Kaç ‘Çağrı’mız daha yarım kalacak?
Ülkemizde yaşanan trafik kaosu, artık sadece bir “sorun” olarak adlandırılmanın ötesine geçti.
Ülkemizde yaşanan trafik kaosu, artık sadece bir “sorun” olarak adlandırılmanın ötesine geçti. Yolların bakımsızlığı, alt yapıdaki eksiklikler ve evrensel standartların tamamen dışında olan düzenlemeler, yalnızca yolların değil, umut dolu yaşamların da çöküşüne zemin hazırlıyor.
Hükümet ettiğini iddia edenlerin diğer tüm sorunlarda olduğu gibi bu soruna karşı da göstermekte olduğu ilgisizlik, toplumun her geçen gün çığlık çığlığa yaşadığı bir gerçeği göz ardı etmekten başka bir şey değil aslında. Yollar, ölümle dans edilen bir labirent halini almış durumda.
Trafikteki kaosu körükleyen yalnızca bunlar değil elbette. Bugün tüm altyapı eksikliklerimiz giderilse ve yolların bakımı yapılıp evrensel standartlara ulaşılsa bile kontrolsüz nüfus akışının bu konudaki etkileri ortadan kaldırılmış olmayacak. Çünkü nüfus politikasının olmaması da bu tehlikeli dansın baş aktörlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.
Ülkemize yeni gelen yabancı uyruklu kişilerin, trafik sistemine alışmadan ve kurallara aldırmadan hareket etmeleri bizlere hiç de alışık olmadığımız birçok davranış biçiminin gelişmekte olduğunu gösteriyor.
Alt yapı yatırımlarının evrensel standartlar dikkate alınmadan yapılması, sadece maddi kaynakların israfına neden olmuyor. Aynı zamanda gencecik yaşamlar da bizden koparılıyor ve henüz yaşanacak güzel günlerimiz varken sevdiklerimizin aramızdan ayrılmasına neden oluyor. Sorumsuz bir yönetimin vurdumduymazlığı, genç yaşlı demeden hayatların kaybedilmesinde etkili bir rol oynuyor.
Yeni yapılan yollar tam da bugün yaşamakta olduğumuz kaotik düzeni temsil ediyor. Standartlara uygun olmayan bu yollar, adeta ölüm kapanlarına dönüşmüş durumda. Hükümet ettiğini iddia edenlerin bu durumu görmeme kararlılığı, insan hayatının değerini küçümsemekle eşdeğer. Trafikteki kaosun bedelini genç yaşta hayatını kaybedenler ödüyor, ancak o koltuklarda oturanların bu acı gerçeği kabullenmemekteki ısrarı, toplumun vicdanını yaralıyor, hepimizin vicdanını sızlatıyor.
Bu trajediyi sadece bir “trafik sorunu” olarak görmek, asıl sorunu göz ardı etmek demektir. Hükümet ettiğini iddia edenlerin bizlere karşı gösterdiği duyarsızlık, artık bir isyan nedeni haline gelmiştir. İnsan hayatının değerini önemsemeyenler, ölümleri sadece rakam olarak değerlendiriyor olmalı ki yaşananlar karşısında tedbir alınmakta olduğu izlenimini bile yaratmıyorlar. Yoksa bu yaşananlara sessiz kalmak ne insanlığa ne de başka bir şeye sığmaz…
Geride bıraktığımız hafta sonu yaşanan bir trafik kazası, aramızdan Çağrı Miralay’ı aldı bu sefer. O tertemiz kalbiyle tanıdığımız, hepimize iyi insanın tarifi gibi gelen, iyi niyetiyle ve karşılıksız mücadelesiyle hepimizin hayatlarına dokunan bir arkadaşımız, aramızdan ayrıldı.
Her ölüm elbette erkendir ve acıdır! Bundan önce kaybettiklerimiz de öyleydi, Çağrı da öyle oldu. Ancak buna karşı yalnızca üzülmek, kedere boğulmak ne yazı ki yeterli olmuyor.
İsyan etmek, sessiz çığlıkları yüksek sesle duyurmak gerekiyor. Hükümet ettiğini iddia edenlerin vurdumduymazlığına karşı çıkarak, insan yaşamının değerini savunmak önce biz gençlere düşüyor olsa da aslında bu hepimizin en temel sorumluluğudur.
İhmal nedeniyle yaşamlarını kaybedenlerin anısına saygı göstermek için bu bir zorunluluktur. Artık sessiz kalmak değil, haykırmak zamanıdır. Bu isyan, yollardaki kanlı dansa karşı bir direnişin başlangıcı olmalıdır. Eğer susmaya devam edersek yarın ağlayan benim annem veya senin baban olabilir. Başka evlere ateş düşmemesi için sesimizin duyulması ve bu isyana ortak olunması gerekiyor.
Barış mücadelemizde ve hayatlarımın her alanında, sen hep bizimle olacaksın sevgili Çağrı. O tertemiz bakışlarınla ve içinde kötülüğün tek bir zerresi bulunmayan kalbinle…
İyi ki yollarımız kesişti ve iyi ki seni tanıma fırsatım oldu yoldaş..
Işıklar da ol …