Kadın Şair – Yazar…
“Kadın” dendiğinde, kadınların çoğunun aklına bile aşk, kırılganlık, duyarlılık vb. geliyor; çünkü bu imgeler ve kadının dili, imajı yüzyıllar boyu böyle işlenmiştir.
Neriman Cahit
Konuya öncelikle bazı terimlerin üzerinde durarak başlamak istiyorum: Özellikle de dil konusunda: Dil her anlamda bir birey ve toplumun kendi kendini, kimliğini ifade etme, var olma aracıdır. Ama dil, homojen ve monolitik bir bütün değildir. Aynı dilde sosyal ve bölgesel farklılıklar mevcuttur. Dil nötr de değildir, çatışmalı ilişkiler içerir. Dil, içselleştirmeye veya dışa vurmaya yarar. Kişinin dille olan ilişkisi toplumla olan ilişkisinden geçer. Sosyal sınıftan, etik gruptan, bölgeden vb. geçer deyip noktayı koyamıyorum. Bir de cinsiyet ayrımından geçer… diye eklemek gereğini duyuyorum.
Her ne kadar da kadının ayrı bir toplumsal varlığı yoksa da… Tanımı hele kabulü, kabul görüşü vb. farklılığı hep olagelmiştir. Hâlâ da öyledir...
Bilinen bir gerçektir ki, dilin hakimi insanların düşünce ve eylemlerinin de hakimidir. Ve bu hakimiyet – edebiyat da dahil – yüzlerce yıldır erkeğin tekelindedir. Konumuz o değil ama tek bir cümle ile ifade etmek gerekirse, dilde cinsiyetçilik. Maalesef insanın tarihi kadar eskidir ve her alanda “baskın dil” erkeklerin dilidir. Kadın ve erkek için farklı cinsel ahlak kurallarının bulunduğu ve toplumsal pratikte uygulandığı bir dünyada, dil’in de edebiyatın da bundan nasibini alması kaçınılmazdır.
KADIN YAZAR… KADIN DUYARLILIĞI…
Kadın yazar… Erkek yazar… Kadın edebiyatı… Kadın duyarlılığı…
Aslında ben, kadın – erkek dahil her türlü ayrımcılığa karşıyım… Fakat gerçek yaşamda bir “ideal durum” bir de “gerçekler” var. Ve, kadın – erkek konusunda o gerçeklerin biri de “yazılı dili erkeklerin kurduğu ve ürettiğidir.” Baskılar, töreler vb. sonucunda pek çok alandan uzak tutulmuş kadının bilinçlenmekte geç kalışı, kendine biçilmiş roller nedeniyle bunun yavaş ilerleyişi ve süreklilik göstermeyen, gösteremeyen kadın örgütlenmelerinin sonucunda kadınlar toplumsal, sosyal alanlarda hep geç kalmışlar; bu geç kalmışlık “yaratıcılığını sözlü üretimle sürdürmüş… Ninni, masal, efsane gibi yaratılarla “sözlü dili” üretmiştir…
Maalesef yazılı dil hala çok erkektir. Ben bu anlamda “dişi bir dil” yaratılması gereğine çok inanıyor ve sık sık dile getiriyorum. Örneğin “kadın” dendiğinde, kadınların çoğunun aklına bile aşk, kırılganlık, duyarlılık vb. geliyor; çünkü bu imgeler ve kadının dili, imajı yüzyıllar boyu böyle işlenmiştir. Bir başka örnek: “yazar” dendiği zaman, önüne “erkek” sıfatı konmadan hemen anlaşılıyor ama kadına ısrarla hala “kadın yazar” deniyor.
Şu soruyu hemen sormak istiyorum:
“Bir Kadın Edebiyatı”, gerçekten var mıdır ve kadın duyarlılığı nedir?
Bunun yanıtı: Edebiyatla ilgilenen zihinlerde bile hala açık seçik yanıtlar bulunuyor.
Gerçek şu ya da bu olsun. Şuna ya da buna göre değişsin, insanın cinsiyeti de ulusal ve sınıfsal kimliği gibi kişiliğinin bir parçasıdır. Ve kişi ülkesini ve sınıfını değiştirebilse de bedenini değiştiremez. Ama maalesef kadınlık ve erkeklik biyolojik durumlar olmanın çok ötesinde toplumsal, geleneksel… yani, “kültürel bileşkelerdir.
