Kadına şiddet, biz ve Elçilik
Biz şiddeti ne zaman günlük konuşmalarımız içine aldık?
Biz kadına şiddeti ne zaman kınamaya başladık?
Biz kadına şiddetin önlenmesi için ne zaman konuşmaya, ne zaman önlemler alınması için baskı yapmaya başladık?
Ne zaman dövülen, şiddet gören kadın haberlerini okumaya başladık?
Ne zaman alışık olmadığımız sefaleti, aile dramlarını tanımaya başladık?
Ne zaman “kocam beni dövüyor, çocuklarıma bakmıyor, parasızım, işsizim, yardım bekliyorum” feryatlarını gazete sayfalarından okur olduk?
Bu soruları hafızamızı zorlayarak yanıtlamaya çalışalım.
***
Elbette ki şiddetin biçimleri var; Bir kadına, bir kız çocuğuna “kısa etek giyme, sokakta fazla dolaşma, erken eve gel, oturuşuna-kalkışına dikkat et” gibi çoğu zaman masum gördüğümüz sözcükler bile bir şiddet olarak algılanabilir. Veya çalışmayan kadına kocasının sürekli olarak ‘paranın kendisinde olduğunu’ hatırlatması da bir şiddet biçimidir.
Benim bu yazıda sözünü ettiğim fiziksel şiddet ki geçtiğimiz gün biz de gazete olarak böyle bir habere yer verdik.
Sevgili Ayşe Güler, Muş’tan 5 yıl önce gelen bir kadının 3 çocuğuyla yaşadığı acıyı taşıdı sayfalara… Kocası burada çalışıyormuş, o da yanına iki çocuğunu alarak gelmiş, üçüncü çocuğu da burada yapmışlar ama şimdi kocasının şiddetine maruz kalıyor.
Haftada iki veya üç gün inşaatlarda çalışan adamın aldığı parayı da içkiye yatırdığını, bazen eve uğramadığını, uğradığı zaman da karısına fiziksel şiddet uyguladığını öğreniyoruz kadının anlatmasından…
Sadece bu da değil; 2 yaşındaki çocuğun bronşit ve kulak iltihabı varken 12 yaşındaki kızı da sürekli bayılıyor, tabii ki para olmadığı ve vatandaş da olmadığı için çocuklarını da tedavi ettiremiyor.
Çocukların sağlık kontrolleri için Sağlık Bakanlığı’nın devreye girdiğini öğreniyoruz sonradan…
***
Şundan sözetmek istiyorum bunları yazarken; Evet, insan hakkı, sağlık hakkı, sızlayan vicdanlar… Sağlık Bakanlığı da iyi yapmış, güzel yapmış sağlık konusunda devreye girmekle ancak bu insanlar buradaki çoğu insan gibi vatandaş değil. Bu insanlar Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları… Kendi ülkesinde olmayan bir vatandaşını ülkeler yalnız mı bırakır, sahip çıkmaz mı?
Kaldı ki her zaman “ben buradayım, dikkat edin ha, benim istediğim olur” diyen hem de Kıbrıslı Türklere bunu söyleyen, sezdiren bir TC Elçiliği ve Büyükelçisi var.
Kendi vatandaşı bu sorunu yaşarken, kadın şiddet görürken, çocuklar hastayken, sefillik içinde yaşamaya çalışırlarken yanıbaşındaki Elçisi, onun sorunlarını çözmek için görev yapan makam nerede?
Koskocaman Türkiye Cumhuriyeti nerede?
***
Bu örnek, kocaman bir gerçekliğin gazeteye yansımış sadece bir örneği… Bugün devletin okullarına bu konuyla ilgili meraklı birileri gitse ve araştırma yapsa, bu örnek gibi ne kadar çok örneğe rastlayacaklar tahmin edemezsiniz.
Günlük dayağını yeyip okula gelen çocuklar, cebinde harçlığı olmayan burnu sümüklü küçükler, annesinin, babasının ne iş yaptıkları, nerede oldukları, beraber midirler, ayrı mıdırlar belli olmadığı, evde başka başka sorunları olan ama belki de evleri olmayan o kadar çok çocuk var ki… İşte bu çocuklarının annelerinin ne gibi şartlarda oldukları da hemen anlaşılabilir.
Evet, hele de son zamanlarda alışık olmadığımız fiziksel şiddet olayları ve görüntüleri…
Biz sahip çıkalım, önlem alalım ama asıl sahip çıkması gerekenler de asli görevlerini yapsınlar artık!..