‘Kabile’ değil
“Türkiye kabile devleti değil, içişlerimize kimse müdahale edemez” demişti Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan…
Yabancı büyükelçilerin sözlerine içerlemişti.
***
“KKTC” için “kabile” benzetmesi yapmak zor.
Burada “aynı soydan gelmiş ve bir reisin idaresi altında yaşayan” insanlardan söz edebilir miyiz?
Kabile ötesinde “devlet” taklidi bir yapı vardır ve o nedenle içişlerine de dışişlerine de karışılır!
“Egemenlik” müzakere masasında Kıbrıslı Rum liderliğine yönelik kullanılan bir sözcüktür ve pratikte pek de karşılığı yoktur.
***
Örnek mi?
Güzelyurt ya da özüyle Omorfo’da bir açılışta konuşan TC Büyükelçisi “Federasyon temelinde görüşmelerin artık yapılmayacağını” söyledi.
Üç garantör ülkeden birinin büyükelçisi olarak Kıbrıs meselesine taraftır ama görüşmelerin hangi temelde yapılacağına karar veremez.
Böyle bir rolü yoktur.
“Türkiye Cumhuriyeti, federal bir devleti garanti etmeyecektir” diyebilir ya da ülkesinin tavrını iletebilir ama görüşmelerin hangi temelde yürütüleceğini buyuramaz.
Üstelik Türkiye Cumhuriyeti’nin “garantörü” olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti fiilen federal bir devlettir.
Garantörlük hakkı “korumak” için vardır “dağıtmak” değil!
Adanın fiilen bölünmesi ve Kıbrıs’ın kuzeyinin Türkiye’ye katılması siyasetini “iki devletin egemen eşitliğine dayalı işbirliği” tekerlemesi ile perdelemek mümkün değildir.
***
Bu halk birkaç ay sonra sandığa gidecek.
“Federal Kıbrıs” hedefi ile seçmenin karşısına çıkacak partiler de var.
Bu nasıl bir demokrasi, bu nasıl bir irade, bu nasıl bir egemenlik sormak gerekiyor şimdi?
Eğer “ayrı devlet” iddiası varsa…
***
Tüm bu buyurgan, dayatmacı, fetihçi tavırlar Kıbrıslı Türklerin ve bu adayı gelecek gören insanların kendilerini yönetme hakkına müdahaledir, saygısızlıktır.
Bu toplumun kendi sesine, değerlerine, istencine anlayışla yaklaşsanız, kendinizi buraların sahibi görmeseniz; nüfusun en az yarısının hislerini anlamayı deneseniz bir kaybınız olmaz.
Çok daha dostane olur yarınlar…
Çok daha samimi…