KAÇ ERKEK BULAŞIK YIKAR?
Bütün istatistikler şiddetin en fazla erkekler tarafından uygulandığını gösteriyor.
Kadına da, LGBTİ bireylere de, çocuklara da, hayvanlara da...
Hal böyle olunca dikkatler erkeklerin neden böyle olduğuna çevriliyor.
Ülkemizde kadın cinayetleri, aile içi şiddet gibi konuların alenen tartışılır hale gelmesinin üstünden henüz çok kısa bir süre geçti.
Toplumsal cinsiyetle ilgili aktif bir sivil toplum hareketi var ve gerek duyarlılık yaratma, gerekse siyasal mekanizmaları etki altına alma bakımından son derece önemli adımlar atıldığını söylemek gerekiyor.
Ancak henüz yolun başını biraz geçtik toplum olarak.
Toplumsal cinsiyette gerçek anlamda eşitliğe ulaşmak için daha atılması gereken çok sayıda adım var.
Pozitif ayrımcılık, kurumsallaşma, yasal düzenlemeler, şiddete uğrayanların güvenliği, sığınma evleri ve daha birçoğu sıralanabilinir.
Ancak toplum olarak yapmamız gereken bir şey daha var toplumsal cinsiyet eşitliği ve şiddet konusunda: Yüzleşme!..
* * *
Çoğu zaman 'uzaktan gazel okumak' tercih edilir.
'Teori'de başka, 'pratik'te başka davranmak çok yaygın bir insan halidir.
'Laf'ta atıp tutan, 'iş'te ise tam tersini yapan o kadar çok birey var ki etrafımızda...
Dolayısıyla 'yüzleşmek' gerek.
Şiddet konusunda da, toplumsal cinsiyet mevzuunda da önce herkes kendine bakıp özeleştiri yapmalı.
Yapabilmeli.
Bu birçok bakımdan gerekli.
Örneğin 'doğru' diye bildiğimiz bazı davranışlar aslında 'yanlış' olabilir.
Kullandığımız 'terminoloji' mesela, 'homofobik' sayılabilir pekala...
Zira toplumsal cinsiyet konusunda hassasiyete sahip bir toplumda yetişmedik.
Kıbrıslı Türkler olarak 'İngiliz medeniyeti' aldık, eğitimli insan sayısı fazla ama günün sonunda 'rönesans'ı yaşamadık mesela!..
Yani öğrenecek çok şey vardır mutlaka...
* * *
Yüzleşmenin en önemli tarafı, kendi kendinizi eleştirebilmektir.
Şiddet meselesinde 'sanık' durumunda olanlar erkeklerdir.
Bütün veriler şiddetin 'eril' tandanslı olduğu noktasına vurgu yapıyor.
Bunu görmezden gelmek, bahaneler üretmek gereksiz.
Belki sen yapmıyorsun.
Belki etrafındakilerin çoğu şiddet uygulayan insanlar değil.
Ama belki de tam tersidir.
Hatta 'şiddet'in tanımını doğru bilmiyorsun/bilmiyorum/bilmiyoruz olabilir.
Neyin şiddet olduğu, neyin olmadığını çoğu zaman ben de karıştırıyorum mesela...
Şiddet illa ki eline ekmek bıçağı alıp birini boğazlamak değil.
Psikolojik şiddet var, ekonomik şiddet var, statüsel şiddet var.
Kadın da yapmaz değil, ama en çok erkek yapıyor.
Önce bunu kabullenelim.
Kendi cinsimizle yüzleşelim.
* * *
Mesela 'hangimiz evde yemek pişiriyor, çamaşır seriyor, bulaşık yıkıyor?' sorusuyla başlayabiliriz yüzleşmeye...
Sahi, kaçımız?
Mesela sen...
Ev işi yapıyor musun? Ne kadar sık?
Hala 'kılıbık' damgası yeme kaygın mı var yoksa?
Bir duyan, gören olursa ne der diye geçiyor mu aklından?
Yoksa zaten evde 'o işleri yapmakla görevli bir kadın' var ve o mu senin elini sıcak sudan soğuk suya sokturmuyor?
Toplumsal eşitlik için parlamentoda, hükümette, bürokraside, hayatın her alanında kadına eşit yer olmalı evet...
Peki ama ev işlerinden başını kaldıramayan kadın hangi zaman ve enerjiyle katılacak sosyal yaşama, siyasete, sivil topluma?
Çoluk, çocuk, yemek, bulaşık, temizlik, çamaşır hep kadının sorumluluğundayken, toplumsal cinsiyet eşitliği nasıl sağlanacak?
'Şiddet' değil ama bu, öyle mi?
Bir daha düşünelim bence...
Ya sence?