1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. Kahraman beklentisi
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Kahraman beklentisi

A+A-

Bertolt Brecht’in, Galilei’nin Yaşamı adlı oyununda ünlü bir sahne vardır. Floransalı matematik ve fizik öğretmeni, 22 Haziran 1633’te Roma’da Engizisyon mahkemesi huzurunda Dünya’nın dönüşüyle ilgili teorisi yüzünden yargılanmaktadır. Kapıda yığılmış öğrencileri, “Galilei asla reddetmez” diyerek içeriden bir kahramanın çıkacağından emindir. Fakat Galilei reddetmiş olarak çıkar. Hayal kırıklığı yaşayan öğrencilerinden biri, “Ne yazık! Bu ülkenin senin gibi bir kahramana ihtiyacı vardı” der. Yirmi üç günlük zindan ve sorgudan bitkin düşmüş, yüzü gözü tanınmaz haldeki yaşlı bilgin, öğrencisine usulca karşılık verir: “Asıl, ne yazık o ülkeye ki kahramana ihtiyaç duyuyor!”

***

Galilei’den 33 yıl önce aynı şehirde, yine bir gök bilimci, Dominiken rahip Giordano Bruno ise aynı sebeple yargılanmış fakat Galilei’nin aksine dünya dönüyor demekten vazgeçmediği için odunlar üzerinde ateşe verilerek yakılmıştı. Aydınlanma’nın bu ilk şehidi, kesinlikle bir kahramandı. Dünya sistemini kanıtlama arzusuna erişemedi ama ölürken geride saygın bir insan olmanın ölümsüz imgesini bıraktı. Dünyaya hizmeti de bu oldu. Galilei ise aynı arzuya ancak saygın bir insan olarak görülme arzusundan feragat ederek erişebildi. Geride bıraktığı dünyanın daha iyi bir dünya olmasına hizmet eden de gerçekte bu oldu.

***

Yani… Yalanın, dolanın, zorbalığın ve karanlığın karşısında doğru diyebileceğimiz tek bir tavır yoktur. Kimi Bruno’dur, kimi Galilei. Her türlüsü de saygındır. Yalan, dolan, zorbalık ve karanlık karşısında hangisini temsil ediyor olursanız olun, saygın birisinizdir.

Ama çöküş halindeki toplumlar hep bir Bruno çıkıp gelsin ister, kendini bizim için ateşe atsın. Oysa ne mesih ne kahraman, kendinden başka kendisini kurtaracak özgün bir aracı yoktur insanoğlunun.

***

T 24’teki yazısının geniş bir bölümünü bu köşeye aldığım Göksel Aymaz, bu yazısında genelleme yaparak insanoğlunun ‘kahraman’ beklentisini anlatırken, insanoğlu özelinde bizim toplumu da bu beklenti içine katabiliriz.

Belki “bu toplum hiçbir şey yapmadı, yerinde oturdu bekledi, kılını kıpırdatmadı” diyemeyiz çünkü Kıbrıs sorunu konusunda, barış-çözüm yolunda dolan meydanları, ekonomik taleplerle yapılan eylemleri henüz unutmadık.

Ancak o günleri artık hasretle arar olduk dersek yalan olmaz. Birilerini suçlamak, birilerine sorumluluğu yıkmak için değil bu yazdıklarım, ben de dahil artık bir sükûnet içindeyiz. Belki bir ‘kahraman’ beklemiyoruz ama yılların yorgunluğu da üzerimize sinmiş gibi… Veya bu yorgunlukla bir ‘kahraman’ bekliyor da farkında değilmişiz de olabilir. Umarım öyle değildir de geçicidir bu ruh halimiz.

 

Bu yazı toplam 1416 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar