1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kadına şiddete şiddetle hayır!
Kadına şiddete şiddetle hayır!

Kadına şiddete şiddetle hayır!

Kadına şiddete şiddetle hayır!

A+A-

 

İlke Olgun
Baraka Aktivisti

[email protected]

 

Şiddet nedir? Şiddet şiddet midir?
Şiddet, en geniş tanımıyla bir güç ve baskı kullanma durumudur. Ve doğanın ayrılmaz bir parçasıdır. Herhangi bir niyetle bir olguya yöneltilen her müdahale şiddet olarak tanımlanabilir. Şiddet, bir kişiye, bir gruba, bir kitleye, bir ırka yönelebildiği gibi, bir hayvana, bir bitkiye, bir nesneye, bazen bir fikre ya da bir değere yönelik olarak da ortaya çıkabiliyor. Civcivin dünyaya gelmek için yumurtayı kırması, bebeğin yer bulabilmek için ana rahmini zorlaması, üzerinde baskı hisseden herhangi bir şeyin buna karşı direnmesi dahi şiddet olarak tanımlanabilir. Ya da, doğal yolları kapatılan bir derenin gün gelip yolu üzerindeki tüm evleri yıkıp geçmesi... Yani doğanın kendisinde, kişinin doğasında olan şiddet güdümünü tamamen olumsuzlamak ve reddetmek mümkün değildir. Örneğin içinde bulunduğumuz ataerkil, kapitalist sistem bize onurlu bir yaşam hakkı sunmazken, hayatımızı fazlasıyla zorlamaktadır ve bizim buna direnmemiz, sesimizi yükseltmemiz, karşı durmamız da belirli ölçülerde şiddet içermektedir. Bu da olumsuz bir şey değildir. Her gün karısını döven bir erkeğin davranışları ile artık buna dur demek isteyen karısının bir gün kendini savunmak için şiddete başvurması aynı mıdır? Sevgilisini döven bir erkeğe, etraftan gelen fiziksel bir müdahale pek çoğumuzun olumlayacağı bir şiddettir. Bir kadın, kendi tecavüzcüsünün, saldırı sırasında gözünü çıkarırsa, iki tarafın yaptığı da aynı derecede şiddet midir? Tıpkı, kendisini tehlikede hisseden bir hayvanın, korunmak için saldırganlaşabildiği gibi özünü yani varlığını koruyan bir kişi öz savunma yaparken de şiddet uygulayabilir. "Şiddet şiddettir" söylemi bugünün liberal, postmodern feministlerinin çoklukla kullandığı bir slogandır. Bu sloganla aslında söylenmek istenen, kadına yönelik şiddete veya güçlüün güçsüzü emesine karşı olunduğu ise niyete katılmamak mümkün değil. Fakat niyet ne olursa olsun bu tür totaliter tanımlar, aslında mücadeleye zarar veriyor. “Şiddet şiddetir” denildiği takdirde bir anda her türlü direniş, öz savunma, devrimci şiddet de şiddet sayılıp ataerkil kapitalizm veya tecavüzcünün şiddeti ile eşitlenmiş oluyor. Bu durumda da şiddete karşı isek ve teorik olarak bu sloganı savunursak hiçbir şey yapamaz hale geliriz. Kadınlar bugün dünyanın birçok yerinde öz savunma örgütleri ile şiddete karşı, kendi coğrafi ve somut durumlarının tahliline göre şiddetli bir şekilde cevap veriyorlar.

Kadına şiddet her yerde
Günümüzde kadına yönelik şiddet deyince; Kamusal ve özel alanda gerçekleşen, kadınların fiziksel, cinsel, duygusal/psikolojik veya ekonomik zarar görmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması olası, cinsiyet temelli her türlü şiddet eylemi veya bu eylemin yapılacağına ilişkin tehdit ya da zorlama veya özgürlüğün keyfi olarak kısıtlanmasını anlıyoruz. Kısaca kadının insan haklarını ihlal eden eylem ya da eylem tehdidi diyebiliriz.
Kadınlar çoğunlukla aile bireyleri, eşleri veya partnerleri tarafından şiddete maruz kalmakta ve kendilerini istismar eden bu kişilere karşı duygusal ve veya ekonomik olarak bağımlı olduklarından içinde bulundukları durum daha da güçleşmektedir. Elbette kadınlara yönelik şiddetin sadece özel alanda olduğunu söylemek mümkün değildir. İçinde yaşadıkları baskıcı sisteme rağmen çalışmayı başarabilmiş kadınlar da işyerlerinde gerek iş arkadaşları gerek patronları tarafından küçük görülmekte, azar işitmekte tacize uğramaktadırlar. Sistemli olarak karşı karşıya kaldıkları bir psikolojik şiddet olan mobbing de iş yerlerinde sık karşılaşılan bir durumdur. Zaten toplumda iş bulmak ve kendini kabul ettirmekte zorlanan kadın yaşadığı şiddete karşılık vermekten kaçınmaktadır.

