“Kadife sesli Hüseyin Kanatlı...”
Belgin DEMİREL
“CYBC’de (Kıbrıs Yayın Korporasyonu’nda) münhal çıktığında, öğretmenlik yapıyordum... Bir gün, imtihanı geçtiğim, işe başlayabileceğim haberini aldım. Ertesinde işe başlayacağım gece, dolabımı açtım ve işteki ilk gün hangi elbisemi giyeceğimi uzun uzun düşündükten sonra, damatlık kıyafetimde karar kıldım” demişti bana Hüseyin Bey. Hepimizin Bayrak Radyosu ile özdeşleştirdiğimiz o kadife sesin sahibi Hüseyin Kanatlı.
Bir işe olan saygıyı, bence hiçbir ifade bunun kadar güzel anlatamazdı. O saygı ve sevgisini hiç yitirmedi, bedenen geçen yıl aramızdan ayrılana kadar... En büyük hayali de mikrofon başında ölmekti. Biraz da öyle oldu zaten.
Onunla yolum, 1978 yılında Bayrak Radyo Televizyonu’nun açtığı münhali 75 kişi içinde ikincilikle geçince buluşmuştu.
1978 yılının Kasım ayında ilk işgünümde, Posta binasının üst katındaki binada, “Burası çalışma odanız” diyerek penceresiz, tek kapısı da koridora açılan, lamba yakmadan aydınlanmayan bir odaya götürdüler.
Üç masa vardı odada...
Birinde Erdinç Gündüz, daktilosunda takır takır program yazıyordu. Diğer masada, dağ gibi yığılı, zarflı zarfsız mektup yığını vardı ve arkasındaki kişi görünmüyordu.
“Askerin İstekleri” ve “Plak Yarışı” isimli efsane programlar için gelen bu mektupların arkasında görünmeyen kişi de efsane spiker ve program yapımcısı Hüseyin Kanatlı vardı...
36 yıl birlikte çalıştık. Radyo program yapımcısı olarak girdiğim radyoda hem ustam, hem ağabeyim, hem de arkadaşım oldu.
2014’te ilk angonim doğduğunda artık tek programım o olacağından, Bayrak Radyo Televizyon Kurumu’ndaki görevimden ayrıldım. Fakat Hüseyin Bey’le hiç kopmadık. Bazen evinde, o güzel bahçesinde ziyaret ettim, ya da telefonlaştık.
Onunla ortak yanlarımız vardı. İkimiz de müzikten hoşlanıyorduk. Saatlerce Türk sanat müziği, klasik batı müziği ve can üzerine, bazen de gündelik hayat ve Kıbrıs’ın yakın geçmişi ile ilgili konuşurduk.
En önemlisi de doğumgünlerimiz aynı, 11 Eylül idi...
“Yaşıtız” derdi.
Kurumda olduğum yıllarda, birlikte kutladık.
Son yedi yıl, Radyo Koordinatör Yardımcısı olarak görev yaptım kurumda. Hüseyin Bey ise emekli olduğu halde, radyo ve TV için Plak Yarısı programını yapmaya devam etti.
Program için kuruma geldiğinde, mutlaka kapımı tıklatır, “Belginaaakiii!” diye seslenerek odama girerdi.
Onun dostluğunu, sevgisini kazanmış olmak, bir ayrıcalıktı.
Bir ritimle söylediği “Belginaki”, beni 78’de işe başladığım yıllarıma götürürdü.
Küçüldüğümü, hatta acemileştiğimi bile hissederdim bazen.
Birlikte “Merhaba Dostlar” programını, “Plak Yarışı”nı yapmıştık.
Onun prodüktörü idim.
Haftada üç gün diye planlanan ve Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak üç dilde yayımlanan “Merhaba Dostlar” programı, özellikle Ortadoğu ülkelerinden çok mektup aldığı için, haftada beş güne çıkmıştı.
