Kahkaha ve gözyaşı
Lefkoşa’da yaz geceleri duygusu başlamış bile. Her köşeden canlı müzik sesi geliyor. Sınırın iki yanında gençler şık şıkırdım sokaklarda. Bu cıvıl cıvıllık hali iyi geliyor insana. Ruhum sonbaharda olsa bile yaz işte. Sonra sabah komşu evlerden birinde bağıran erkek, çığlık atan kadın sesiyle uyanıyorum. Kahvaltının ardından, yapmam gereken işlerin gerginliği ile keyifli zaman hayalleri çatışıyor. Yas ve mutluluk nasıl da bir arada hep. Mutluluk yası itekleyerek yer açmaya çalışıyor kendine. En çok da kendi iç dengemiz önemli, anlıyorum bunu. Sayısız imgeyle, sayısız duyguyla karmakarış olmuş kafalarımızla ilerliyoruz. Bellek kayıt yapmakta zorlanıyor, beden ve ruh derin bir kargaşa yaşıyor olmalı bunca bilgi, bunca deneyim, bunca uyarıcı karşısında. Eskiyen, epriyen şeylere takılıyor gözüm birden, sonra pırıl pırıllığa, capcanlı olana. Her yerde sağlık konuşuluyor en çok da. Sonsuzluk duygusuyla cezalandırılmış ölümlüler olarak kaygı ve korkuyu yapay bir coşkuyla alt etmeye çalışıyoruz kimi zaman. Kalabalıklar içinde kaybolmak, zamanın uğultusuna dalmak iyi geliyor bize. Kalbimizi kırıyor bir bakış, bir tavır. Kimileri ise hep saldırıda. Hayatı ötekilerin alt edilmesi gereken bir savaş bellemişler.
Derin uykulardan uyanmış gibiyim bazen. Bir aydınlanma yaşıyor ve bir sırrı çözüyorum birden. Bazen acı veriyor ama çözüyorum sonuçta. Kendimi kandırdığımı, işaretleri doğru okumadığımı anlıyorum. Bazen de öylesine mutluluk ve huzur doluyorum ki inanasım gelmiyor buna. Hayat iyilik ve kötülük tahterevallisinde. Kimi yerde yükseklerdesin, kimi yerde düşüşte. Seni ısıtacak olan da üşütecek olan da eşikte hep. En önemlisi kendi direncin ve nasıl başa çıktığın bu hayatla. Hep kendi içindeysen, narsis cehennemindeysen çare yok senin için. Başkaları da senin kadar kırılgan, onlar da senin kadar sevgi ve ilgiye, onay görmeye, taktir edilmeye muhtaç.
Ne çok meşgulüz kendimizle. Anlaşılır bir şey bu çünkü her yönden saldırı altındayız ve korumak zorundayız bu beden ve ruhu. Kendi güvenlik ihtiyacımız bir kafes, bir kıskaç kimi zaman. Kanatlarımız bağlanmış güvenlik kaygısıyla. Uçabiliriz oysa. Düşmekten korkmazsak uçabiliriz.
Sahte olan, sinsi bir iç düşünce taşıyan geriyor beni. İçimde hassas bir detektör oluşmuş buna karşı. Hissediyorum hemen. Yanılıyor muyum, adaletsiz mi davranıyorum diye kuşkuya kapıldığım da oluyor ama yanılma yüzdem oldukça düşük.
Uçmak için kanatlarımı çırparken bir düşünce yere çekiyor beni. Henüz hazır değilsin minik kuş diyor. Daha dolmamış çilem, anlıyorum bunu. Mevsimi gelmemiş henüz çiçek açmanın. Belleğimdeki filmin bazı sahneleri bıçak gibi saplanıyor kalbime. En çok yaralayan hak vermem bazı eleştiri ve tavırlara. Çeşitli nedenlerle taktığın o gözbağı açılınca gözünü kamaştıran ışık gerçeğin çirkin yüzünü de gösterebiliyor sana.
Ne kadar zor, ne kadar acı bir hikayen olursa olsun kendinden sorumlusun en çok da. Kendin diye bildiğinden emin olmak zorundasın öncelikle. Kendine, bir zamanlar sen olan o örselenmiş, o yaralı çocuğa yöneltebilmelisin şefkatini. Çuvaldızını da hazır etmelisin bu arada. Kendi canını ne kadar acıtsan da iyileşmek için ihtiyacın var buna.
Sayısız acıklı hikayeyle dolu dünya. Kimileri bir dokunuşla değişebilecek hikayeler bunlar. İnsanın en önemli yardımcısı kendisi öncelikle, kendi gücünü toplar ve ayağa kalkarsın uzanan bir elle.
Bu çağın en kilit kelimesi kalabalıklık galiba. Kendi evinde, kendi odanda bile bir kalabalık bir ses ve imge bombardımanı içindesin. Sürekli elindeki küçük alete bakan kalabalığın içindesin. Bunu reddetmişsen çağın dışına atılmışsın zaten, uçakla geçilen mesafeleri deveyle geçmeye çalışan birisin. Bu daha güzel diyebilirsin evet ama geçebileceğin çöller bile dijital saldırı altında. Ben geçmişte kalayım, varsın siz ilerleyin diyemiyorsun.
Yaz geliyor. Gökyüzü ve sokaklar haykırıyor bunu. Bir yanda savaşlar, saldırılar, acılar diğer yanda vur patlasın çal oynasınlar. Sokakların, denizin çağrısı yükseliyor. Böylesine yaralı bir dünyada olmak daha da güçlendiriyor geçicilik duygusunu, hayattan ne alabilirsen al yarın belirsiz, yarın karanlık diyor. Kederlenip durma sen de eğlenceye katıl diyor. Kahkahalar da gözyaşları kadar senin içindir.