"Kadınlara rağmen, kadınlar için"
Bir bakmışız evde eşinden psikolojik şiddet görmekten yakınan kadın dışarıdaki bir kadının en büyük psikolojik şiddet uygulayıcısı olmuş.
Seda A. Refik
[email protected]
Günümüz dünyasında ve özellikle de yaşadığımız coğrafyada ‘şiddet’ kelimesinin geçtiği her yerde çoğunlukla bir erkeğin kadına karşı uyguladığı – çoğunlukla da fiziksel- şiddeti konuşuyoruz. Aksi tartışılamayacak kadar gerçeklerle dolu olan kadına yönelik şiddet konusu kadar kişisel olarak benim nezdimde ama bence birçok insanın zihninde de önemli ve aslında daha fazla öne çıkartılması ve tartışılmayı gerektiren bir konu daha var: Kadının kadına uyguladığı psikolojik şiddet.
Burada bahsettiğim iş yerlerinde yaşanan yönetici-çalışan arasındaki üsten görme ile başlayıp yıldırma politikaları ile kadını işten ayrılmaya zorlayan yaklaşım değil. Her ne kadar da tüm bunlar da kadınlar üzerinde yıpratıcı olsa da bir kadının kendi gibi birçok yönden ve farklı kanallardan yaşadığı zorluklara maruz kalan hemcinsine uyguladığı en basit düzeyden en üste kadar uzanan şiddet sarmalından daha fazla bahsedilmelidir.
Heteronormatif dünyada kadınlar ve erkekler olarak yeterince zor hayatlarımız var. Kadınlar olarak küçük yaşlarda başlayan ve üzerimize yıkılan beklenti yüküyle birlikte bir şekilde ayakta durup hayatımızı sürdürmek için sürekli cephelerde savaşlar veriyoruz. Yeri geliyor kendimize destek mekanizmaları arıyoruz. Önce ailemizin kadınlarından annelerimiz, kız kardeş veya anneanne/babaannelerimizden destek görebiliyorsak bunu bir kenara alıyor üzerine de kendi kadın arkadaş gruplarımızın bir koza misali yarattığı ‘voltran’ hissiyle başımız dik durmaya çalışıyor da lakin ‘güçlüyüz, yaparız, kız kardeşler birbirine destek çıkar’ gibi ifadelerin kimi zaman altının boş olduğu anlarda yüzümüze vuran gerçeklikler olduğunda verdiğimiz savaşlardaki cephelerin tam da göbeğinde bombalar altında kalabiliyoruz.
Özellikle de bu denli şiddet içerisinde yaşadığımız bir dünyada kadını korumanın ya da savunmanın birincil görevlerimizden biri gibi davranmamız zorunda olduğu zamanlarda kadınların birbirine uyguladığı psikolojik şiddeti kabul etmek ve konuşmak elbette zordur. Bizler kendimize toz kondurmayı sevmeyiz fakat eleştiri denildi mi hemen pratik zekalarımızla cümleleri arka arkaya sıralar, karşımızdaki kadına hemen gerekeni söyleriz. Her şey önce bir kadının ojesini, giysisini, yürüyüşünü, saçını, başını ve maalesef anneliğini yargılamakla başlar ve bir bakmışız evde eşinden psikolojik şiddet görmekten yakınan kadın dışarıdaki bir kadının en büyük psikolojik şiddet uygulayıcısı olmuş.
Sanıyorum ki gelişen dünyada kadınlardan da beklentileri artırırken bir yandan da bizlerin mükemmeliyetçi ve bizden olmayanı, bize benzemeyeni yargılama hakkının seviyesini de artırdı. Başkalarından destek beklerken belirli bağlamlarda sadece köstek oluyoruz. Bir anneyi çocuğunu emzirip emzirmedi diye en fazla eleştiren yine bir kadın ya da başka bir kadını makyaj yapmıyor diye de eleştiren o. Öte yandan, yargılarken en güzel kadınlar üste çıkıyor. Kendini sevmeyen kadınların sergilediği davranışlar kendini olduğu gibi sevip bu sevgiyi paylaşmanın mutluluk ve huzurdan başka bir şey getirmeyeceğini bilen diğer kadınları hayattan yıldırmaktan başka hiçbir işe yaramıyor.
2019 yılında Anastasia Peshkovskaya vd. tarafından cinsiyetin etkileri ve kolektif eylemde iş birliği üzerine gerçekleştirilen bir çalışmada aynı cinsiyetten kişiler arasındaki iş birliği düzeylerinin anlamlı bir şekilde farklı olduğu ve aynı çalışmaya göre de karşılıklı güvensizlik ve rekabet eğiliminin erkeklere nazaran kadınlarda daha fazla görüldüğü tespit edilmiştir. Düşünmeden yapılan yorumlar, acımasızca söylenen kelimeler, iş birliği yapmaktan yoksun sadece kendini düşünen ben-merkezci ve keskin duygularla birbirini biçmeye hazır kadınlar, erkeklerin üstten bakan, zorbalık yaşatıp kişinin kendisini değersiz hissetmesini yol açan anlamsızlıktaki var olma hali ile yarışır noktaya geliyor.
Bir başkasının bedeni üzerinde bu denli fazla yorum yapma hakkını kendinde gören öte yandan bildiği bir şeyi paylaşmaktan imtina eden, başka bir kadının başarısından sevinmekten kaçınan ve üstüne de bu başarının bir gölgesi olmaya ant içmişçesine kendini hırpalayan kadınların sayısının arttığı bir dünyada yaşıyoruz. Sadece bizim topraklarımız için mi bu durum bilemiyorum ama şu da bir gerçek ki bizler kendimizi sevmeden, başka bir kadının elini tutmadan, iyi olmayı, iyileşmeyi, yükselmeyi, toplumda kadının yerinin daha da güçlü olmasını beklersek Godot’u beklemek tadında zamanın akıp gittiğini göreceğiz.
Bir kadını anlamayı, dinlemeyi, yanında dik durup, sırtını sıvazlamayı çok mu zor sanıyoruz acaba? Kararlarına saygı duymayı, düşünce kalkmasını beklerken ona doğru elini havada tutmayı, yersek de bunu olması gerektiği gibi yapmayı, yap-boz parçaları gibi birbirine tutunmayı dünyada gerçekleştirilmesi en karmaşık eylem mi var saydık, böyle bir kural mı var? Zayıf karakterli bir kadın duruşuyla potansiyel rakip gördüğü başka bir kadını sindirmeye yönelik psikolojik şiddet uygulamak daha mı kolay?
Bizler kadınlar olarak önce kendimizin sırtını sıvazlamalı ve her zaman yapılması gerektiği gibi süslü cümleler kurmak yerine kendi ‘cinsimizin’ en büyük destekçisi olmalıyız. Erkeklerin kadınlara psikolojik, fiziksel, cinsel, ekonomik ve hatta dijital şiddet uyguladığı ve katlanarak artacağı bir şiddet döngüsünün içinden çıkamadığımız, yarım kalmış, gelişmemiş, gelişmek istemeyen, kolaya kaçmayı ve aydınlık değil karanlıktan beslenmeyi bir beceri sayan toplumumuz gibi toplumlarda erkekleri cinsellik, dedikodu ve ‘skor’ yapma amacıyla kadın bedeni üzerinden yaptıkları konuşmalar ile yargılarken aslında giysi, görünüş ve tamamen düşünce tarzı ile kadınları da parçalara ayırabilme yetimizi fark edip, nerden başlamalıyız diye kendimize sormalıyız çünkü bilmeliyiz ki her şey "kadınlara rağmen, kadınlar için"