Hüseyin Bey’in izinli olduğu veya işe gelemediği zamanlarda metin yazarlığı da yaptım. Ondan çok şey öğrendim. Engin bir klasik müzik bilgisi, Rumca, İngilizce başta olmak üzere 5-6 dil biliyordu. Tanıdıkça hayranlığım artmıştı.
2019 yılının Kasım ayının ortalarında bir gün birkaç arkadaşın sosyal medya paylaşımından, onun hastanede yattığını öğrenip angoniyi annesine teslim eder etmez, doğru hastaneye koştum. Kızları Özen ve Pembe, başucunda idi.
“Gündüz angoni bakarım ama gece yanınızda kalabilirim. Ben de kızınızım” dedim. Gülümsedi... “Geceleri biz buraları eskisi gibi kaynatırız yine” dedim, yine güldü. “Kaynatırız Belginaki” dedi.
Olmadı, olamadı. Ertesi gün ikinci angonime lösemi teşhisi kondu ve biz İstanbul’a savrulduk. Zor ve acılı bir başlangıçtan sonra Lefkoşa Onkoloji’ye döndük. Radyomuzun kuruluş günü olan 25 Aralık günü, BRT tarihinde ilk TV haber spikeri olarak adını yazdıran sevgili Tüneysel ile onu ziyaret ettik. Ellerini tuttuk, yanaklarını öptük. Enerjisi iyice azalmıştı ama gelecek konusunda ümitliydik.
“Siz iyileşip çıkacaksınız. Bahçenizde, çiçekler arasında kahve içeceğiz” dedim.
Ne yazık ki angonimin beklenmedik enfeksiyon sorunu, beş gün sonra bizi tekrar İstanbul’a savurdu. Sabır ve mücadele kelimelerini, bedenimizin her zerresinde hissettiğimiz bir başka acılı sürece girmiştik. Bütün bunların arasında, Şubat sonunda güzel ülkemden güzel bir haber gelmişti. Üçüncü angonim doğmuştu. 4 Mart ünü, üç günlüğüne Kıbrıs’a geldim ve Hüseyin Bey’e sonsuzluğa gidişinde “Güle güle” diyebildim.
Her doğumgünümde bana şiir yazan, “Belginaki!” diye seslenen o yaşıtım beyefendiyi hep özlüyorum...
Hüseyin Kanatlı, Belgin Demirel ile...
“Savaş sonrası arafta Ermenistan...”
DİANA YAYLOYAN
10 Kasım gecesi Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan Türkiye’nin askeri desteğini almış Azerbaycan ile girilen 44 gün süren Dağlık Karabağ savaşını bitiren ateşkes antlaşmasını imzalayarak Ermenistan’ı derin bir siyasi krize soktu. O gece ateşkesin koşulları sebebiyle çileden çıkan binlerce protestocu sokağa döküldü, hükümet binasına girdi, meclisi ve Paşinyan’ın evini bastı. Aynı gece Paşinyan Facebook canlı yayından halka sesleniş konuşması yaptı ve durumun kapsamlı bir tahlilinden sonra bir ateşkes ihtiyacı oluştuğunu açıkladı: “Ordu durmamız gerektiğini söyledi. Çünkü sorularımız var, çözümlerine dair görüşlerimiz yok.” Ayrıca kendisinin ülkede olduğunu ve görevlerini yerine getirmeye devam ettiğini belirtti. Başbakan karısı ve oğlunun ön saflarda olduğunu vurgularken onun kararını eleştiren muhalefet temsilcileri silahlı çatışmalardan epey uzaktılar.
KAYIP YIKICI BOYUTTAYDI...
