1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kadına yönelik şiddetle mücadelede Avusturya deneyiminden ne öğrenebiliriz? / Tamar Çıtak ile söyleşi
Kadına yönelik şiddetle mücadelede Avusturya deneyiminden ne öğrenebiliriz? / Tamar Çıtak ile söyleşi

Kadına yönelik şiddetle mücadelede Avusturya deneyiminden ne öğrenebiliriz? / Tamar Çıtak ile söyleşi

Tamar Çıtak, 20 yıldır Viyana Aile içi Şiddete Karşı Müdahale Merkezi’nde (Interventionsstelle Gegen Gewalt in der Familie) sosyal danışman olarak çalışıyor.

A+A-

Tamar Çıtak, 20 yıldır Viyana Aile içi Şiddete Karşı Müdahale Merkezi’nde (Interventionsstelle Gegen Gewalt in der Familie) sosyal danışman olarak çalışıyor. Merkez, Avusturya’da feministlerin mücadelesi sonucunda 1997’de çıkarılan Şiddete Karşı Koruma Yasası kapsamında kurulmuş. Avusturya’nın her eyaletinde bir adet olmak üzere toplam 9 adet merkez bulunuyor. Bütçesi devlet tarafından karşılanan bu merkezlerde gizlilik ilkesi ve kadın odaklı yaklaşımla çalışılıyor. Polisin yasa kapsamında ev içi şiddet uygulayan faile uzaklaştırma cezası vermesinin ardından şiddete maruz kalan kadınların bilgileri merkeze iletiliyor ve kadınla iletişime geçilerek sosyal ve hukuki destek sağlanıyor.[1] 20. Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı’nda, kadın yönelik şiddetle mücadelede Avusturya deneyimine dair sunum yapan Tamar ile Avusturya’daki durum üzerine konuştuk.

Selime: Viyana Müdahale Merkezi ile nasıl ilişkilenmeye başladın?

Tamar: Oradan gençlik merkezinde çalışma iznim çıktı. Böylece okul öncesi, ilkokul ve ortaokul çocuklarına hem boş zamanlarını değerlendirme hem de derslerinde yardım merkezinde çalıştım. Orada çalışırken Türkiyeli kızların zorla evlendirilme sorunlarıyla karşı karşıya geldim. Bunun üzerine gençlik merkezinde ders vermeyi bırakarak danışma merkezine geçtim. Orada da bu defa aile içi şiddet problemleriyle kadınlar gelmeye başladı. O dönemde, 98 yılından bahsediyorum, Şubat ayında Müdahale Merkezi açıldı. Ben zaten Türkiyeli kadınlara eşlik ettiğim için polise zaten bildirimler gidiyordu, beni tanıyorlardı. Oraya başvurdum ve orada işe başladım. 20 yıldır da Müdahale Merkezi’nde çalışıyorum.

Tuğçe: Avusturya’da devlet ve kadın örgütleri arasında ilişki nasıl kuruluyor?

İlk zamanlarda bu çalışmalara başladığımda, Avusturya’da Viyana’da olmak üzere tek bir kadın sığınma evi vardı. Bir de evsiz kadınlar için tek bir yurt vardı.  O dönemde de zaten, genelde göçmen kadınlarla çalıştığım için, ben de girmiş oldum ve fark ettim ki yapılacak çok iş var. Yani 30 yıl öncesine gittiğinizde kadına yönelik şiddet Avusturya devletinde de bir sorun olarak görülmüyordu. Devlet politikaları alanında dahi değildi, ta ki bu kadın sığınma evlerini kuran feminist kadınlar, hukukçular büyük baskı yapıp bir de sosyal demokratların hükümet başında olup feminist bir kadın bakanının öncülüğüyle ilk defa kadın bakanlığının kurulmasına kadar. Bu şimdiki çalıştığımız yasanın ilk adımları atıldı. Aslında Avusturya‘da kadına yönelik şiddetle mücadele politikalarında o bir dönüm noktasıdır. Sosyal demokrat bir kadın bakanlığının ilk kez açılması ve o kadın bakanının gerçekten feministlerin öncüsü, idolü olması. Çok kapı açtı ve sonra yavaş yavaş bütün devletin birimleri kapısını açmaya başladı, konu tartışılmaya başlandı.  Medeni hukuk, boşanma hukuku, aile hukuku… Her şey yavaş yavaş değişmeye başladı. Ben yine kendimden hatırlıyorum, 1998’de yasa geldiğinde, Müdahale Merkezi’nde ilk refakat ettiğim kadınla polise suç duyurusunda bulunmak için gittiğimde ben de dayak yemiştim. Sadece kadın değil ben de, yani iteklenip kakalanmıştım. Sonra anladık ki bu iş böyle olmayacak. Viyana’nın her karakoluna gittik, kendimizi tanıttık. İlk yıllarda şöyleydi; feminist kadınlar, bunlar erkek düşmanı. Yani aynı süreçler orada da geçti. STK, devlet, kamu hepsine gittik, kendimizi tanıştırdık birebir. Amacımızı anlattık, ortak çalışma grupları kurduk. Biz ne yapabiliriz, siz ne yapabilirsiniz. Böyle böyle derken parlamento meclis gruplarına gittik, brifingler verdik. Yani dediğim gibi biz korkulan bir grup olmaktan çıkıp destek verilmesi gereken bir grup olduk. Dolayısıyla adımlar tek tek geldi.

