Kaçak ET, kaçak REKLAM
‘Devlet’ dediğin böyle olur işte…
‘Kaçak’ların peşine düşer.
Ne demektir ‘kaçak’?
Yasal olmayan…
Kayıt altına girmeyen…
Yani ‘devletin istediği gibi’ olmayan…
Çok basit bir tanım oldu, ama en açık anlamı bu ‘kaçak’ olmanın…
Yasayı da devlet yapar çünkü, kayıt altına da devlet alır…
Ve bunlara uymayanın peşine düşecek ‘kolluk kuvvetleri’ni de devlet görevlendirir, yetkilendirir.
Cezalarını da belirler. Yakalarsa ‘gereğini’ yapar.
Gereğini yapar ki, kendi sınırları içerisinde bir daha başkaları buna yeltenmesin!
**
‘Devlet’imiz ‘kaçak et’ buldu yine geçen gece…
Ne demek ‘kaçak et’?
Sahte et değil bunlar…
Bildiğimiz dana eti, kuzu eti…
Şişe takıp mangala koysan, mis gibi kebap olur.
Yağlı kısmından harika molehiya eti çıkar.
Ama kaçak!
‘Kaçak’ olmaları etin kebap ya da yemek olmasını engellemiyor.
Ama gelin görün ki ‘devlet’ açısından bu etler yine de ‘kaçak’…
Neden böyle?
Böyle, çünkü bizim ‘devlet sınırları’ içerisinde geçerli olan yasalara uyulmamış, gereken vergisi ödenmemiş, veteriner kontrolü burada yaptırılmamış.
Etlerin sağlık bakımından muhtemelen bir sorunu olmasa da, ‘devlet’ onları ‘kaçak’, taşıyanları da ‘kaçakçı’ ilan etti.
Etlere el koydu, getirenleri de karakola tıktı.
Bizim ‘devlet’ kaçaklara karşı iş başındaydı yani…
**
‘Bizim devlet’ kaçaklara karşı iş başındaydı, ama her kaçak aynı muameleyi görmüyor maalesef…
‘Kaçak et’ yakalıyor bazen devletimiz, kimi zaman ‘kaçak sigara’…
Bazen ‘kaçak insan’ bile olabiliyor ‘devlet’in elinden kurtulamayan…
Ne ki, bazı ‘kaçak’lar gözünden kaçıveriyor!..
Gözleri mi bozuk nedir, ‘bizim devlet’ bazı ‘kaçak’ları hiç, ama hiç görmüyor.
Ete, sigaraya, konyağa, işçiye gözü geçiyor da, bazı ‘kaçak’lar her ne hikmetse gözükmüyor gözüne…
Hiroşima’daki çocuk geliyor bu durumda insanın dilinin ucuna…
Nazım Hikmet geliyor.
‘Gözünüze görünemem’ diyen kız çocuğu…
Ama öldüğünden görünemiyor o…
‘Kaçak’ olduğundan da değil hani…
Atom bombasından yandığı için…
Oysa bunlar bal gibi de görünüyorlar göze…
Sürekli göz önündeler hatta…
Mertek misali…
Ve görmüyor ‘devlet’ o ‘kaçak’ları…
**
‘Devlet’ bazı ‘kaçak’ları görmüyor değil aslında…
Görmek istemiyor.
Görmemezlikten geliyor.
Görüyor, ama görmezmiş gibi yapıyor.
Malum, biz ‘miş gibi’ yapmaya alışık bir ‘devlet’iz.
‘Varmışız’ gibi sanıyoruz, ama aslında ‘yokmuşuz’, biliyoruz.
Türkiye bizi ‘tanıyormuş’ gibi konuşuyor, ama ‘tanımazmış’ gibi hareket ediyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ‘yokmuş’ gibi muamele ediyoruz, oysa cüzdandaki kimlik kartı kadar ‘varmış’ mübarek!..
Türkiye ‘Kıbrıs diye bir devlet yokmuş’ gibi siyaset yapıyor, sonra Türkiye’nin takımları Kıbrıs’ın güneyinde o ‘yokmuş’ gibi saydığı devletin takımıyla, o yokmuş gibi davrandığı devletin bayrağı göndere çekilirken top oynuyor, uzun atlıyor, cirit atıyor.
İşin özeti bizim buralarda ‘miş gibi’ yapmak çok normal…
**
Belki de bu yüzden, ‘kaçak et’ peşine düşüp bunu yapanları hapse sokan ‘devlet’imiz, 900 kilo ete uyguladığı muameleyi başka ‘kaçak’lara gösteremiyor.
Mesela bu ‘devlet’ sınırları içinde ‘kaçak reklam’ dolaşımını bizim ‘devlet’ görmüyor, göremiyor.
Yok, görüyor ama görmek istemiyor.
Gözünü kapatıyor, başını çeviriyor.
‘Gözümün içine girme’ dercesine ‘kaçak reklam’ları bilincinin dışında tutmak istiyor.
Oysa ‘dizi’ izlemeye başlayınca ister istemez gözünün içine giriveriyor!
‘Maç’a bakarken, ‘haber’ izlerken, ‘gazete’ okurken sürekli ‘ben kaçak reklamım’ diye bas bas bağıran o sesleri duyuyor.
Ama ‘devlet’ işte bu…
Sadece kendi ‘tuttuğu et’i kesebiliyor.
Böyle yapınca da kendine yabancılaşıyor.
Gerisi gök kubbede sadece bir ‘hoş sada’ olarak kalakalıyor.
Ve tabii ki ‘boş sada’…