Kadına Yönelik Şiddetin ÖNLENEBİLİR Yükselişi
Kadına Yönelik Şiddetin ÖNLENEBİLİR Yükselişi
Cansu N. Nazlı
[email protected]
Sabah işe gitmek üzere yola koyulurken başa isabet eden bir kurşunla,
Hanede yalnız kalınan an üvey babanın üzerine yürümesiyle sessizce,
Protesto gösterisi yapılan bir törende öğle vakti polis tarafından,
Evde geçen bir aile kavgasının ortasında av tüfeğinin patlamasıyla,
Çalıştığı mekânda bir gece yarısı loş ışıklar altında bulur şiddet kadını…
KÖTÜ BİR YILIN GÜNCESİ
Kadına yönelik şiddet, bütün bir sene ‘aile faciası’, ‘aşk cinayeti’, ‘cinnet anı’, ‘polis şiddeti’ şeklinde kılıktan kılığa bürünerek kamusal alanda boy gösterdi. Daha geçtiğimiz günlerde iki kadın, eylem yaparken polis tarafından fiziksel şiddete maruz kaldı. Geçen aylarda gece kulübünde çalışan bir kadının aynı yerdeki bir erkek çalışanca uğradığı fiziksel şiddet, kulak zarını yırttı. Kimi çocuk yaşta, aile bireyi bir erkek tarafından, kimiyse yetişkin onlarca kadının cinsel istismar& şiddete uğradığı yansıdı yıl boyu gazetelere. Öte yandan, kadına yönelen erkek şiddeti üç kez ölüme vardı. Kadınların biri sokakta, biri iş yerinde diğeri ise evinde iken ve hepsi de birlikte olduğu adam tarafından aramızdan alındı.
DEVLET BABA
Tüm bunlar yaşanırken devlet ne yaptı dersiniz? Devlet erkânı, kendi tanıklığında, aktivist kadınların yaka paça sürüklenerek gerekçesiz alıkonulmasına göz yumdu.
Gece kulübünde yaşanan kadın cinayetindeyse devlet, seks işçilerine sadece rutin gerçekleştirdiği dolaylı insan hakkı ihlallerini (pasaporta el koyma, gayriinsani koşullarda çalışmaya izin verme vs.) içeren prosedürünü uygulamadı. Kadının öldürüldüğü gece kulübünü ‘ülke ekonomisinde büyük hamle’ olacağı ve ‘turizmin gelişmesine katkı’ koyacağı umuduyla dönemin Turizm Bakanı kurdele keserek bizzat açtı.
2008 yılından beri bir vakıf bünyesinde, bin bir zorluk ve büyük özveriyle faaliyet gösteren Kadın Sığınma Evi, yaz aylarında maddi sıkıntılar yüzünden kapanma noktasına geldi. ‘Maddi sıkıntı’ deyince aklınıza büyük rakamlar da gelmesin; şiddetten kaçan kadının güven içinde burada barınmasının aylık gideri 5 bin TL. Olayın akıbetini merak edenler için hemen belirtelim: Her yıl bir sonraki yıl sığınma evi açacağı vaadinde bulunan devlet maddi destek sağlamaya yanaştı da kısıtlı bir kapasiteyle de olsa şiddet mağduru kadınlara hizmet veren bu kurum son anda kapanmaktan kurtuldu.
‘Devlet baba’ suretinin aksi yönünde gerçekleşen iki olumlu gelişmeden de bu noktada söz etmek gerekiyor. Bunlardan biri, yılın ilk aylarında gerçekleşen ‘Ceza Yasası Değişikliği’, diğeriyse geçenlerde kurulması için mecliste yasal düzenleme yapılan ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi’. Ceza Yasası’nda yapılan değişiklikle özellikle çocuklar ve zihinsel engelli bireylerin cinsel nitelikli suçlara maruz kalması halinde uygulanacak cezalar artırılırken, tecavüz ağır bir suç haline getirildi. Kadına yönelik şiddet bakımından kötü geçen bu yılın sonuna yaklaşırken takviminde konuyla ilgili çözümler de bulunan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi’nin kurulacak olması umutlarımızı yeşerten bir gelişme oldu.
BUZ DAĞI
Peki, kadına şiddet haberlerini gazetelerde bu kadar görüyor olmamız şiddetin artmış olduğunun habercisi mi? Tıpkı yukarıda bahsi geçen vakalarda olduğu gibi resmi makamlarca işlem yapılan, yargıya taşınan şiddet vakaları görebildiklerimiz. Kadına yönelik şiddetle ilgili istatistik tutulmaması, şiddetin şekli, boyutu, sıklığı, yaygınlığı ile düzenli bir veri tabanı oluşturulmaması rakamlardan bihaber olmamıza neden oluyor. Şunu da eklemekte yarar var; böyle bir çalışmanın yapılması hiçbir zaman kadına şiddetin gerçek ölçeğini vermeyecektir. Lakin soruna çözüm inşa ederken hem yol gösterici olacak hem de altyapı oluşturmak için bir zemin verecektir.
EDİTÖR NOTU
Kadına yönelik şiddet çok farklı biçimlerde kendini gösterebilir. Bu sebeple 25 Kasım sayısını yayına hazırlarken kadına şiddetle ilgili sözü olan, mücadele eden aktivist arkadaşlarla ülkemizdeki durumu çeşitli açılardan ele almaya çalıştık. Bu sayıya sığdırabildiklerimiz; kadına yönelik şiddetin günlük yaşamımıza yansımaları, medyada işlenişi, militarizmle olan ilişkisi, örgütlerdeki durum ve seks köleliği konuları oldu. Ben burada daha ziyade, kadına yönelik şiddetin yaygın bir türü olan yakın partner şiddetinden bahsedeceğim.
YAKIN İLİŞKİ TERÖRÜ
Yakın partner şiddetine maruz kaldığımızı fark etmek, sevdiğimizle aramızda duygusal bağ bulunması ve ilişki mahremiyeti sebebiyle oldukça güçtür. Sevgilimiz bir gün yanımıza gelip hiçbir şey yokken aniden suratımıza tokat atmaz. Şayet durum böyle olsaydı şiddeti fark etmek de ona karşı koymak da kolay olabilirdi. Şiddet döngüsü kontrol ile başlar. Şiddetin nüvesinde sadece güç değil, kontrol de bulunur. Sevgilimiz duygularımızı, düşüncelerimizi yönlendirmeye, davranışlarımızı kontrol etmeye çalışır. Genellikle kontrolcü davranışlar kıskançlıkta kendini gösterir. Kıskanılmayı sevilmenin bir işareti gibi görür, kontrolcü davranışları başkasıyla paylaşılmak istenmeme gibi romantik sebeplere bağlarız. Başta arkadaşlarımızla görüşmemiz engellenir, gece dışarıya yalnız çıkmamız kıskanılır, ailemizle olan iletişimimiz kısıtlanmaya çalışılır, sürekli nerede olduğumuz bilinmek istenir, başka bir erkekle konuşmamız öfkeyle karşılanır, daha sonra -çoğu zaman yersiz şekilde- sadık olmamakla suçlanırız. Yaşamımızın kontrolü giderek partnerimizin hâkimiyetine girerken sosyal hayattan izole olur yalnızlaşırız, kendimizle ilgili kararları veremez hale gelerek iradesizleştiriliriz.
Maruz kalınan duygusal şiddete bir noktadan sonra fiziksel bazen de cinsel şiddet eşlik eder. Fiziksel şiddet, sanılanın aksine sadece tokat, dayak biçiminde kendini göstermez. Kavga esnasında evdeki vazonun fırlatılıp kırılması veya evde beslediğimiz köpeğe zarar verilmesi de şiddet göstergesidir. Fiziksel şiddetin her zaman bedenimize zarar vermesi gerekmez; eve hapsedilmek suretiyle veya evden çıkmama tehdidiyle, doğrudan ya da dolaylı hareket özgürlüğümüzün kısıtlanması yine fiziksel şiddet içerir.
Yakın partner ilişkisinde bilhassa cinsel şiddete maruz kaldığımızda, cinselliğimizin mahrem olduğu düşüncesiyle bunu en yakınlarımızla dahi paylaşmaktan imtina ederiz, çekiniriz. Eşler arası cinsel şiddet; ‘evlilik içi tecavüz’ şeklinde olacağı gibi cinsel ilişkiye girmek istemediğimiz halde hayır diyemeyerek, reddedemeyerek de olabilir. İlişkide bize acı veren, istemediğimiz cinsel davranışlara maruz kalmak da cinsel şiddete örnek gösterilebilir.
Şiddet sonrasında yapılana genellikle bahaneler bulunur, gönlümüz alınmaya çalışılır. Yaşanan bu sevgi ritüelleri, çoğu zaman tekrar böyle bir şey yaşamayacağımıza inanmamızı sağlar. Oysa bu tarz gelişen yapıcı davranışların ömrü oldukça kısadır, gerilim geri tırmanana değin devam eder. Ardından da şiddet döngüsü yeniden başa sarar.
Eş şiddeti, birçok ağır sonuca yol açabilir. Giderek donuklaşma-hissizleşme, zaman kavramını yitirme, alkol veya uyuşturucu bağımlılıkları, bilhassa intihar eğilimi bunların en yaygınıdır. Başta zararsız görünen hatta belki hoşumuza bile giden kıskançlıklara karşı sorgulayıcı yaklaşmamız, müsamaha göstermememiz; devamında yaşanma potansiyeli olan durumlar göz önüne alındığında hayati önem taşır.
Kadına Şiddetin ÖNLENEBİLİR Yükselişi
Her kadın şiddet mağduru olabilir. Kadına yönelik şiddet; belli bir ekonomik seviye, eğitim düzeyi, kültür ya da etnik kökene ait bir sorun değildir. Sivil toplum örgütleri işbirliği ile devlet organları konuyla ilgili farkındalık yaratmak için kapsamlı kampanya yürütmelidir. Kadını fiziksel olarak şiddet ortamından uzaklaştırmaya yarayacak sığınma evi tek başına yeterli bir çözüm değildir. Şiddet uygulayan kişinin cezalandırılması yanında rehabilite edilmesi de gerekir. Kadına şiddet vakalarının önlenebilmesi sağlık servisleri, polis, sosyal hizmetler ve hukuk mercilerinin işbirliği içerisinde çalışmasıyla mümkündür. Bu alanda mücadele eden kadınlar olarak biz kadına şiddetin son bulacağına inanıyoruz, dayanışıyoruz ve direniyoruz çünkü biliyoruz:
KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ!