‘İzinsiz izin’
“İzinsiz yapılanmaya izin verenler bellidir, neden olanlar hepsi bulunarak sorgulanmalı, suç varsa mahkemeye sevk edilmelidir.”
Bu sözler Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Ferdi Şefik’e ait.
Tabii ki yapılması gereken de bu, izinsiz yapılanmaya izin verenlerin ve yapanların yargılanması, hesabın sorulması gerekli…
Ama diğer yandan düşünüyorum; belki bir kıyıda köşede, bucakta saklı kalmış bir yerde izinsiz yapılanma yapılabilir belki, izin makamları buna ‘izinsiz izin’ de verebilirler de… Ana yolun kenarında, şehrin içinden akan derenin içindeki yapıya ‘izinsiz izin’ nasıl verilebilir!
Bu kadar mı başıboş bu memleket!
Yani kıyıda köşede kalmış bir yapıcık belki dikkat çekmeyebilir de apaçık bir alandaki devasa yapının izinsiz yapılması nasıl gözden kaçar anlayabilmiş değilim!
Mutlaka gözden kaçmamıştır ve birileri yapılmasına izin verirken birileri de göz yummuştur.
“Nasıl olsa bizim ülkede işler böyle yürür” anlayışı yaygın olarak devam ederken biz daha bu soruları sormaya devam edeceğiz.
Yani “nasıl izin verilir, kim verir veya izinsizse nasıl bina yapılır, nasıl kimse görmez” gibi sorular…
Ama biz bu soruları sormaya devam ederken doğa da öcünü almaya devam ediyor.
***
Yeni yıl girerken ve yine “ne güzel yağmur yağdı” dememiz gerekirken ne yazık ki öyle diyemiyoruz.
Neden?
Çünkü yine seller aldı götürdü.
Neden?
Çünkü alt yapı tamam değil. Yine yollar yarıldı, köprüler yıkıldı.
Günlük yaşıyor, günü kurtarma uğruna işler yapıyoruz.
Uzun vadeli hatta orta, kısa vadeli bile düşünemiyoruz.
Asfaltı döküp gidiyoruz ama nasıl dökülmesi gerektiğini planlamıyoruz.
Bir delik kapatıyoruz ama deliği kapatırken neyi engellediğimizi hesaplamıyoruz.
Önümüze gelen ağacı kesiyoruz ama o ağacı keserken neyi mahvettiğimizi bilmiyoruz.
Binayı çıkıyoruz ama o binayı çıkıp birileri rant elde ederken neleri, kimleri engellediğimizi umursamıyoruz.
Toplumsal değil, bireysel düşünmeye devam ediyoruz.
Bunu yaparken de bu düşünceye ‘çağdaş düşünce’ diyerek satıyoruz.
Toplumcu düşünceyi küçümsüyor, derslerimizde, eğitimlerimizde bireyciliği öne çıkarıyor, ‘çağın gereği budur’ diyerek bir yanılsama getirmeye çalışıyoruz toplum yaşamına ve de özel yaşamlara…
***
Yeni yılın henüz başındayız…
31 Aralık gecesinin sarhoşluğunu da henüz üzerimizden atamamış olabiliriz.
Ancak günler bir bir saymaya devam ediyor.
Önümüzde artık bitirmemiz gereken bir Kıbrıs sorunu var.
Bütün sorunların anası dediğimiz sorunun çözümünden önce “pansuman tedbirler alabiliriz” yaklaşımı da bence miadını doldurdu.
Bu yıl hedef ana sorunu çözmek olmalıdır.
Hem de bir an önce.
“Ama sellerle Kıbrıs sorununun ilgisi ne?” diye de sorabiliriz…
Direkt ilgisi yok belki ama bir çözüm, insana değer vermeyi de kazandıracağı için altyapılar da önemsenecek, orta-uzun vadeli planlar da yapılmak zorunda olacak. Direkt olmasa bile böyle indirekt bir bağlantı da var.