Kadına yönelik şiddetin sebepleri
Bazı araştırmalar kadınların 3000 yıl öncesinde de şiddet gördüğünü göstermektedir. Arkeologlara göre erkek mumyaların kemiklerindeki ortalama kırık %9 ile 20 arasındayken, kadın mumyaların kemik kırıklarındaki oran %30 ile 50 arasındadır ve bu kırıkların savaşa değil bireysel şiddete dayalı kafa kırıkları olduğu düşünülmektedir. Orta Çağda ise erkeğin kadına şiddet uygulamasında hiçbir sınır olmadığı belirtilmektedir. Kadına yönelik şiddetle ilgili ilk çalışmalar 1800'lü yıllara dayanmaktadır. 1800’lü yıllarda Amerika ve İngiltere’deki yasalar erkeklere kadınları dövme hakkı veriyordu.
Toplumlar sözde gitgide uygarlaşırken kadına yönelik şiddet azalmamaktadır. Çağlar öncesindeki ana soylu topluluklar, özel mülkiyet rejimiyle birlikte, mirasın baba soyundan devam edebilmesi için yerini, kadının toplumdaki konumunun ikinci cins olduğu patriyarkal sisteme bırakmıştır. Her türlü ayırımdan beslenen ve baskılar üzerine kurulu kapitalizm ise kadın cinsine yapılan bu baskı ve ayrımcılıkları pekiştirmiştir. Devletin, toplumları sınıflara bölerek aralarında bir hiyerarşi olgusu yaratması ve bireylere birilerinin diğerinden daha üstün olduğu mesajını vermesi de şiddetin nedenlerindendir. Toplumlar devlet eliyle yoksullaştırılırken, dini ve ahlaki baskılar, ırkçılık ve milliyetçilik gibi duygular da körüklenmekte bunun neticesinde de bireyler daha fazla ezmekte ve ezilmektedirler. Kapitalizmin değerleri güç, kar, hırs ve rekabet olunca doğal olarak kabul görmek için bunları şiddetli bir şekilde göstermek hemen hemen her bireyin ve özellikle de erkeklerin varoluş meselesi haline geliyor.
İçinde yaşadığımız erkek egemen sistem erkeği güçlü, üstün ve korumacı olarak nitelerken kadını güçsüz, korunmaya muhtaç ve kontrol edilmesi gereken bir varlık olarak nitelemektedir. Kendini kadından daha güçlü ve kontrolü elinde tutan bir varlık olarak gören erkekse, her türlü şiddeti uygulama hakkını kendinde görmektedir. Ayrıca gittikçe artmakta olan muhafazakarlaştırma ve bununla birlikte güçlenen ahlak ve namus anlayışı da erkeğin şiddet göstermesini etkilemektedir. Muhafazakarlaştırma politikaları kadınları daha fazla görünmez yapıp eve kapatırken,  “ahlakın” korunması görevini de erkeğe vererek töre ve namus cinayetlerine kapı açmaktadır.
Sosyal devlet, sorumluluklarını yerine getirmediği için yoksullaşan yoksullaştıkça da tüm maddi ve manevi güç kaybının hıncını kadına şiddet uygulayarak çıkarmaya çalışan erkek, kendini güçlü hissetmenin yollarını aramaktadır. Tüm bunların yanında egemen medya da haberlerle, filmlerle, dizilerle ve hatta çizgi filmlerle bile bu şiddeti normalleştirerek kadına yönelik şiddeti görünmez kılmaktadır.

Günümüzde kadına yönelik şiddetin sadece fiziksel olmadığını biliyoruz. Peki, nedir bu şiddet türleri...
 

