KADIN VE ÇALIŞMAK
Feminizmin yardımcı olduğu yerlerde, ekonomik olarak kapasitesi olanlar, onların yerine çalışmak üzere işçilerle yerlerini değiştirmeyi başardılar. Bu işçiler neredeyse her zaman kadındır ve bazen de azınlık etnik kökenlerden gelirler.
Gulderen Öztansu
[email protected]
Kadınlar ikinci vardiyadan ne zaman kurtulacak?
Son yıllarda, bazı insanlar feminizmin 21. yüzyıl toplumunda hala geçerli olup olmadığını sorguluyor. Bu şüphenin arkasında yatan fikirler, toplumsal cinsiyet eşitliği için yapılan ilerlemelerin ardından artan bir iyimserlik ya da toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerine açılmış olan savaşın herkesin yaşamını eşit bir şekilde değiştirmemiş olduğunun gözden kaçırılması yüzünden olabilir. Feminist hareketin şu an için zirve yapıp yapmadığını merak etmenin bir başka nedeni, hepimizin, bazen doğduğumuz andan itibaren sürekli toplumsal cinsiyet sosyalleşmesinden geçiyor olmamızdır. Beynimize işlenen mesajlar, cinsiyet konformitesinin biz farkında olmadan işlemesine izin verir, böylece bazı şeylerin feminist toplumsal değişim yoluyla başarılması açısından gerçekçi olmadığını düşünebiliriz, bu da feminizmin sınırlarına ulaştığı fikrini yaratır.
Tabii ki, küresel ölçekte cinsiyete dayalı aile içi şiddet oranları, yetersiz siyasi temsil durumu, her ülkede evli çiftlerden erkeklerin kadınlardan daha fazla para kazandığı gerçeği ve hem kadınların hem de erkeklerin daha iyi, eşit yaşamlar sürmesi için feminizmin gerekli olduğu, feminizme olan ihtiyacımızın sona ermesinin yanlış bir algı olduğunu gösterir. Ayrıca geçmişte elde edilen kazanımları koruyabilmemiz için feminizme ihtiyacımız var. Sosyal değişim, bazılarının gördüğü gibi yalnızca "ileriye gitmez". 1970'lerdeki İran Devrimi, kazanılan hakların kadınlar için kaybedildiği örneklerden biridir. Bugün ABD sakinleri, ABD Yüksek Mahkemesini kürtaj haklarına yönelik bir tehdit durumundan dolayı protesto ediyorlar.
Belli ki feminizme hâlâ çok ihtiyaç var ve toplumlar var olduğu sürece de ihtiyaç duyulması mümkün. Aslında, belki de odaklanması gereken çok fazla şeyi olan feminist hareket, zaman geçtikçe farklı yaşlardan, sosyal sınıflardan, etnik kökenlerden, cinsel yönelimlerden ve cinsiyet kimliklerinden giderek daha fazla insanı daha iyi temsil eden ve sürekli büyüyen bir alan haline geldi. Hatta öylesine ki, feminizm herkesi gerektiği gibi temsil edemediği durumlarda da sürekli olarak sorumlu tutulmaktadır.
Bahsedilen bu sorunların katıksız büyüklüğü ve aciliyeti, yıllar içinde hareketle olan bağımı olumsuz etkiledi, burada üzerinde durmak istediğim şey de bu. Zaman içinde “gerçekçi olmayan” ve “gerçek dışı” gibi süslenmiş ve etiketlenmiş bazı eşitsizliklerin radarımdan düşmeye başladığı bir toplumsal cinsiyet konformitesinin kurbanı oldum. Bunlar, evinizdeki misafirlerle ilgilenmek, ev işlerinin bölünmesi veya bazılarının günlük diyaloglarda kullandığı cinsiyetçi dil gibi basit, günlük şeyler olabilir. Bu ihlallerle yüzleşmeye çalışmak hoş olmayan tepkilere yol açabilir. Örneğin, bu tür “küçük şeylere” odaklandığınız için aşırı derecede tenkitçi olarak tanımlanabilirsiniz veya size “yanlış şeylere” odaklanıyorsunuz, çünkü dünyanın diğer bölgelerindeki kadınlar, ev içi cinsiyet rolleri beklentileriyle veya arkaik cinsiyetçi ifadeleriyle kıyaslanamayacak kadar kötü koşullarda yaşıyorlar” denebilir. Eşit olmayan bir şekilde bölünmüş ev işleri, Kuzey Kıbrıs'ta büyük bir sorundur- bu alanda araştırma eksikliği, bunun için kanıt sunmamı engelleyecektir. Ancak Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün 2019 verilerine göre, dünyada "en az ücretsiz [ev içi] iş yapan" Japon erkekleri, ev işlerine günde 40 dakika, Türk erkekleri ise ev ortamlarında bundan günde sadece 20 dakika daha fazla çalışıyor. Türk kadınları ise günde 300 dakikadan fazla ev işi yükünü taşımakta ve bu kadınların bir kısmı sadece ilk vardiya sayılabilecek ev dışında ücretli işlerde de çalıştıkları için “ikinci vardiya” terimini kullanıyoruz. Veriler, Türkiye ile birlikte Kuzey Kıbrıs'a anlamlı bir karşılaştırma sağlayacak diğer ülke olan Kıbrıs Cumhuriyeti için bireysel bir değerlendirme içermemektedir.
