Kaderimiz yazılırken arka fonda Müslüm Gürses mi çalıyordu?
Kanser ilacı yok!
Şeker ilacı da yok!
Covid aşısında da kafalar karışık!
Grip aşımız hiç bulunmuyor!
Ve 8 yaşında bir çocuk ölüyor; kimse sorulara yanıt vermiyor!
-*-*-
Hastane inşaatlarının ihalesinde ısgartayız!
Ama yarın Ankara’dan abilerimiz gelecek, yeni hastane inşaatı temelleri atacağız!
-*-*-
İşletmelerin borç yükü arttı.
Kimle konuşursanız konuşun, herkes dertli!
Mahkemelerde alacak – verecek davaları kilitlendi!
Hapishane doldu – taştı!
-*-*-
Bütçede açık, kapatılamayacak kadar büyük!
Narenciye belirsiz, turizm beklentide!
Covid yeni dalgalarda!
-*-*-
Kıbrıs sorunuyla ilgili siyaset tutmadı!
“Kesin tanındık” diye atılan hamasi nutukların iğrenç aldatmacadan başka bir şey olmadığını geçen gün İstanbul’da apaçık gördük!
Ve ne ilginçtir, KKTC, davet edilmediği toplantıda, açıkça “avutuldu”…
“Gelen defaya sizi de aramızda görelim” diyen zihniyet; bu defa neden davet edemediğini açıkça gizlemeye çalıştı!
Oysa gizlemenin bir anlamı yok!
Her şey apaçık ortada!
Çözümsüzlük çözümdür siyasetinin farklı bir versiyonu olan şu andaki “Tatar konuşmaları”, sadece çılgınca saçmalıktır!
-*-*-
Bu arada Tatar’ın, “bizi de konuşmuşsunuz, şükran, şükran, şükran” diye dün yazılı açıklama yapması, daha da tuhafıma gitti.
“Beni de keşke davet etseydiniz” gibisinden bir şey söyleseydi bari…
-*-*-
Neyse yarın Fuat Oktay bey gelecek…
Yukarıda da söylemiştik; temeller atılacak…
Vaatler havada uçuşacak…
-*-*-
Hepsi yalan!
Hepsi aldatmaca!
-*-*-
Hani soru şeklinde olan ve “şikayet etme hali”ni anlatan cümle geldi aklıma:
“Kaderimiz yazılırken arka fonda Müslüm Gürses mi çalıyordu?”…
Bu kadar dert olmamalı!
Ama bu kadar çok yalan hiç olmamalı!
Usandık!
Veya asıl hedef usandırılmak mıydı?
Düşmüşlüğümüzün ve utanmazlığımızın ispatı: Külliye!
Son günlerin Lefkoşa’daki popüler sorunu Güngör Çöplüğü!
1974 yılındaki kurtarılmışlığımızın akabinde kurduğumuz sahte sistemde mutlak anlamda başarısız oluşumuzun bir göstergesi, bir ispatı!
Zehir soluyan binlerce insan!
Ama bizim derdimiz neymiş; “Külliye yapmak!”…
-*-*-
Gerçekten ciddi misiniz?
Seçim hükümetinin veya Sucuoğlu kabinesinin hakikatten başka yapacak hiçbir şeyi yok mu?
Tamam, “sömürge toplumu”yuz…
Evet dün biraz kıpırdar gibi olduk, “Bu memleket bizim” dedik ama belli ki “külliyen” umurunuzda değiliz…
Külliyen umurunuzda olmasak da; mesela sizin son dönemlerdeki en birincil modanız olan “Allah” isminden de mi çekinmiyorsunuz?
-*-*-
Hastaneler, yollar yarım…
Vatandaş pahalılıktan kan ağlıyor…
TL, aynı büyüklükteki tuvalet kağıdından bile değersiz olma durumunda…
Uzatmanın bir anlamı yok ama bütçede milyar milyar açık varken; tek hedef külliyeyse siz hiç utanmıyorsunuz demektir!
Evet içinde bulunduğumuz ahval ve şeraitte hala külliye yapma planı ile uğraşanlar, utanmazdır!
-*-*-
Efendim, parasını Türkiye verecek!
Kim isterse versin!