Kaybın boyutu yıkıcıydı: Ermenistan’ın 1994’teki ilk Dağlık Karabağ savaşındaki galibiyetini silmekle kalmadı, can yakıcı bir insani kriz ile birlikte geldi. Yüzlerce Ermeni askeri ve sivil personel hala kayıp ve içlerinde sivillerin de olduğu en az 6,500 can kaybından bahsediyoruz. En son Uluslararası Kriz Grubu raporu Rusya aracılığında sürdürülen ateşkesin uzun soluklu sürdürülebilir bir barışı garanti edemeyeceği uyarısında bulunuyor ve bunun ancak bölgedeki tarafların ve paydaşların çok yüzeyli pratik işbirliği yoluyla sağlanabileceğini belirtiyor. Savaş sonrası statüko sadece Azerbaycan’a fayda getiriyor, Ermenistan’ı ise Azerbaycan’ın 1994’teki yenilgisinden sonraki duruma benzer bir noktaya getirebileceğini anlamak çok önemli.
GİZLİ MÜZAKERE SÜRECİ...
Tıpkı Orta Doğu’daki ve diğer pek çok çatışma çözüm süreci örneğinde olduğu gibi geçtiğimiz otuz yıl boyunca Dağlık Karabağ müzakere süreci Ermenistan ve Azerbaycan halklarından gizli tutuldu. Sadece cumhurbaşkanları, onların yardımcıları ve dışişleri bakanlarından oluşan ufak bir çember çözüm sürecini tekelinde tuttu. Sıkı gizlilik ve sadece hükümet içindeki iç çemberin siyasi karar verme yetkisine sahip olduğu merkezileşme, iki ülkenin de Sovyet sonrası gerçekliğini şekillendirmeye devam etti. 2018’de yüzbinlerce Ermenistanlının sokağa dökülüp Nikol Paşinyan’a katılmasına ve zamanın Başbakanı Serj Sarkisyan’ın istifasını talep etmesine yol açan, hesap verebilirlik, şeffaflık ve hakiki bir değişimin umuduydu. 2019’da Paşinyan ilk başlarda verdiği özellikle Karabağ sorunu gibi önemli ulusal meselelerde kamuya danışma sözünden uzaklaşmaya başladı. Savaş sona erdiğinde ve çatışma üzerindeki tabu yavaşça dağılmaya başladığında ortaya çıkan pek çok detay, kaçırılmış fırsatları ve hataları gözler önüne serdi. Bunun sonucunda siyasi liderleri tarafından ihanete uğramış hisseden halk arasında yeni bir öfke ve hüsran dalgası oluştu.
KOMPLO TEORİLERİ...
Savaşın kaybı ayrıca komplo teorilerinin de artmasına sebep oldu. Muhalefet partisi üyeleri Ermenistan’daki sivil toplum kuruluşlarını “ulusu yok edenler” olmakla ve bu amacı gerçekleştirmek için kayda değer miktarda fon almakla suçladılar. 10 Kasım gecesi öfkeli bir güruh Özgür Avrupa Radyosu’nun ofisine saldırdı ve yayıncının Ermeni servisini “vatan hainleri” ve “Türkler” diye nitelendirdi. Ermenistan Gazeteciler Birliği bunu ve medyaya yönelik herhangi bir tehditi şiddetle kınadı. Telegram’da paylaşılan bir başka video ise Açık Toplum Derneği ofisini basıp kırıp döken bir grup insanı gösteriyor. Halkın Sesi derneği üyeleri 40 civarı Ermeni STK’nın para sakladığını ve Batı, Türk ve Azeri gündemlerini yerine getirerek “ulusun yıkımını” getirecek “yıkıcı” faaliyetler içinde bulunduklarını iddia etti. Bu tehlikeli zihniyet Ermenistan’daki sivil toplum kuruluşlarını bir ulusal güvenlik meselesine çevirip toplumu daha fazla kutuplaştırıyor.
ALTERNATİFSİZLİK, ESKİYE DÖNÜŞ ANLAMINA GELMİYOR...
