Kaçaklar nasıl geliyor: İnsan ticareti
Sonda söyleyeceğimi en başında söyleyeyim; ülkede insan ticareti yapıldığına dair ciddi ihbarlar ve ifadeler var, bu iddiaları değerlendirmek gerekiyor. Artı (+) yasalarımızda bu yönde boşluk olması hasebiyle eksikliğimiz var ancak en acıtanı tanınmamışlık mevcut duruma çanak tutuyor, biraz da elimiz kolumuz bağlı…
İddiaları duyunca dudaklarım uçukladı.
Yaklaşık 1 yıldır konuyu izliyorum.
Eldeki bilgilere göre ülkede “iş takip merkezi” mealinde faaliyette olan 3-4 şirketin insan ticareti yaptığına dair ipuçları var…
“İpuçları” ya da “iddia” diyorum çünkü elde sağlıklı veri yok, ihbar var.
Bu ipuçlarından bazıları “kaçak” olarak yakalanan işçilerin ifadeleri…
Kimi kaçak işçilerin, ülkeye 5000-10.000 Euro arasında bir ücret ödeyerek geldiklerini dile getiriyorlar…
Pek tabii bu tek taraflı bir ifade…
Belki yalan belki gerçek, bilemiyoruz.
Bu bilgi ya da iddiayı doğrulayan bir belge ellerinde yok.
Ancak ısrarla “biz şu kadar dolar vererek Kuzey Kıbrıs’a getirildik” diyorlar…
Bu iddia hem eski dönemde hem de şimdi Çalışma Bakanlığı’nın da yakın takibinde…
Oradaki bürokratlar durumdan haberdar ancak yasla boşluk ellerini bağlıyor.
* * *
Sorun aslında yaşadığımız topraklarının tanınmamış olması ile başlıyor, malum mesele ne yazık ki Kıbrıs sorununa kadar uzanıyor…
Tanınmamış olduğumuz için kimi ülkelerden gelen çalışanlar izinleri bitince, yani “kaçak” duruma düşünce ülkeyi terk etmiyorlar…
Terk etmeyince de kaçak pozisyonunda ülkede kalmaya, hatta çalışmaya devam ediyorlar.
Peki yakalanırlarsa? İşte sorunlar yumağı da burada başlıyor!
Yakalanan söz konusu işçilerin üzerinden pasaport çıkmıyor!
Bu şahıslar ya pasaportlarını saklıyorlar, ya da imha ederek adada kalma şartlarına hukuki zemin yaratıyorlar!
Evet evet yanlış okumadınız, kendi pasaportlarını imha ediyorlar, yakıyorlar!
Yakınca ne mi oluyor?
Özellikle sorun üçüncü dünya ülkesi işçi teminine izin verilen iki ülke ile yaşanıyor.
Bangladeş ve Pakistan uyrukluların elçilikleri KKTC’yi tanımadıkları için pasaport yerine geçen (lasepase) belge talebine olumsuz yanıt veriyordu. Şimdi değişti mi, bilmiyorum.
Yani KKTC makamlarının eli kolu işte burada bağlanıyor.
Bu iki ülkeden gelen işçilerin eğer pasaportları yok ise, bir de kaçak olarak yakalanmışlarsa önce gözaltına alınıyorlar, sonra da elde olmayan sebeplerden ötürü serbest bırakılıyorlar.
Uluslararası uygulamada ülkeler, pasaportunu kaybeden vatandaşlarının pasaport yerine geçen belge ile ülkelerine dönmelerine olanak sağlarken, Bangladeş ve Pakistan uyrukluların Türkiye’de bulunan elçilikleri KKTC’yi tanımadığı gerekçesiyle buna olanak tanımıyordu.
Bu insanlar ne mi oluyordu? Ülkede kalıyorlardı!
Kaçak! Ama sınır dışı da edemiyoruz! Ya da kaçak yollardan güneye geçiyorlar!
Eldeki ifadeleri ülkeye para vererek geldiklerini söylüyor, ancak elimiz kolumuz bağlı!
İşte tam da bu noktada Çalışma Bakanlığı çıkış yolu arıyor. Bu yol eski bakan Zeki Çeler döneminde arandı. Çeler bu konuda çok uğraş verdi, biliyorum.
Hem Türkiye kanalı ile hem de KKTC’nin İslam Teşkilatı üzerinden sürdürdüğü lobi faaliyetleri çerçevesinde bir çıkış yolu aranmıştı.
Altını çiziyorum, sorun, üçüncü dünya ülkelerinden gelen işçilerle ilgilidir! Olayın Türkiye Cumhuriyeti’nden gelen işçilerle ilgisi yok.
İnsan ticareti eğer varsa- ki eldeki veriler buna işaret ediyor- bu soruna çözüm bulmak gerekiyor.
Mesele sanılandan çok daha büyük ve çetrefilli.
BİR DETAY
“Bu röportaj müfredata girmeli”
Geçtiğimiz haftaya damgasını vuran olay, malum 15 yaşında hayatını kaybeden Hasan'ın öyküsü… YENİDÜZEN’e konuşan ailenin acısını ve sözlerini manşete çıkardık önceki gün… Altına Doktor Bülent Dizdarlı bir yorum yaptı, sosyal medyada… Bakın ne dedi:
“Çok kötü bir durum. Tanrı herkesi korusun.
Ben bu ülkenin Eğitim Bakanı olsam, YENİDÜZEN Gazetesi’nde çıkan bu söyleşiyi bu yıl müfredata koyar çocukların okuyup benimsemesini sağlardım. Hatta belki fazla ileri gideceğim ama bu röportajdan gelecek soruları doğru cevaplamayan çocukları sınıfta bırakırdım”
Gerçekten de öyle…
Ailenin anlattıkları ibretlik…