Selime: Bu ilişki nasıl peki? Bu alanda  tamamen bağımsız çalışan örgüt yok öyle değil mi?

Avusturya için öyle diyebilirim. Avusturya’da çünkü diğer ülkelerdeki gibi, Amerika Almanya’daki gibi, devletten başka gelir kaynağı yok. Dolayısıyla, bize yarı STK derim ben, çünkü çalışan tüm STK’lar kamudan alıyorlar bütçelerini ama iç işlerinde bağımsızlar. Bağımsız STK’lar. Bunun da çok önemi yok aslında çünkü devlet STK’lara çok karışmıyor. Bu zamanla gelişen bir şey ve biraz da karşılıklı. Biz de tabii devletin yapması gereken bir sürü işi üstümüze alıyoruz, yani onların da işine geliyor. Karşılıklı bir alışveriş bu. Mesela Müdahale Merkezi’nden örnek vereyim, bir kadın tedbir kararı çıkarmak için mahkemeye gidiyorsa otomatik olarak Müdahale Merkezi’ne yönlendiriliyor, dinlenmiyor bile. Biziz uzman kurum. Tabii işlerine de geliyor, oturuyoruz kadınlarla o dilekçeleri de yazıyoruz hakimler yerine. Karşılıklı bir alışveriş. Çatıştığımız noktalar olmuyor mu, oluyor tabii ki. Kendi tarihçemizden yola çıkarak örnek verebilirim. 2000’li yıllarda polisten gelen bildirimler çok arttı ve biz kapasitemizi aştık. Çalışan kapasitemiz aşıldı ve ofiste üst üste oturuyorduk. Bakanlıklarla konuştuk konuştuk, ses seda yok. Bir grev kararı aldık ve Viyana’nın 3’te 1’ini dışarıda bıraktık, yani polisten gelen bildirimlere destek vermedik. Kararlı bir şekilde grev yaptık. Hatta yönetim kurulumuz, ki feminist kadınlardan oluşuyor kuruluşumuzdan beri, yapmayın böyle bir şey, devleti korkutmayın, kızdırmayın dediler. Yönetim kurulumuz bile değişmiştir o dönemde, çok kararlıydık. 6 ay bile sürmedi sanıyorum. Bütçemiz 2 katına çıkarıldı, 2 katı büyük bir ofise ayrıca bütçe çıkarıldı. Burada en büyük etken hem tabii ki greve gitmemiz hem de polisin iç işleri bakanlığına çok baskı yapmış olması. Biz onlarsız yapamıyoruz, meğerse onlar bize çok destekmiş diye. Yani arada sırada böyle çatışmalar oluyor. Feminist kanımız oralarda çıkıyor. Genel olarak son 15 yıla bakarsak karşılıklı uyum içerisinde de gidiyor.

Selime: Aslında bağlayıcılığının ötesinde yasaya uymak diye bir şey de var. Bizim çok zorlandığımız şeylerden biri.

Evet. On beş günde bir yasaları değiştirmek yok. Mesela Avusturya’da bizim o şekilde değişen tek bir yasamız var. Mülteci yasası. Onlar sevilmez istenmez. Devamlı işlerine geldiği gibi değiştirirler ama diğer yasalar kalıcıdır. Selime: Avusturya’da feminist hareket var mı peki? İki feminist hareket var diyebilirim. Biri anarşist feministler diğeri de STK’larda örgütlü olup aslında devletle iş birliğinde olan ama feminist bakış açısını devletle olan ilişkilerinde hiçbir zaman kaybetmeyen. İkisi de var.

 Selime: Anarşistler eleştiriyor diye anlıyorum.

İdeolojileri gereği evet eleştiriyorlar. Aksiyondalar, öndeler, sokaktalar. Çok da iyi oluyor çünkü bizim tarafımızda yok mesela. Benim tarafımda yok. 8 Mart’ta falan sembolik olarak var ama diğer konularda bir taleple sokağa çıkılmıyor. Mesela kadın emeği… Avusturya’da hala kadınlar ile erkeklerin geliri arasında %20 ile 30 arasında bir fark var. Bu tip konularda anarşist hareket daha aktif.

Selime: Bilmiyorum aslında çok mümkün bir soru mu. Sen 20 yıldır şiddet başvurusu alıyorsun hem de Türkiye’yi takip ediyorsun. Türkiye’de de bir yandan bunun politikasını yani burada en azından başvuru alarak yapmadın. O yüzden hem içeriden hem dışarıdan göz olmak gibi bir pozisyonun da var. Öyle bir yerden Türkiye nasıl gözüküyor?

 Şöyle söyleyeyim. Dün kurultayda feminizmle ilgili konuşmalar yapıldı. Benim Türkiye’den ilk bildiğim, dikkatimi çeken yer Mor Çatı. Ben de aslında Türkiye’deki feministlerle ilk kez Mor Çatı aracılığıyla tanışmış bir kadınım. Avusturya hep iyi örnek diye anılıyor. Ben 2005’ten beri hem STK’ların hem devletin ve KSGM’nin davetiyle buraya geliyorum. Hatta hakimlere, polislere ya da KSGM çalışanlarına eğitimler verdim. Bu eğitimlere katılan üniversite öğrencilerinin hepsi bu yasaların AB’ye girmek için göz boyama yasaları olduğunu söylüyordu. Biz aslında bunların hiçbirini yapmayacağız diyorlardı. 2005’te ben bunu duyduğumda olay benim için bitmişti. Yani ben hiçbir zaman Türkiye Devleti’nin, feminizm mücadelesinde, Avrupa’daki gibi STK’larla ortak bir çalışmasına inanmadım zaten. O yüzden de Türkiye’deki feminist harekete saygım sonsuz. Büyük iş beceriyorlar. Olmayacak, ta ki şu andaki hükümetlerin değişip Türkiye’nin AB’ye girme şansı olana dek. O da bence şu anda imkansız gibi. Avusturya’da konuştuğum zaman, Türkiye dahil olmak üzere Türkiye’den Japonya’ya kadar, hangi kadın Avrupa’ya iltica başvurusunda bulunursa lütfen olumlu yanıt verin diyorum. Şu anda o durumdayım ben. Böyle görüyorum Türkiye’yi. Acıklı. Orada da bunun propagandasını yapıyorum. Çok mu karamsar oldu?


[1] Viyana Aile içi Şiddete Karşı Müdahale Merkezi hakkında daha detaylı bilgi için Mor Çatı yayınlarına başvurabilirsiniz: http://www.morcati.org.tr/attachments/article/428/iyi-uygulamalar.pdf

http://www.morcati.org.tr/attachments/article/425/turkiyeden-ve-avrupadan-deneyim-paylasimlari-konferansi.pdf

Not: Bu söyleşi, 1 Aralık 2017 tarihinde Çatlak Zemin internet sitesinde yayınlanmıştır.

Kaynak Linki : http://catlakzemin.com/kadina-yonelik-siddetle-mucadelede-avusturya-deneyiminden-ne-ogrenebiliriz-tamar-citak-ile-soylesi/

 

 

Bu haber toplam 2773 defa okunmuştur
Etiketler :
Gaile 447. Sayısı

Gaile 447. Sayısı