1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. “Kadın cinayetlerinin sorumlusu devlettir!”
“Kadın cinayetlerinin sorumlusu devlettir!”

“Kadın cinayetlerinin sorumlusu devlettir!”

YENİDÜZEN, ülkede artış gösteren kadın cinayetlerini uzmanlar, aktivistler ve siyasilere sordu…

A+A-

Didem MENTEŞ

Küçücük ülkemizde son 16 yılda 34 kadın cinayeti meydana gelirken, kadına yönelik şiddeti aza indirgemek için devleti yönetenlerin ‘SORUMLULUKLARINI’ yerine getirmediği ifade edildi.

Son yıllarda artış gösteren kadın cinayetlerinin altında yatan birçok nedeni ve atılması gereken adımları YENİDÜZEN’e aktaran uzmanlar, aktivistler ve siyasiler, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi başta olmak üzere, Kadın Sığınma Evi ve şiddeti önleme merkezlerinin ivedilikle hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı.

Birçok nedenlerin yanı sıra kadın cinayetlerinde devletin de sorumlu olduğuna işaret eden ilgili çevreler,  okullarda da toplumsal cinsiyet eşitliği ve aile içi yaşam becerileri gibi eğitimlerin müfredata girmesi gerektiğine işaret etti.

YENİDÜZEN, kadın cinayetleriyle ilgili olarak CTP Milletvekili Fazilet Özdenefe, UBP Milletvekili İzlem Gürçağ, Sosyolog Nihal Salman, Psikolog Ziliha Uluboy, Hukukçu ve Kadın Eğitimi Kolektifi Aktivisti Cansu N. Nazlı ve Feminist Atölye ve Dayanışma Aktivisti Fezel Nizam ile görüştü.

---------------------

CTP Girne Milletvekili Fazilet Özdenefe:

“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi ısrarla hayata geçirilmiyor”

CTP Girne Milletvekili Fazilet Özdenefe, Hükümette oldukları dönemde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi Yasası’nı geçirdiklerini, gereli münhalların da yapıldığını ancak Hükümetten gittikten sonra bu dairenin ısrarla hayata geçirilmediğini söyledi.

