu sosyal buluşmalar.
Meseleye “Avrupa” gözlüğüyle bakanlar için yine “bu yılın sonuna kadar bu iş çözüldü çözüldü!”… Ama biliyoruz ki 40 yılı aşkın süredir her müzakere masası “bu sefer çözüldü çözüldü!”, “bu son şans” nidalarıyla açıldı. Aradan 40 yıl geçti, görüldü ki, hiçbir müzakere süreci “son şans” olmuyor. Olmayacak da… Ta ki liderler değil, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum toplumları “kesin şunu, biz birlikte bir yaşam hayali kurmuyoruz” diyene kadar… Liderlerin kimi çok hevesli, kimi çok gönülsüz otursa da müzakere masasına, herkes biliyor ki bu süreç öyle ya da böyle tamamlanacak. En gönülsüzünün bile müzakere masasını tümden reddedemeyeceğini biliyoruz.
Belki Türkiye’den baktığım içindir ama ben Türkiye’nin “çok kısa bir süre içerisinde” çözümün önündeki tüm engelleri ortadan kaldıracağına ihtimal vermiyorum. Türkiye’nin önünde kıran kırana geçen bir seçim süreci, ardından tamamlaması gereken bir başka süreç, Kürt meselesi var. Kürt meselesini toplumun içine sinecek ve yasal güvence altına alınmış biçimiyle çözemeyen bir Türkiye’nin Kıbrıs sorununda nihai çözüme gidecek güçlü adımlar atması mümkün görünmüyor. 7 Haziran’da çok gerilimli bir seçime gidiyor Türkiye. AKP tek başına ve üstelik Anayasayı değiştirecek güçte bir çoğunluğu elde ederse ülke gündemi bambaşka konulara savrulacak. Eğer tek başına anayasayı değiştirecek güç elde edemez ve referanduma gitmek zorunda kalırsa da öyle… Hele hele artık sıkça dillendirilmekte olan bir koalisyon olasılığı belirirse durum daha da karmaşık hale gelecek.
Avrupa merkezli bakanlar için Türkiye el mecbur Avrupa’nın ve ABD’nin beklentilerini karşılamak zorunda Kıbrıs konusunda. Ama Türkiye Avrupa odaklı bakmayı ve düşünmeyi bırakalı çok zaman oldu. Dolayısıyla “el mecbur” bir durum yok ortada en azından şimdilik. Ülkeyi iki dudağı arasında yürütür hale gelen zat, hâlâ Ortadoğu hesapları yapıyor ve her ne kadar her yıl Avrupa Gününde, AB perspektifine bağlılık yemini etse de aslında Avrupa’nın ne dediğini pek de umursamıyor. Beyefendinin yeminlerine sadakatinin malum olduğu bir dönemdeyiz üstelik…
Cumhurbaşkanı Akıncı’nın bu süreçte atacağı adımlar ve bu adımların kamuoyu tarafından güçlü biçimde desteklenmesi büyük önem taşıyor. “Anavatan” hazır başka işlerle meşgulken iki toplumu yakınlaştıracak, ortak yaşam hayalini güçlendirecek küçücük adımlar bile altın değerinde. Eroğlu döneminde bir sfenks soğukluğu sergileyen Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı makamı, bu kez güçlü bir kamuoyu desteğiyle küçük yakınlaşma adımları atabilecek bir duruş sergiliyor.
Müzakerelerin bu ilk gününde kötümserlik saçmaya hiç niyetim yok. Fakat aşırı bir iyimserliğe de mahal yok. Kötümser olabileceğimiz tek konu var: Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların müzakere sürecini kayıtsız bakışlarla izlemeleri… İşte bu çözüm karşıtlarının tam da istediği iklim olur…
Akıncı’yı yalnız bırakmamak ve attığı en küçük bir adımı bile güçlü destek veren reaksiyonla karşılamak sadece Kıbrıslı Türklerin meselesi değil. Kıbrıslı Rumlar da bu iyimser iklimi daha da iyimserleştirecek jestler yapmalı. Devlet katında değil, kamuoyu nezdinde… Ortak etkinliklerin sayısı artmalı, birlikte imza atılacak işlere öncelik verilmeli… Bu da yeterli değil tabii… Türkiye kamuoyunu da, özellikle HDP’nin yakaladığı rüzgârı iyi değerlendirmeli çözüm güçleri. Çünkü Kürt sorununun çözümü başta olmak üzere, Türkiye’nin demokratikleşmesi ile Kıbrıs sorununun çözümü birbirine göbekten bağlı… Bu da yeterli değil… Son dönemde kireçleşmiş yapısında küçük kıpırtılar oluşan CHP kamuoyu ile de temas kurmalı çözüm yanlıları… Türkiye kamuoyunun algısını, önyargılarını kırmak ve Türkiye’den Kıbrıs’a, Kıbrıs’tan Türkiye’ye temiz barış havasının estirilmesi için… Bu havaya ihtiyacımız her zamankinden daha fazla…