-*-*-
Şu anda külliye yapmayı, bir de şu sözle birlikte düşünün:
“Bir ulus, bir halk, bir toplum ne kadar düşmüşse süslü ve gösterişli şeylerle o kadar savurgandır.”
-*-*-
Düşmüş durumdayız…
Her açıdan…
Süslü, gösterişli külliye yapmaya kalkmak da işte bu düşmüşlüğün – zavallılığın – görgüsüzlüğün – gösteriş merakının ve utanmazlığın ispatı değil midir?
__________________________________________________________________________________
Sucuoğlu’na kim komplo yapmak istedi?
Sevgili Rasıh Reşat Başbakan Faiz Sucuoğlu ile söyleşi yaptı…
Başbakan, Rasıh kardeşimin sorularını yanıtlarken, özetle şunları da söyledi:
“… Saner’in videosu ile ilgili tutuklanan insanları dinleyince bundan daha da eminim ki bana komplo yapmaya kalktılar… Gerekirse karşı dava açma yoluna gideceğim…”
-*-*-
Sucuoğlu dedi ki; “… Olayla ilgili tutuklanan kişiler çok baskıcı ve yönlendirici bir tutumla karşı karşıya kaldı…”
-*-*-
Şimdi bu sözlerden ve önceki gelişmelerden benim anladığım ve anlamadığım bazı şeyler var!
Onları bir bir sıralamak istiyorum:
Saner diyor ki, “Bana komplo yapıldı, bu komployu da Sucuoğlu yaptı.”
Net bir suçlama…
-*-*-
Peki Sucuoğlu ne diyor?
“… Bana komplo yapıldı… Video olayıyla ilgili tutuklananlara çok baskı yapıldı”…
Peki kim yaptı bu baskıyı?
Kim kurdu komployu?
Ve bu komplo belli ki yüzde yüz başarısız oldu?
Eğer başarısız olmadıysa ve mahkeme devam edecekse; “Evet Faiz bey Saner’e komplo kurdu” sonucu da çıkabilir değil mi?
-*-*-
Anlayacağınız işler çok karışık…
Çünkü Faiz beye yapıldığını iddia edilen komplonun arkasında, acaba Fuat Oktay beyin buradaki temsilcileri de mi vardı?
Faiz bey genel başkan seçilir seçilmez, ilk önce bu temsilcilerin UBP’deki en yakın adamını kovmamış mıydı?
Vallahi başım dönüyor!
-*-*-
Anavatan Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve KKTC’den sorumlu kişisi, Faiz beyi tebrik etmedi…
Ortalık çok karışır mı yoksa yarın hepsi kucaklaşır barışır mı?
-*-*-
Her konuştuğunda, Türkiye ile ilişkisinin mükemmel olduğunu anlatma ihtiyacı hisseden, kabinesini Büyükelçi’ye onaylatan Sayın Başbakan’a şu iki soruyu sormak istiyorum:
1 - Size komplo kuranlar kimlerdir? (Bir yıl önce kazandığınız yarıştan çekilmenizi isteyenler mi?)
2 - Fuat Oktay sizinle konuşmuyor mu?
Bezdik mi yenildik mi?
Coşku var mıydı?
Coşkulu çoktu ama “coşku” yoktu…
Sanırım dünkü “bu memleket bizim” mitingini en iyi anlatan şu cümledir:
“Coşkulu insan çok ama genel anlamıyla beklediğim coşku yok”…
Kimseyi eleştirmenin, suçlamanın doğru olacağını sanmıyorum…
Bundan sonraki ilk benzer toplanmanın daha kalabalık, daha ses getirici olması için oturup şimdiden düşünmek lazım.
-*-*-
Sanki biz ve bizden büyük olanlar coşkuyu daha fazla yitirdi…
“Bezginlik” mi desem, “yenilgiyi kabul etmek” mi desem doğrusu bilemiyorum…
-*-*-
Bezmek nedir?
Bezmek, “bıkıp usanmak”tır!
Çaresi zor olsa da mutlaka bulunur!
Ama “yenilgi varsa ve bunu kabullendiysek”, toparlanmak zor olacaktır.
Umarım ne bezdik ne de yenildik de moralimizin iyi olmadığı kesindir!