Etrafıma baktığımda, kadınlar için “ikinci vardiyayı” sürdüren geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin sürekliliği ile karşı karşıyayım. Feminist fikirlerin benimsenmesi durumu iyileştirdi, ancak çoğu kadını, hatta yüksek eğitimli gelecek nesli bile evdeki “ikinci vardiya” yükünden kurtarmaya yetmedi. Feminizmin yardımcı olduğu yerlerde, ekonomik olarak kapasitesi olanlar, onların yerine çalışmak üzere işçilerle yerlerini değiştirmeyi başardılar. Bu işçiler neredeyse her zaman kadındır ve bazen de azınlık etnik kökenlerden gelirler. Ev işlerinde cinsiyet eşitsizliğine çaremiz, kadın ev sahiplerini ücretli kadın işçilerle değiştirmekse, bu gerçekten doğru yönde bir hareket mi? Ev işinin ücretsiz olmaktan ücretli olmaya geçişi kesinlikle bir avantaj çünkü artık kadınlara yaptıkları iş karşılığında ödeme yapılıyor. Odaklanmamız gereken yer, toplumsal tutumlardır; toplum yalnızca kadınları ücretli ev işlerine yönlendirmekte ve ev işinin ücretsiz olduğu durumlarda toplumsal tutumlar bunun daha çok kadınlara yüklenmesine neden olmaktadır.
“İkinci vardiya” kadınları her geçen gün etkiliyor ama bu cephedeki mücadele sessiz sedasız devam ediyor. Günün sonunda üzerlerine toplumsal cinsiyete dayalı bir ev içi yük yükleyen, kadınların aileleri ve sevdikleridir. Bu nedenle, bize en yakın insanlar tarafından somutlaştırılan ataerkilliğe büyük bir odaklanma olmaması şaşırtıcı olmamalıdır. Aynı zamanda, farkında olmak için, kendimizi kaptırabileceğimiz günlük hayatımızdan bir anlığına sıyrılmamızı, kadınlardan misafirlere kahve yapmalarını isteyen toplumsal beklentiler üzerinde derinlemesine düşünmemizi gerektirir. Unutmamak gerek, bu beklentiler kadınların sağlıklarına, kariyerlerine ve akademik ilerlemelerine ve aynı zamanda mutluluklarına mal olabiliyor.
Bu, istisnaların olmadığı anlamına gelmez. İnsanlar, toplumsal olarak inşa edilmiş cinsiyet rollerinden uzaklaşma haklarının giderek daha fazla farkına varıyor; genç veya ileri yaşta olan erkekler yargılanma korkusu olmadan yemek yapmak gibi ev içi aktivitelerden zevk alma konusunda kendilerini daha özgür hissediyorlar ve bazıları kendilerine düşen sorumluluğa gözlerini açıyor, kızların ve kadınların ise evlerinde eşitlik haklarını savundukları ve kendilerinden beklenen eşit olmayan beklentileri reddettikleri görülebiliyor. Ayrıca bazı kadınlar içinde bulundukları sosyal düzenlemelerden memnun olabilirler, bu düzenlemeler onlara iyi gelebilir. Ben ise, kadın ve erkeklerle dolu bir evde kadınlar tarafından bana her kahve getirtildiğinde cinsiyetçi aile içi rollerin olmadığı bir dünyanın nasıl görünebileceğini ve feminist hareketin bizi oraya götürmesinin ne kadar süreceğini hayal etmeye devam edeceğim.