Fiziksel şiddet: Kişinin bedenine yönelik olan ve bedensel olarak zarar gördüğü şiddet türü.
Psikolojik Şiddet:  Kişinin bedensel veya kişilik özellikleri kullanılarak, baskı kurularak, duyguları kullanılarak istemediği davranışlarla karşı karşıya bırakıldığı şiddet türüdür.
Ekonomik Şiddet: Ekonomik gücünü kullanılarak kişilerin yaşamını devam ettirebilecek maddi gücünün elinden alınması ile yapılan şiddet türüdür.
Sözel Şiddet: Kişinin özel ya da kamusal alanda, sözel iletişim esnasında karşılaştığı şiddet türüdür.
Cinsel Şiddet: Kişinin cinselliği ile ilgili maruz kaldığı şiddet türüdür.
Dijital Şiddet: Kadınların hayatlarının teknolojik araçlar aracılığıyla kontrol edilmesidir. Yeni iletişim araçları, cep telefonu uygulamaları, sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla kadınları denetlemek, kontrol altında tutmak ve kadınlara baskı yapmak gibi tanımlanabilecek davranışları içerir.
Flört Şiddeti: Bir aşk ilişkisi arifesinde veya içinde erkeklerin denetleyici, baskıcı, kısıtlayıcı davranışlar sergilemesi gibi davranışları içerir.
Cinsel Taciz: Tehdit unsuru taşıyan ya da taşımayan, rahatsız edici ve istenmeyen hareketler.
Israrlı Takip: Kişinin kendi güvenliğinden korku duymasına neden olacak şekilde tekrar eden, kasıtlı ve tehditkâr davranışların tümüdür. Israrlı takibe örnek olabilecek davranışlar; telefonla sürekli arama, kısa mesaj, mektup ve/veya e-posta gönderme, sosyal medya aracılığıyla takip etme, tehdit etme vb. şeklinde sıralanabilir.


İnkar, meşrulaştırma ve kadına yönelik şiddetle ilgili yalanlar

• Şiddet sadece fiziksel olduğu zaman zararlıdır. Duygusal ya da psikolojik şiddet, fiziksel şiddet kadar kötü ve önemli değildir.
• Kadına yönelik şiddet sanıldığı kadar yaygın değildir.
• Şiddet sadece yoksul ve eğitimsiz ailelerde yaygındır.
• Şiddetten sonra özür dilenirse her şey unutulur.
• Aile bireylerinin sevgisi ve bağımlılığı o kadar yüksektir ki aile içi şiddet önemli zararlar vermez.
• Erkek sever de döver de.
• Eğer şikayetçi olsaydı evi terk ederdi.
• Şiddetin nedeni alkoldür.
• Dayak bir anlık öfke ile yaşanır.
• Kızgınlık hali kontrol edilemezdir ve şiddete yol açar.
• Evlilik özel bir alandır ve aile içinde olanlara kimse karışamaz.
• Aile içi şiddetten kurtuluş yoktur.
• Kadınlar sadece erkek aile bireylerinden şiddet görmektedir.

Yalanlara karnımız tok. BM’nin AB 2014 raporuna göre; Avrupa’da her 15 kadından 1’i, Birleşik Devletler Adalet Şubesi’ne göre; ABD’de her 90 saniyede 1 kadın tecavüze uğruyor. UNODC 2014 Küresel Cinayet raporuna göre kadınların Amerika’da %8’i, Asya’da % 20.5’i Afrika’da % 13.7’si, Avrupa’da %28’i tanıdıkları erkekler tarafından öldürülüyor. Dünyada her 3 kadından biri fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmakta, her 2 kadından biri duygusal şiddet görmektedir. “Bizim ülkemizde yoktur” diyenler size sesleniyorum; 2015 Ocak-Temmuz ayları arasında Aile İçi Şiddet Bildirim formuna göre 126 kadın darp eylemine maruz kalmıştır. Ve biliyoruz ki kadına yönelik şiddetin resmi makamlara iletilme oranı çok düşüktür. Bu oran %10’larda tahmin ediliyor. Resmi rakamları on ile çarparsanız facianın boyutunu anlayabilirsiniz. Yapılan yasalar ve tüzüklerin de şiddeti durduramadığı ortadadır. Bizlere düşen görev ise kadına şiddete karşı sokakta, iş yerinde, evde, yatakta kısacası hayatın tüm alanlarında var gücümüzle mücadele etmek ve direnmektir. Özgür, eşit, başka bir dünya için ataerkil kapitalizmi birlikte yıkacağız!

Bu haber toplam 10107 defa okunmuştur
Gaile 395. Sayısı

Gaile 395. Sayısı