Özdenefe, şunları söyledi: “Yıllardır CTP Kadın Örgütü olarak bu ataerkil sistemin kadınların üzerindeki baskısıyla ilgili mücadele veriyoruz. Şiddetin çeşitli boyutları var ama son nokta artık kişini canından olmasıdır. Ne yazık ki bizim ülkemizde ‘biz kültürlü, Avrupai bir toplumuz, bizim ülkemizde şiddet olmaz’ gibi bir algı var. Biz bu algının yanlış bir algı olduğu konusunda da farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Öncelikle bizim toplumuzda kadına yönelik şiddet vardır. Bu şiddet çok görünür olmayabilir. Maalesef toplumsal baskıdan ve beklentiden dolayı kadınlar yardım alamıyorlar. Nitekim ev içi şiddet var. Yapılan araştırmalara göre Kuzey Kıbrıs’ta da her 3 kadından birinin en az 1 kere şiddete maruz kaldığını gösteriyor. Toplum olarak öncelikle şiddetin var olduğunu ve bununla mücadeleyi bir hedef haline getirmemiz lazım. Mücadele tek bir kanaldan olmaz, birçok kanaldan olması gerekir. Öncelikle eğitim… Okullarımızda Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini ders olarak, eğitim müfredatı içerisinde her yaş grubuna anlayacağı şekilde uygun çerçevede vermemiz lazım. Cinsiyet eşitsizliğine dur demek için mücadele etmemiz lazım çünkü şiddetim temelinde yatan aslında eşitsizliktir. Yani bir yerde erkeğin kendini kadından üstün görmesi ve kadının davranışlarını kontrol etme hakkını kendinde görmesidir. Bu kadar nettir… Şiddetin temeli kadın ve erkek arasında eşitsiz ilişkidir. Bu eşitsiz ilişki deşifre edilmeden, ortadan kaldırılmadığı sürece şiddet de olacak kadına yönelik şiddet de olacak. İkinci adım ise şiddet olduğunda ne yapacağını bilen ve güvenilir bir polis teşkilatı olması gerekir. Ben avukat vekili olarak biliyorum ki polisimizin içinde bu konuyla ilgili yeterli eğitim ve nasıl davranılmasıyla ilgili doğru bir yönlendirme yok. Bir kadın polise gittiğinde oradaki polisin inisiyatifi ya da dünya görüşüne kalmış durumdasınız. ‘Hade anlaşın, barışın’ deyip geri gönderebiliyorlar. En basiti dünkü cinayeti işleyen bir polis memuru ve bu da polis teşkilatının yetersiz olduğuyla ilgili en bariz örnektir. Tabancaya erişimi olan biri ve polisin bu konuda derhal önlem alması lazımdır. Polislerin sürekli olarak hem psikolojik denetimlerinin yapılması hem kadına yönelik şiddetle ilgili eğitim almaları lazım. En önemli ayak ise devletin önleyici tedbirler almasıdır. Bu olayların hiç yaşanmaması için önlemler alınması gerekiyor. Bu anlamda biz Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi Yasası’nı geçirdik. Yasa kuruldu, bu yasa altında şiddet önleme merkezleri vardı, bunlar işbirliğiyle çalışacaktı. Münhallarda açılmıştı ama biz hükümetten gittikten sonra yasa işlevsiz bırakıldı. Daire ısrarla çalışır hale getirilmiyor. Yine bizim dönemimizde Sığınma Evi için adımlar atılmıştı. Ama şuan ses seda yok. Bu mekanizmalar ortaya konmadığı sürece bu kadına yönelik şiddet ve bu cinayetler her zaman olacak. Birinci olarak bunun önlemini alması gereken devlettir, Hükümettir. 8 Mart dolayısıyla Kadına Yönelik Şiddet ve Mücadeleyle ilgili Çalışma Bakanlığı bir çalıştay yapmıştı. Her masandan raporlar çıktı. O gün bize verilen söz; bu raporların paylaşılacağı ve bir eylem planı çıkarılacağıyla ilgiliydi. Bugün oldu hala daha ses seda yok. Bu zaman uzadıkça daha çok kadını kaybetme riskiyle karşı karşıyayız”

---------------------

UBP Girne Milletvekili İzlem Gürçağ:

“Çalıştayın sonucunu bekliyoruz”

Şiddetin kökenin de ‘eğitim’in yattığını ve çözümün eğitimden geçtiğini söyleyen UBP Girne Milletvekili İzlem Gürçağ, Kadın Sığınma Evi’nin eksikliği yanı sıra şiddetin önlenmesi konusunda eğitim müfredatında yer alınabileceğini aktardı. Gürçğar, şunları söyledi: “Olayın köküne inilmesi gerektiğini düşünüyorum bu da eğitimdir… Eğitim aile de başlar. Çocuklar yetişirken, anne ve babayı rol model olarak alır. Babanın anneye olan davranışları çok önemlidir. Huzurlu bir aile ortamında yetişen bir çocuk bu tür vahşet olaylarına her zaman daha uzaktadır hatta hiç bulaşmaz. Bunlar olur da ne yapalım gibi bir tavır takınamayız. Burada Kadın Sığınma Evi’nin eksikliği zaten her zaman gündemini koruyor. Çalışma Bakanlığı’nın bir çalıştayı oldu. Kadın Sığınma Evi mi yoksa Şiddeti Önleme Derneği mi konusunda bir çalışma yapıldı ama daha sonucu çıkmadı. Bu gibi önlemlerin alınması ivedilikle şarttır. Ancak esas üzerinde durulması gereken eğitimdir. Esas önlem bu işe hiç başlamamış olmaktır. Çözümü eğitimdir. Eğitim ailede başlar, okulda devam eder ve pekişir. Öğretmenlerimize de büyük sorumluluk düşer. Eğitim üç bacaklıdır; okul, ev ve çocuk… Sadece evde değil okulda da devam edecek. Hatta eğitim şartları bize eğitim müfredatı içerisine bunların da yerleştirilmesi işaret ediliyorsa, eğitim müfredatı içerisine yerleştirilmelidir.

---------------------

Feminist Atölye ve Dayanışma Aktivisti Fezel Nizam:

“Sebep devlet politikalarıdır”

Feminist Atölye ve Dayanışma Aktivisti Fezel Nizam, kadın cinayetlerinin nedeninin erkek egemen aklın ve bu yönde işleyen devletin, devlet politikaları sonucu olduğunu dile getirdi. Nizam, şiddetin önlenmesi amacıyla sığınma evi projesinin hayata geçirilmesi, şiddet önleme merkezlerinin açılması, polis ve hastanelerde özel birimler oluşturulması ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesinin hayata geçirilmesine vurgu yaptı. Nizam, şunları aktardı: “Kadına yönelik şiddet, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en ağır sonuçlarından biridir. Aynı zamanda şiddet, bu eşitsizlikten çıkarı olanların kullandığı bir araç, bu eşitsizliğin bizzat kurucu öğelerinden biridir. Kadınların katledilmesinin nedeni ne erkek sevgisi, ne kıskançlığı ne de ekonomik sorunlardır. Erkek şiddeti kişisel nedenlerde saklı ve münferit değildir. Tam aksine erkek egemen aklın ve bu yönde işleyen devletin, devlet politikalarının sonucudur. Hükümetler kadına yönelik şiddetle ilgili önlemler almaktan kaçınarak hemcinsini korurken, kadın kırımı yaşanmasına göz yumuyor. Bu ve benzeri pratikler sistematik şiddet olarak ortaya çıkıyor. Kadınların öldürülmesi ile kalmıyor, aynı zamanda kadınların yaşamlarını ev ile sınırlandırıyor, tehdit ve korku altında geçirilmesine neden oluyor. Evet! Hayatlarımız tehdit altındadır! Erkek egemen adalet, yasalar, politikalar ve militarist, faşist söylemler ile şiddeti yaygınlaştıran tutumlar yüzünden tehdit altındayız! Hep bir sonraya ertelenerek,  sorunlar arasında hiyerarşi kurarak toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorununu listenin sonuna atılıyor. 8 Mart, 25 Kasım gibi “özel” günler haricinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile mücadeleye yanaşılmayan her gün onlarca kadının yaşamıyla, binlercesinin hareket alanının kısıtlanması ve sözlerinin yok sayılmasıyla sonuçlanmaktadır. Erkek şiddetinin görmezden gelinip sadece kadının araçsallaştırıldığı politikalar, daha onlarca kadının ölmesine neden olacaktır.

Mart ayında gerçekleştirilen Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Çalıştayının üzerinden üç ay geçmesine rağmen, bu anlamda herhangi bir somut adım atılmamıştır. Bu süre zarfında kayıtlara geçen 5 kız kardeşimiz hayatını kaybetmiştir. Çalıştay süresince ve sonrasında Ersan Saner tarafından yapılan açıklamalar, altı doldurulmayan göstermelik sözler niteliğindedir. Sığınma evi projesinin hayata geçirilmesi, şiddet önleme merkezlerinin açılması, polis ve hastanelerde özel birimler oluşturulması, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesinin hayata geçirilmesi için daha kaç kız kardeşimizin hayatını kaybetmesi, şiddet tehdidi altında güvencesiz koşullarda yaşaması gerekmektedir?

