KADER GÜNÜ…
Kıbrıs- İstanbul arası mekik dokumanın en büyük faydası, İstanbul’un keşmekeşinden sonra kendini Lefkoşa sokaklarının sükunetine bırakıp, salim kafayla durum değerlendirmesi yapabilmek, her iki ülkeye dışarıdan bakabilmek… Türkiye yarın rejim değişikliği için sandık başına gidecek. Her ne kadar öyle söylense de bu bir anayasa değişikliği referandumu değil. Darbe anayasasının değiştirilmesiyle, yeni ve özgürlükçü, demokratik bir anayasa hazırlamakla ilgilenen yok. Bunun yerine seçmenin önüne konan pakette kayda değer ne var, özetle hatırlayalım: Milletvekili sayısı 450’den 600’e çıkıyor ve Milletvekili seçilme yaşı 25’ten 18’e iniyor Genel seçimlerin süresi 4 yıldan 5 yıla çıkarılıyor
Bakanlar Kurulu ve Hükümeti denetim yetkisi ile Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi TBMM den alınıyor. Meclisin tatil sırasında toplantıya çağırılma yetkisi Meclis ve Bakanlar Kurulundan alınarak Cumhurbaşkanına veriliyor. Cumhurbaşkanına Silahlı Kuvvetleri kullanma yetkisi ve Kanun Hükmünde Kararname yayınlama yetkisi veriliyor. Meclisin gensoru yetkisi kaldırılıyor.
Cumhurbaşkanının tarafsızlık ilkesi kaldırılıyor ve varsa partisinden ayrılması şartı ortadan kaldırılıyor.
Cumhurbaşkanı suç işlediğinde TBMM üye tam sayısının salt çoğunluğuyla hakkında soruşturma talep edilebilecek. Soruşturma açılıp açılmamasına TBMM üye sayısının beşte üçü karar verebilecek. Yüce Divan’a sevk edilebilmesi için 3/2 çoğunluk aranacak. Cumhurbaşkanı dilediği kişi ya da kişileri “Cumhurbaşkanı Yardımcısı” olarak atayacak ve Cumhurbaşkanının yurtdışında olduğu veya Cumhurbaşkanının hastalanması ya da ölmesi halinde Cumhurbaşkanlığı görevine bu kişi ya da kişiler vekalet edecek. Seçimlerin yenilenmesine TBMM’nin beşte üçü veya Cumhurbaşkanı karar verebilecek. Olağanüstü Hal ilan etme yetkisi Bakanlar Kurulu ve TBMM den alınarak Cumhurbaşkanına veriliyor. Savaş hali veya disiplin suçları dışında askeri mahkemeler kurulamıyor.
Anayasa Mahkemesi üye sayısı 17’den 15’e indiriliyor. Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinin 3’ünü TBMM, 12’sini Cumhurbaşkanı seçiyor. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Hakimler ve Savcılar Kurulu olarak düzenleniyor ve üye sayısı 22’den 13’e indiriliyor. Kurul başkanlığına Adalet Bakanı getiriliyor. Adalet Bakanlığı Müsteşarı da kurulun tabii üyesi sayılıyor. Kalan 11 üyenin 4’ü Cumhurbaşkanınca seçiliyor. (Adalet Bakanını da Cumhurbaşkanının belirleyeceğini hatırlayınız). Geriye kalan 7 üyenin 3’ü Yargıtay, 1’i Danıştay, 3’ü üniversiteden olmak üzere TBMM tarafından seçiliyor. (Cumhurbaşkanının TBMM deki çoğunluk partisi mensubu olacağını da hatırlayın)
Genel Bütçe TBMM denetiminden fiili olarak çıkarılıyor. Cumhurbaşkanı, Bütçe teklifini çoğunluğunu yine kendisinin belirleyeceği TBMM ye sunuyor, reddi halinde yıllık enflasyon oranında artırarak kullanabiliyor. Yürütme yetkisi Bakanlar Kurulu ibaresi çıkarılarak tamamıyla Cumhurbaşkanına devrediliyor. Vergi muafiyeti, istisnaları, oranları Cumhurbaşkanının takdirine bırakılıyor. Devlet Denetleme Kurulu üyeleri Cumhurbaşkanı tarafından belirleniyor.
