“İzin isteyecek olan kim?”
Seçim kampanyaları giderek “bireyselliğe” sürükleniyor. Partiler değil “adaylar” yarışıyor adeta!
Siyasi partilerin hem sözlerine, hem de kurumsal kimliklerine sahip çıkmaları şarttır.
Unutmayalım!
“Kendine” çalışan adaylar, göreve geldiği zaman topluma değil yine “bireylere” çalışacaklar.
Çünkü bu bir kültürdür:
Gör beni, göreyim seni!
“Yandaşlık” düzeni yıllardır böyle sürmüştür.
Bu kültüre karşı güçlü bir itiraz ortaya koymak ilerici bir görevdir.
* * *
Yapaylaşan söylemler, görseller ve tavırlar arasında en fazla korumamız gereken değer ise “samimiyet” olmalıdır.
Siyaset, özünde toplumu dönüştürmek ve evrensel hedeflerle yaşam kalitesini yükseltmek, insanı özgürleştirmek için vardır.
Bunu gözeten parti ya da aday sayısı keşke çok daha fazla olsa!
* * *
Seçimlerin coğrafyamıza dair farklı özellikleri de vardır.
Kıbrıs adasını ve yurdunu böldüler.
Yeniden bütünleştirmek için sözde kalmayan ve pratiğe yansıyan yürekli adanmışlık gerekiyor.
Bunu söyleyince “asıl gündem ekonomi” diyorlar.
Doğrudur.
Geçim derdi seçimin önündedir.
Yoksullaşmanın da asıl sebebi hapsedildiğimiz “sürdürülemez” yapıdır.
* * *
İrademizi geri kazanmak gibi önemli bir ödevimiz daha var.
Ongun (Talat) harika örnekledi geçenlerde…
“Euro’ya uyumlu bir döneme gireceğimizi söylüyoruz, buna karşı çıkanlar, Türkiye izin vermez, diyor. İzin isteyecek olan kim?”
İşbirliği ve dayanışmanın yerini biat ve itaat kültürü almışsa, bunu değiştirmek demokrasinin şartıdır!
* * *
Sabahattin Ali'nin dediği gibi:
"Belki de yeni bir başlangıç yapmanın vaktidir. Yeni bir başlangıç için her şeyi yıkmanın vakti."