---------------------

Hukukçu ve Kadın Eğitimi Kolektifi Aktivisti Cansu N. Nazlı:

“Basit bir yasal tadilatla adli yardım sağlanmalı"

Hukukçu ve Kadın Eğitimi Kolektifi Aktivisti Cansu N. Nazlı ise kadına yönelik şiddetin önlenmesi ile

İlgili basit bir yasal tadilatla adli yardım sağlanması gerektiğini vurgulayarak, “ALO 183 kadına yönelik şiddet ihbar hattının daha verimli çalışabilmesi, kadına yönelik şiddeti önleme merkezleri kurulması ve sığınma evleri açılması için Sosyal Hizmetler Dairesi’ne daha çok bütçe yaratılmalı ve istihdamlar yapılmalıdır” dedi.

Nazlı, özetle şöyle konuştu: “Kadın Eğitimi Kolektifi Aktivisti, Hukukçu Cansu N. Nazlı: Ülkemizde kadına yönelik şiddetin varlığı, inkar edenlerce bile artık yadsınamayacak kadar görünür hale geldi. Son 2 ayda art arda yaşanan 4 kadın cinayeti ve diğer kadına yönelik şiddet vakaları gerçekleşirken anayasal ve yasal vazifesi ülkesinde yaşayan kadınların yaşama hakkını, beden bütünlüğünü, vücut dokunulmazlığını korumak olan devletin kadınları koruyamadığı gerçeği en acı şekilde önümüzde duruyor. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi ile ilgili birtakım yasal tadilatlar yapılsa da bu iyileştirmelerin büyük bir çoğunluğu gerçek hayata sirayet etmemiştir. Geliri asgari ücretin bir buçuk katına kadar olan kadınların şiddet görmeleri halinde koruma emri alabilmeleri için devlet tarafından adli yardım sağlanması Aile (Değişiklik) Yasası ile getirilmiş önemli bir koruyucu tedbirse de, yasa koyucu henüz kurulmayan bir daireyi bu kadar hayati bir meseledeki tek yetkili kıldığından adli yardım, şiddet gören kadınların yasal hakkı olmasına rağmen başvurulamamaktadır. Kadın Eğitimi Kolektifi olarak, oldukça basit bir yasal tadilatla adli yardım sağlanması için Sosyal Hizmetler Dairesi’ne geçici de olsa yetki verilmesinin adli yardım sağlanmasının yolunu ivedilikle açacağı inancındayız. Öte yandan şiddet gören kadınların kaçıp başını sokabilecekleri bir çatı açmak devletin görevidir. 200 caminin bulunduğu ülkemizde devletin bir kadın sığınma evi bile açmaması kabul edilemezdir”

---------------------

Uzman Psikolog Ziliha Uluboy:

“Şiddet uygulayanın ve şiddet mağdurunun eğitim düzeyi fark etmeksizin yaşanıyor”

Kadına yönelik şiddet ülkemizde ciddi derecede yüksek olup, şiddetin her boyutunun yaşandığını söyleyen Uzman Psikolog Ziliha Uluboy, kadın cinayetlerinde devletin sorumluluklarını bir kez daha hatırlatıp kadın haklarına yönelik yasaların ivedilikle hazırlanmasını, örgün eğitimde çocuklara ve gençlere, yerel yönetimler altında yetişkin kadınlara bilinçlendirme eğitimlerinin verilmesinin elzem olduğunu dile getirdi.

Ziliha Uluboy, özetle şunları aktardı: “Kadına yönelik şiddet ülkemizde ciddi derecede yüksektir ve şiddetin her boyutu yaşanmaktadır. Kadına yönelik şiddet dendiğinde akla ilk gelen fiziksel şiddettir ancak diğer şiddet türlerini de bilmek gerekir ki yaşadığımız olayın ne olduğunun bilincinde olalım. Her tür şiddet insan psikolojisini bozar, yıpratır, kalıcı hasarlar bırakır.  Şiddet türleri arasında ekonomik şiddet, psikolojik şiddet, cinsel şiddet ve fiziksel şiddet olarak sıralayabiliriz. 

Kadına yönelik şiddet konusunda ülkemizde yapılan araştırmaların sonuçlarına baktığımızda durum içler acısıdır. Sonuçlar durumun vahametini gösterirken toplum içindeki mitler durumu sosyokültürel, ırk, ekonomik ve eğitim düzeyleriyle ilişkilendirip durumu ötekileştiriyor.   Ancak KAYAD’ın yaptığı bilimsel araştırmanın sonucunda her 3 kadından 1’i ev içi fiziksel şiddete maruz kaldığını ifade etmiştir. Bunun yanında şiddet uygulayanın ve şiddet mağdurunun eğitim düzeyi farketmeksizin yaşanıyor. Yani yüksek öğrenimli kişi şiddet uygulamaz veya şiddete maruz kalmaz gibi bir durum yoktur, görünürlüğü daha azdır diyebiliriz.  Toplum olarak kadına yönelik şiddeti görmezden gelirken kadın cinayetleri artarak devam ediyor. Şiddete maruz kalmak psikolojik bozuklukların bir sebebidir.”

---------------------

Uzman Sosyolog Nihal Salman:

“Kadın cinayetlerinin temelleri pek çok toplumsal dinamiği barındırmakla”

Uzman Sosyolog Nihal Salman, kadın cinayetlerinin başlıca sebeplerinin kadının toplumsal ahlak anlayışı çerçevesinde kontrol edilmesi gerektiği, kontrol edici aktörlerin de erkekler olarak belirlenmesi, kadın cinayetlerinin artarak devam etmesine sebep unsurlardan olduğunu dile getirdi.

Salman, özetle şu değerlendirmede bulundu:  “Ülkemizde geçtiğimiz gün yine bir kadın cinayeti yaşanmıştır. Statiksel verilere göre son 16 yılda 34 kadın cinayeti yaşanmıştır. Ve özellikle son 3 ayda dört kadın cinayete kurban gitmiştir. Kısa sürede dikkat edilecek düzeyde kadın cinayeti yaşanmıştır. Toplumsal olarak alışık olmadığımız bir durumla karşı karşıyayız.    Kadın cinayetlerinin başlıca sebepleri kadının toplumsal ahlak anlayışı çerçevesinde kontrol edilmesi gerektiği, kontrol edici aktörlerin de erkekler olarak belirlenmesi, kadın cinayetlerinin artarak devam etmesine sebep olan diğer bir unsurdur. Bu nedenle kadın bedenlerinin erkeklerin kontrolünde olduğu algısının değişmesi gerekmektedir. Kadın cinayetleri, genellikle ev içinde meydana gelmektedir. Bu nedenle evin ve ailenin dokunulmaz mahrem alanlar olduğu düşüncesi kadının güvenliği söz konusu olduğunda gevşetilmelidir. Hâlihazırdaki namus olgusu öldürülen kadını ve kadının yaşamını değersiz gösterme, önemsiz kılma gibi bir işlev görmekte, tepkileri en aza indirmektedir. Bu nedenle toplumsal duyarlılığı artırmak ve kadına karşı şiddet kültürünün önüne geçmek için, özellikle namus gerekçesinin dile getirilmemesi ve medyada yer verilmemesi gerekmektedir.

Kadınlar öldürülmeden önce pek çok kez şiddete maruz kalmaktadır ve üstelik maruz kalınan şiddetin öznesi sadece kadınlar değildir. Kadınlar ile birlikte çocuklar da bu sürece dâhildir. Özellikle çocukların şiddete ve cinayete tanık olması çocukların psikolojilerinde geri dönülmez hasarlar bırakmaktadır. Bu nedenle bu sürecin gerçekleşmemesi ve kadın cinayetlerinin önlenmesi için sıkı koruma önlemleri uygulanmalıdır. Bu koruma önlemleri tek merkezli değil aksine devlet ile birlikte yerel yönetimleri sivil toplum kuruluşlarını kapsayacak nitelikte olursa etkili çözümler üretilebilir”

Bu haber toplam 3891 defa okunmuştur
Etiketler :