KADIN EDEBİYATI
Öyleyse, “kadın edebiyatı” nedir?
Ayrıntılarda yoğunlaşan, ev işlerini ya da kadınların çilelerini dillendiren bir edebiyat, bir metinler topluluğu mudur?
Kanımca, kadın duyarlılığıyla yaratılan yazınsal yapıtlardır kadın edebiyatı.
Öyleyse kadın duyarlılığı ne (mi) dir?
Duyguların ve düşüncelerin etkileşiminden doğan bileşik bir ruh hali, bir algılama ve tepki verme ortamıdır. Duygunun kökeni ise duyudur. Ataerkil kültürün ikiyüzlü cinsel ahlakı, tüm deneyim alanlarında – çocuk yetiştirme ve ev işleri dışında – kadını güdük bırakmaya eğilimli, erkeği ise güç gösterisi ve bölünmeye kışkırtan tavrıdır… Bunun sonucunda farklı niteliklere dönüşür kadın ve erkeklerin haz ve elem duyguları…
Kadın olup da bu hüzünlü durumu sezmemek mümkün müdür?
BİZDE DURUM
Bunun sonucunda, bizde önceki nesil kadın şairleri – Pembe Marmara, Urkiye Mine Balman, Emine Otan, Necla Salih Suphi – şiirlerinde kadın kimliklerini geri çekmişlerdir. Hatta, bizim nesilde – en azından ilk yıllarda – aynı şeyi yaşamışızdır. Ama, şu gerçeğin altını da önemle çizmek istiyorum: Kadın kimliğini geri çekmiş – hatta erkek adı kullanmış- şairlerin şiirlerinde dahi, yine de sızar o derin kadın hüznü… Sızar ve süzülür dizelerin arasında ve şiiri derinleştirir.
O süreçte – ve sanırım hala – “yazar” olmak zordu… Ama, “kadın yazar” olmak… yazmak, çok büyük bir yükün altına girmek, çok ağır – mesleki, ailevi ve sosyal – diyetleri ödemeyi getiriyordu. (ki, ör. Ben bunları bol bol ödedim.)
***
Şiirimizde kadın şairler ve kadın duyarlılığından söz edilebilir, ediliyor da… Ama bunu, şu anlamda söylüyorum: yazınsal yaratıcılık… ki bana göre, diğer etkenler yanında yaratıcılığın en büyük faktörlerinden biri de duygulardır. Erkeklerin duyguları yok mudur diyeceksiniz… Var, var da… duygularımızın kökeni gövdemiz ve gövdemizin irade dışı işleyişi. Bu biyokimyasal süreçte ise hormonlar dışlanmış değil… Bizim tüm duygularımızda, bu biyokimyasal etkileşimde kadınlık ve erkeklik hormonları var… Ama, elbette insanın içerisinde, baskın cinsiyetinde, hormonlar daha çok etkili. Bu da bir geçek…
Şimdi… Demek ki, biyolojik varlığımızla duygularımız arasında biz istesek de istemesek de; beğensek de beğenmesek de yakın bir ilişki var. Bunları yazarken Erdal Atabek’in bir kitabı geliyor aklıma: “Kışkırtılmış erkeklik, bastırılmış kadınlık” (Bunu açabiliriz ama söz uzamasın.) Maalesef her alanda toplum, ana evinden başlayarak erkeği sen neymişsin… Aslan Oğlum…” v.b yakıştırmalarla kışkırtmıyor mu?
Haa, tüm bunların edebiyatla, yaratıcılıkla ne ilgisi mi var? Elbet var… Cinsiyetimizle duyarlılıklarımızın gerçekten de çok yakın ilişkisi var; çünkü yaratıcılık – aslında – bilinçaltından fışkırıyor. Dolayısıyla, insanın hem biyolojik cinsiyetinden hem de toplumsal cinsiyetinden bağımsız olamıyor. Ancak, yaratıcılıkta tek etmen bilinçaltından kaynaklanan duygular olmadığına göre, yazar, bilinçli ve sezgisel bir seçim yapıyor, yapıtını ortaya koyarken. Bazen cinsiyetle ilgili duyarlılığını, bazen de başka duyarlılıklarını öne çıkarabiliyor.