1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kafesler kaldırılsın, “erkek”lik yıkılsın
Kafesler kaldırılsın, “erkek”lik yıkılsın

Kafesler kaldırılsın, “erkek”lik yıkılsın

Kafesler kaldırılsın, “erkek”lik yıkılsın

A+A-

Fezel Nizam
FEMA Aktivisti
[email protected]


“Belki de bize en yakın şey ölüm. Fakat bu beni korkutmuyor.
Haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz!”
Maria Teresa Mirabal (1936)

“Kelebek” lakaplı Mirabal kardeşlerin kanat çırpışları özgürleşmenin yolunu açarken, yok oluşları ise bize 25 Kasım’ı verdi.

Bir kelebek düşünün, görünmez bir kafesle çevrili etrafı. Özgürlüğe ulaşmak için gerçekleştirdiği her  “önemsiz” diye nitelendirilen kanat çırpışı, fırtına etkisinde. O kafes ki, özgürlük için çırpılan her bir kanat hareketinde giderek daralıyor ve yaşam alanı bırakmıyor kelebeğe. Kelebek ne yapmayı seçiyor dersiniz? Özgürlük uğruna yaşamından dahi vazgeçmeyi yeğliyor. Bu sırada ise dünyanın geri kalanına baskıların, şiddetin ve dikdatörün erk yapısının meşrulaştırılmaması gerektiğini gösteriyor. Kelebeğin kanat çırpışları uyanış oluyor geri kalanlar için. Haykırış oluyor. 
“Kelebek” lakaplı Mirabal kardeşler Dominik Cumhuriyeti dönemi dikatörü ile yıllar süren mücadelenin ardından, 1960 yılının 25 Kasım’ında kadınlıkları esas alındığından tecavüz edilip öldürüldüler. Mirabal kardeşler yaşamları boyunca hiç yılmadılar mücadelelerinden. Ne erkek şiddetinden, ne devletten ne de dikdatörden korktular. Kanat çırpışlarını durduramadı “erk”in baskıları. Öyle ki özgürlük rüzgarının etkisi günümüze kadar esti.
Hunharca infazları önemli birşeyin apaçık göstergesiydi; baskılar, eşitsizlikler, tehditler ve iktidar sanıldığının aksine cinsiyetsiz değildir. Belli zamanlarda gizlenmeye çalışılsa ya da inkar edilse de, sistem “erkek”tir aslında.
Mirabal kardeşlerin infazının üzerinden tamı tamına 55 yıl geçti. Bu sürede kelebekler çoğaldı, birlik oldu ve daha da güçlendi. Buna rağmen erkek şiddeti, kadınları hedef almaya devam etti. Hal böyle iken akıllara gelen ilk soru; eril iktidarın/erkek şiddetinin devamlılığını nasıl sağladığıdır. Bu noktada, erkek şiddetinin döngüsel bir biçimde geliştiğini söyleyebiliriz. Döngünün bir tarafına kadınlara yönelik erkek şiddetini yerleştirelim. Diğer yandan ise,  erkeklerin diğer erkeklere uyguladığı şiddeti değerlendirelim. Aslında ikisi bribirinden bağımsız değildir. Dahası erkeklerin diğer erkeklere uyguladığı şiddet, şiddetin içselleştirilmesi ve meşrulaştırılması yönünde mihek taşı niteliğindedir.  Eril iktidar, sadece erkeklerin kadın üzerinde kurduğu baskı değil, ayni zamanda erkeklerin diğer erkekler üzerinde kurduğu hakimiyettir.  Yani üst-alt ilişkisine dayalı her türlü oluşum, hegomonyanın bir parçasıdır. Erkekler arasındaki her türlü şiddet ve şiddet tehdidi çocukluktan itibaren kullanılagelen bir mekanizma halini almıştır. Bu da şiddetin içselleştirilmesini ve meşruluğunu sağlar.
Çocukluk çağımızdan itibaren dinlemeye alıştığımız toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmeyen masallardan tutun da, o dönemlerde kurulan tüm oyunlar üst-alt ilişkisinin en çarpıcı örneklerindendir. Gelişimin devam ettiği zamanlarda gözlenen geleneksel aile içi ilişkiler ve televizyonlardan maruz kalınan reklamlar, dizi filmleri de eşitsizliği ve şiddeti normalleştirmede büyük rol oynar. Eğitim sistemindeki eksiklikler; toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmeyen ders içerikleri ve tarih derslerinde militer orduların gerçekleştirdiği savaşlardan övgü ile bahseden örnekler; eşitsizliği, savaşı ve şiddeti normalleştirmek için bir elden işe koyulmuştur. Başta insan olmak üzere herhangi bir canlının hayatına son vermenin normal ve kabul edilebilir olduğu tarih derslerinin kaçınılmaz çıkarımı halini alır. Ergenlik çağına gelindiğinde ise zorunlu askerlik dayatması ile karşı karşıya kalan genç erkekler, bir kez daha üst-alt ilişkisi temelinde şiddeti meşrulaştırmayı öğrenir. Daha önceden temelleri atılmış olan ayrıcalıklı olma hali, askerlik kurumunda “erkek”liğin inşaasına dönüşür. Bir yandan kadın bedenini ötekileştiren ve küçümseyen söylemler, marşlar; diğer tarafta ise “üst”lerden öğrenilen şiddet ve aşağılama kültürü artık erkeklerin hayatının bir parçası halini alır.
İşte bu erkek kaynaklı şiddet döngüsü, hem kadın hem de erkekleri çocukluk yaştan itibaren etkisi altına almakta ve şiddet kültürünü öğreten bir çevrede birbirini besleyen yapılar olarak karşımıza çıkmaktadır. Şiddetin toplumsal yapılarımızın bir parçası olması, sonuç olarak şiddetin bir yaşam biçimi haline gelmesine ve insan ilişkilerinde değiştirilemez bir norm olmasına sebebiyet verir.
Mirabal kardeşlerin arkasından, özgürlük ve eşitlik mücadelesini devralan kelebekler olarak hayatımızın etrafını çevreleyen kafesin oldukça iyi planlanarak inşa edildiği yadsınamaz bir gerçektir. Buna rağmen kafesten çıkmak hala mümkündür. Toplumsal cinsiyet örgütlenmesini yeniden şekillendirmek, şiddet ve savaş kültürüne karşı barış kültürü geliştirerek tüm insan ilişkilerimizde ayrımcılığı ortadan kaldırmak, eşitlik düzeni kurmak, eğitim sisteminin yapısını değiştirerek iktidarın yaygın eril söylemleri yerine alternatif söylemleri yaygınlaştırmak yapılabileceklerin başında gelir.
Şiddetsiz bir dünya için gelin birlik olalım, isyanımızın sesini yükseltelim, kafesleri kaldırıp erkekliği yıkalım.

Bu haber toplam 1572 defa okunmuştur
Gaile 344. Sayısı

Gaile 344. Sayısı