Son dört ayda muhalefet Paşinyan’ı istifaya çağırıp kitlesel yürüyüşler düzenledi. 17 muhalefet partisinin çoğu, 2018’de Paşinyan’ın kadife devrimi ile görevden alınmış, rağbet görmeyen, eski rejimin siyasi elitleri tarafından temsil ediliyor. İlk hedefleri savaşı kaybetmekten ve Paşinyan’ın Azerbaycan ile onur kırıcı koşullarda ateşkes imzalamasından dolayı öfkelenmiş halkı harekete geçirmekti. Muhalefet üç taraflı Kasım anlaşmasının hukuki bir statüsünün olmadığı ve reddedilebileceği konusunda ısrar etti. Ancak Rusya, ateşkes anlaşmasının nihai olduğunu ve değişmeyeceğini berraklaştırdığında rövanşist fikirlerini gözden geçirmek zorunda kaldılar. Bu durum muhalefetin elleri boş bıraktı ve elle tutulur bir gelecek programı olmadan bütün eylemlerini Paşinyan’ın istifasının talebi etrafında oluşturmaya itti. Muhalefetin geçen otuz yıl içinde yaptığı hataların sorumluluğunu almayı kabul etmemesi önceki rejimi temize çıkarma girişimi olarak görülüyor ve toplumun büyük bir kesimini onlardan yabancılaştırıyor.
Toplum iki temel baş etme mekanizması üzerinden bölünmüş durumda. Bir grup yenilgiyi kabul etmek istemeyerek muhalefete katıldı ve hükümetin istifasını talep ediyor. Diğer grup ise daha pragmatik bir yaklaşımı ve iç karartıcı gerçekliği kabul etme yoluna girdi. İkinci gruptaki çoğu insan Ermenistan hükümetinin savaş öncesi ve sonrasında ciddi hataları olduğu konusuna katılsa da ciddi anlamda sevilmeyen eski siyasi elitlerin geri dönüşü bu kriz senaryosunun en az istenen sonucu.
SAVAŞ VE SONRASI...
Savaşın kaybedilmesi ve böylesine hassas bir zamanda ülke yönetiminde zafiyet gösteren Paşinyan’ın siyasi kariyerinin bitmesi beklenebilirdi. 2018’de göreve başladığından beri Paşinyan ve ekibi defalarca eleştirildikleri bir dizi hata yaptı. Ancak her seferinde halkın büyük bir kesimi onun ve çoğu ilk kez siyaset hayatına atılmış olan genç ekibinin ülkeyi nihayet demokratik gelişme yoluna sokacağı umuduyla ikinci bir şans tanıdı. 2018 Mayıs ayından önce yapılan kamuoyu yoklaması hükümetin güvenilirliğindeki krizin eski rejime karşı gerçekleşen ulusal başkaldırının temel itici güçlerinden birisi olduğunu gösteriyordu.
Savaş pek çok şeyi değiştirdi. Paşinyan’ın Ermenistan’ın savaş sonrası krizini idare etmedeki yetersizliği pek çok destekçisinin ona yüz çevirmesine sebep oldu. Yine de MPG/Gallup International’ın 15-17 Şubat’ta gerçekleştirdiği son kamuoyu yoklamasına göre Paşinyan’a destek oranları düştü ancak hala muhalefet liderlerinden daha fazla desteğe sahip. Yüzde 58 erken seçim yapılmasını istiyor, yüzde 44 Paşinyan’ın istifasını istiyor, yüzde 39 Paşinyan yönetiminin devamını istiyor. Eski ve yeni rejim arasındaki ideolojik mesafe harap edici kayıplara rağmen Paşinyan’ın nasıl siyasi rakiplerinden daha popüler olduğunu açıklıyor.
SİVİL SİYASETE YÖNELİK ASKERİ BİR MÜDAHALE...
25 Şubat’ta muhalefetin ve hükümetin karşı karşıya gelmesini ağırlaştıran ve uzun süredir öngörülebilen siyasi kriz nihayet patlak verdi. Bu sefer Nikol Paşinyan’ın istifasını kamusal olarak talep eden Ermenistan ordusuydu. Ermenistan Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı hükümetin ve başbakanın istifasını talep eden bir bildiri yayınladı. Aralarında Genelkurmay Başkanı Onik Gasparyan’ın da olduğu yaklaşık kırk kıdemli subayın imzaladığı bildiri başbakanı ve hükümeti “Ermeni halkının bu hassas döneminde uygun kararları almakta yetersiz kalmakla” suçluyordu. Yorumlara göre Ermeni ordusunun bu hareketini tetikleyen Genelkurmay başkan yardımcısının bir gün önce başbakanın bir röportajdaki yorumlarıyla dalga geçmesi. Paşinyan o röportajda Rusya’dan alınan İskender füze sisteminin Dağlık Karabağ savaşında etkisiz kaldığını söylemişti ve “hiç patlamadı veya sadece yüzde onu patladı” demişti. Bildirinin yayınlanmasına Paşinyan Onik Gasparyan’ın görevden alınma talebiyle karşılık verdi ve destekçilerini sokağa çağırdı. Facebook’ta bir ifadesinde Paşinyan “Genelkurmay başkanlığının bildirisini bir askeri darbe girişimi olarak değerlendiriyorum” dedi. Daha öncesinde Paşinyan’ı istifaya çağırmış olan ve sembolik bir figür olarak kalmış Ermenistan cumhurbaşkanı Arman Sarkisyan “gerilimi azaltmak ve durumu barışçıl yollarla çözmek için” iki tarafın arabuluculuğu görevini üstlendi.
Ermenistan silahlı kuvvetlerinin hareketlendiğini ve bir darbe hazırlığına giriştiklerini doğrulayan bir kamusal kaynak yoktu. Bir bildiri yayınlamanın dışında ordunun böyle bir hareket yapma hazırlığı içinde olduğuna dair bir kanıt (henüz) yok. Her halükârda, Ermeni ordusunun sivil siyasete müdahalesi, silahlı kuvvetlerin siyasi meselelerdeki tarafsızlığını şart koşan anayasanın çiğnenmesi demek.
RUSYA NE DİYOR?
Rusya için askeri silahlar devletin uluslararası itibar meselesi. Öte yandan, Moskova’nın Paşinyan’a hiçbir zaman güvenmemesine rağmen sivil siyasete ordunun müdahale etmesi, krizi kızıştıracak ve statükoyu rahatsız edecektir. Bu durum da Rusya için hassas öneme sahip ateşkes anlaşmasını Erivan’ın uygulama kabiliyetini olumsuz etkileyebilir. Bu yüzden Moskova soruna mesafe koyup bunu “ülkenin iç meselesi” olarak nitelendirdi ve iki tarafı da sakin kalmaya, durumu “hukuka uygun bir şekilde” çözmeye davet etti.
Mevcut ve eski siyasi düzenden pek çok üst düzey siyasi figür ve kilise Paşinyan’ı istifaya çağırdı ve yeni bir meclis seçimi yapılmasını önerdi. Herhangi bir siyasi program veya tasavvuru olmayan muhalefet partilerinin birliği tepkisel bir siyasi güçten ibaret. Eski fikirleri geri dönüştürüp insanlara herhangi gerçek alternatif sunamıyorlar.
Gerçek alternatiflerden mahrum ve iki sorunlu siyasi güç arasında sıkışmış pek çok insan erken seçim talep ediyor. Erken seçimlerin yol haritasını çizecek gelişmeler, şu anda hassas Ermenistan demokrasisinde dramatik bir gerilemeye yol açabilecek bir askeri darbe ve siyasi krizin derinleşmesi ihtimalini önlemenin tek yolu.
(AGOS – Diana YAYLOYAN – 6.3.2021)
DEVAM EDECEK