Genelkurmay Başkanını belirleme ve atama yetkisi Cumhurbaşkanına veriliyor.
Mahalli İdarelerin kendi aralarında birlikler (eyaletler) kurma izni ve yetkisi Madde 127’de yapılan düzenlemeyle Cumhurbaşkanına veriliyor.
YÖK üyeleri Cumhurbaşkanı tarafından seçiliyor. Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Cumhurbaşkanının belirleyeceği bakana bağlı olarak kuruluyor.
Piyasaların denetimi ve dış ticaretin düzenlenmesi Cumhurbaşkanının yetkisine bırakılıyor.
İşin özeti, parlamenter denetim mekanizması, güçler ayrılığı ilkesi fiili olarak devre dışı bırakılıyor. Erdoğan ve AKP yönetimi bunu “çok başlılığın ortadan kaldırılması” olarak tanımlıyorlar. Çok başlılık dedikleri, aslında kör topal işlese de iyi kötü bir denetim sistemi. Yarın Evet ya da Hayır denilecek olan düzenleme ile halka “denetlenebilir bir parlamenter sistem” mi yoksa “denetim mekanizmasının tüm kademelerini elinde tutan bir tek adam rejimi” mi istediği sorulacak…
Peki ibre ne yönde?
Kamuoyu araştırmalarına bakılırsa, iktidara en yakın araştırma kuruluşlarının bile %55 in üzerinde bir EVET öngörüsünde bulunamadıkları görülüyor. Anlaşılan o ki, EVET çıkması durumunda bu “güçlü bir EVET” olmayacak. Güçlü bir EVET (ki bu, bu denli büyük bir rejim değişikliği söz konusu olduğunda en az %60 ve üzeri olmalı) çıkmaması halinde kurulacak yeni rejimin yönetme kapasite ve kudreti zayıf olacak.
EVET çıkması halinde yeni düzenlemenin 2019 yılında tam olarak yürürlüğe gireceği söyleniyor. Fakat Erdoğan, partisinin başına geçmek için 2019’u beklemek zorunda olmayacak. 2019 a kadar Cumhurbaşkanlığı görevini mevcut ve dilediği yeni yetkilerle sürdürürken 2019’dan itibaren yeni düzenleme doğrultusunda 2 dönem seçilebilecek. 2019’dan itibaren 10 yıl daha… Bu süre içerisinde hastalanır ya da vefat ederse, kendisinin belirleyeceği Cumhurbaşkanı yardımcılarından biri onun yerine vekâlet edebilecek. Bu fotoğraf, yeni rejimin ister istemez şu ankine rahmet okutacak otoriter bir rejim olacağını düşündürüyor.
HAYIR çıkması durumunda ne olacak? Mevcut parlamenter yapı devam edecek. Rejim değişikliği için devletin tüm imkanlarını sonuna kadar kullandığı halde bunu gerçekleştiremeyen Erdoğan ve AKP yönetimi ciddi ölçüde güç ve meşruiyet kaybına uğrayacak. Muhtemelen bir erken seçime gidilecek.
İstanbul- Kıbrıs trafiğinde ne gördüğümü sorarsanız…
Televizyonlar, basın başta olmak üzere her türlü mecrada şuursuzluk ölçüsünde bir EVET propagandası var. Buna karşılık sokak, üzerine üzerine yağdırılan bu propagandaya karşı tepkili. Basının susturulduğu, muhalefet liderlerinin, gazeteci ve aydınların hapishanelere tıkıldığı, Hayır diyenlerin binbir bahane ile gözaltına alındığı bir ortamda gidiyoruz seçime… Yani reklam panoları, televizyonlar, gazeteler ne kadar EVET diyorsa, sokaktan da o kadar HAYIR homurtusu yükseliyor…
Bu hoşnutsuz mırıldanma sandıkta nasıl bir sonuca yol açacak? Eğer şu ana kadar görüp duyduklarım yanıltmıyorsa bence HAYIR’lı bir sonuç çıkacak sandıktan…
Her ne sonuç çıkarsa çıksın, 16 Nisan Türkiye’nin ve bölgenin geleceğinin miladı sayılacak bir kader günü olacak ve 17 Nisan sabahı, 16 Nisan’a kadar gördüğümüz, alıştığımız Türkiye dışında yepyeni bir Türkiye ile karşı karşıya olacağız.