1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. “Kaç vaka var” / “Cebinde kaç para kaldı” 
Mert Özdağ

Mert Özdağ

“Kaç vaka var” / “Cebinde kaç para kaldı” 

A+A-

Son zamanlarda nasıl hissediyorsun?
İyi misin?
Keyfin nasıl?
Hiç iyi değilsin değil mi?
Ben de…
Peki buna bir sebep bulabiliyor musun?
Ben de bulamıyorum ama içimde sebepsiz bir sıkıntı var.
Peki yorgun musun?
Ya da bitkin?
Çok değil mi?
Fazlaca…
Hiç olmadığı kadar ağır bir yük var sanki sırtımda, hiç olmadığı kadar beni yere iten.
Tırnaklarımın ucu bile bitkin sanki…
Kirpiklerim bile yorgun.
Aylarca yorganın altından çıkmak istemiyorsun ama yatsan da dinlenmeyecekmişsin gibi.
Evet, ben de öyleyim ve inan ki yalnız değilsin.
                                                                   ***
Adına "pandemi" dedikleri bu süreç başladığından beri çok farklı bir dünyaya uyandık.
Kapattılar… Hatta birçok kararda adına "kapanma" dediler. Yolları… Sokağa çıkmayı,  uçuşları, seyahati, kalabalıkları kapattılar…
İş yerlerini, marketleri, kafeleri, restoranları, okulları…
Aslında "kapanma" dedikleri "şey" insanlığın kendisiydi.
Arkadaşlıkları, yüz yüze iletişimi, el ele tutuşmayı, sarılmayı, öpmeyi kapadılar…
Birileri yapmadı elbette bunu, virüs denen beladan geldi bunlar başımıza.
Ve böylelikle de insanlık kapandı… Birer robota döndük bir nevi.
Her defasında tarihler verildi… Ancak kapanma her defasında geri döndü.
Şimdi yine o içimizi boğan döneme döndük. Açıldık! Ama yeniden kapanır mıyız korkusu var bu kez içimizde!
Neresi ne zaman kapanacak diye düşünürken, aslında hiç açılmayanın biz olduğunu unutarak gün  sayacağız.
                                                                     ***
Havaların ısınması ile eskiye dönecektik.
Yine gezip tozacak, yine dostlarımızla buluşacak ve yine kalabalıklarda kucaklaşabilecektik.
"Bu pandemi bir bitsin tatillere akacağım" diyorduk oysa.
Evet yapmaya başladık şimdi, ama bu kez bir iç huzursuzluğu bizi kemiriyor. 
Aşı olunca virüsün biteceğini söylediler, yaza bitecek dediler, sabredin dediler…
Evet azaldı, ama bitmedi.
Esas bitmeyen ya da yeni başlayan ise kendi ruhen kapanmış halimiz!
Hepimiz ciddi bir çöküş yaşıyoruz şimdi.
Keyif almıyoruz.
Restorandaki yemeğin bile tadı yok.
Dikkat sorunu mu bu? Belki de…
Odaklanamamak? Yaşamım ta kendisine odaklanamıyoruz, kim bilir.
Pandeminin yarattığı bu bitkinlik hali konuşuluyor şimdilerde, birçok yerde.
"Açılma" dönemlerindeki fazlaca patlamaların sebebi nedir diye düşündünüz mü?
Bitkinlik, eskileri özleme hali?
Daha romantik söylemle "özlem"?
                                                                     ***
Mesleğe yeni giren genç muhabirlerin kıdemli editörlere ilk tepkisidir "duygusal anlamda duyarsızlaşma"…
Mesela travma haberlerinin iyi okunduğunu bilen editörler ile yeni muhabirler arasında sık sık duyarsızlık tartışması çıkar.
Meslekte 22. yılımı geride bıraktığım için artık birçok konuda duyarsız olduğumu hissediyorum ben de…
Sadece çocuk ölümleri derinden yaralıyor beni, diğerlerine ne yazık ki alıştım.
Her yeni günde bir başka acı habere geçtiğimiz için eskisini dünde bırakmayı öğrendik biz gazeteciler…
Bugün ne var diye yeniden başlıyoruz hayata…
Ancak pandemi öyle değil!
Ya da değildi…
Kendinizin de aslında bir özne olduğu ve her yeni günde tekrarlanan bir toplu travma hali bu!
Virüsü geçse de ekonomik yansımaları geçmiyor bu kez.
Geçmiyor, bitmiyor, gelişiyor, çeşitleniyor ancak sonu nerede bilinmiyor.
Defa defa travma defa defa acı, defa defa endişe, korku, panik…
Mesleği bıraksan kaçabilir misin?
Ya da izin alsan?
Kaç vaka var, kaç kişi öldü, okullar kapanacak mı soruları kafanızın içini kemirdi günlerce, ya şimdi?
Bu kez de eski endişelere ekonomik gerileme eklenmedi mi?
“Kaç vaka var” sorusunun yerini “Cebinde kaç para kaldı” sorusu almadı mı?
Endişeler yığını, yorgunluk hali, bitkinlik durumları…
İzin almanın da bir anlamı yok, tatile çıkmanın da…
"Birkaç gün izin almak lazım"…
Aslında 'izin almak'tan kasıt; bu tükenmişliği, bu bitkinliği, bu kararmayı birkaç gün durdurma isteğidir, bunun farkında değiliz…
İzin dediğin, tatil dediğin artık o eski tatiller değil.
Sadece ama sadece bir arayış vaktidir.
Bir kapı, bir ışık…
Ya da bir tuş arıyoruz durdurmak için tüm bunları.
Bulabilecek miyiz?
İşte onu bilmiyorum.
Bildiğim tek şey, bitkin, tükenmiş ve yorgun olduğumuzdur.
Hepimizin…
 

 

Bu yazı toplam 1293 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar