1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Kafaya takmamak
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Kafaya takmamak

A+A-

Demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve hukuk anlamında biraz da “ağzını bozarak” özetledi durumu, gazeteci dostum Erdal Güven…

Bir fıkrayla hem gülümsetti, hem de düşündürdü bizleri...

Yeni doktor olmuş Temel’i komşusu çağırmış, “Gel bak, Dursun amcan hasta…”
Gitmiş Temel, “neyi var” diye…
Adam ishal.
O an aklına ishal ilacı gelmemiş.
Bir sakinleştirici hap önermiş, “İç, iyi gelir.”

Ertesi gün gitmiş, bakmış, “nasılsın” demiş.
“İyiyim” demiş adam, “Boka battım ama artık kafaya takmıyorum.”

***
“Türkiye’de medya, siyasetten çok farklı değildir” diyor Erdal Güven…
Milliyetçi, şoven, hamaset yüklü bir medya tanımını yapıyor.
Panelin konusu “Annan Planı Sürecinde Medyanın Rolü…”
O tarihi referandumun 20’nci yılında anlatıyor gazeteciler; dinliyor, anımsıyor, hayıflanıyoruz.

“Türkiye medyasında Annan Planı dönemi Kıbrıs üzerinden belki bir kırılma yarattı ama bu bir aydınlanma değildi.”
Tepeden inme bir süreçti, Erdal Güven’e göre…
Kıbrıs’ta olduğu gibi bilinçle örülmüş ya da doğal bir ihtiyacın sonucu değildi…
“Hep birlikte gördük, siyaset de medya da sonrasında yeniden fabrika ayarlarına döndü” diyor.

O “fabrika” bizi de öğütüyor buralarda!

***
“O dönem siyasi iktidarla birlikte burjuvazi de kararını vermişti, Kıbrıs meselesi çözülmeden bizim dünya sermayesi ile bütünleşmemiz mümkün değil. Böylece çözüme yönelme oldu.”


Hem Türkiye hem de Kıbrıs’ın kuzeyi için bu ihtiyaç, bu hakikat, bu manzara değişmedi.

***
Türkiye’de demokratik bir dönüşüm gerçekleşmedi, Annan Planı’na rağmen...
Şimdi yeniden Avrupa Birliği üyeliği konuşuluyor.
Doğalında Kıbrıs yine masaya gelecek.
Yeni bir hareket olur mu?
Ümitli değil sevgili dostum Erdal…
Battığı yerde ilerliyor ülke, çok fazla kafaya takmadan…
genel-foto-002.jpg
 


 “Bu sorun çözülecek, raf ömrü bitti”


Kıbrıslılar olarak yaşadığımız gerçekliği ve yarı yolda kalmışlığı kafaya takmak zorundayız.
Bölünmüşlüğün acısıyla yüzleşiyoruz çünkü...
Varız ama yokuz!
Kendi yurdumuza her gün biraz daha yabancıyız.
“İlhak” meselesi bir söylemin ötesinde şimdi…
Üstelik çok daha kaygılı, huzursuz ve dünyaya uzağız.
Gelecek belirsizliği ve güvensizlik arasında yalnızlaşıyor, kirleniyor, örseleniyoruz.

***
“Annan’ın ruhu peşimizde gezmeye devam ediyor” dedi sevgili Başaran Düzgün.
“Yeniden başlayacağız şüphesiz ama nasıl” diye de sordu.


Elbette derin bir hayal kırıklığı yaşandı.
Başaran Düzgün, çok sevdiği köyü Poli’den bir örnekle anlattı bunu…
“Kıbrıs’ın en güzel köylerinden biri… Çok güzel de bir meydanı var. İrini (Barış) Meydanı’ydı burası…. Annan Planı’nda yüzde 97 hayır çıktı. Sonrasında meydanın ismi de değişti, faşist Grivas’ın ismi verildi.”


***
Elbette pek çok olumsuzluk yaşandı.
Dünyanın hangi coğrafyasında kolay oldu barış mücadelesi…

Adanın kuzeyinde “fethettik, kan döktük, tek çakıl taşı vermeyiz” diye yetiştirilen kuşaklar…
Bir tabuyu yıktılar aslında…
Gittiler, plana olumlu oy verdiler, “uluslararası toplumun ve hukukun parçası olacağımız, dünyayla buluşacağımız, yeni bir başlangıç için yaşadığımız toprakların bir bölümünü asıl sahiplerine iadeyi kabul ediyoruz” dediler.
Askerin çekilmesi de dahil pek çok ezberi bozdular.
Az buz değil!

Toprak kazanmış ama yurt yitirmiştik…
Bunu gördü on binler…


***
Annan Planı sürecinde Erdoğan’a yakın isimlerden biriydi, gazeteci Mustafa Karaalioğlu.
“O dönem Kıbrıslı Türklerin iradesi, enerjisi, cesareti benzersizdi” diyerek hayranlığını anlattı.

Bu motivasyonun sebebini sorgulamış hep…
“Dünyayla ortak dili konuşma fikri” olarak bulmuş yanıtını…

“O dönem Erdoğan çözümün değil de statükonun yanında olsaydı tüm Türkiye bundan zarar görecekti” diyor.
Kıbrıs meselesinde “umutlu değilim” dese de…
Bundan sonra çözüm olacaksa bu çözüme yine Annan Planı’nın rehberlik edeceğine inanıyor.

***
Gazeteci-Yazar Mustafa Karaalioğlu’nun şu sözleri de dikkat çekici…
“Liderlerin zor süreçlerde aldıkları inisiyatifin ne kadar değerli olduğunu gördük, Annan Planı döneminde Talat’ın cesareti sürece yön verdi…”

Erdoğan’ın da o dönem “barış” için çalıştığına inanıyor.
Yine de “O dönemki Erdoğan, bugünkü Erdoğan değildi” hatırlatması yapma ihtiyacı hissediyor gençlere…
“Erdoğan’ı o dönem biz yanlış tanımıştık belki de” diye mırıldanıyor kimileri, izleyici koltuklarından…

“Bu sorun çözülecek, raf ömrü bitti diyordum, halen rafta duruyor” diyor Karaalioğlu!

Doğru!
Raf ömrü bitti.
Halen “rafta” durması, birileri oradan kaldırmadığı içindir…
Bunun rantını sevdiği için!
Çürüyor durdukça…
Kokuyor.
O koku dünyayı sarıyor…

Yine geldik en başa, “boka battık” ama kimileri bunu kafaya takmıyor!

mustafa-karaali-2.jpg

Bu yazı toplam 1586 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar