1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kahramanım Hasan Mustafa ve Mirası
Kahramanım Hasan Mustafa ve Mirası

Kahramanım Hasan Mustafa ve Mirası

Kahramanım Hasan Mustafa ve Mirası

A+A-

Pembe Behçetoğulları
[email protected]


Kahraman, en yaygın anlamıyla, savaşta ya da bir tehlikeli durumda cesaretiyle öne çıkan, diğerlerini kurtaran ya da kurtarmak için olağanüstü çaba gösteren ‘erkek’tir. Kahramanın kendini belki de ‘feda ettiği’ durumlar, çoğunlukla kutsallıkla çerçevesi çizilen durumlardır; ülkesi için, milleti için vs savaşan kişidir o. Aşkı için, sevdiği ile beraber olabilmek için bu kutsallıklara rağmen, milliyetine rağmen, o milliyet(çilik)lerin yarattığı savaşlara rağmen cesaret gösterene kahraman denmez pek; çünkü erkeklik=kahramanlık denkleminin dışında kalır bu çoğunlukla.
Geçen gün yitirdiğimiz Hasan Mustafa bu denklemin dışında kalan azınlıktandı. Ne kahraman olmak için, ne de daha çok ‘erkek olmak’ için; sadece Harulla’yla (Hambou) yaşamak için yaptı bu tercihi bütün akışa karşı durarak. Onların (Kıbrıslı) Türk ve Rum milliyetçiliklerine rağmen beraber yaşamak için gösterdikleri zorlu mücadeleyi Niyazi Kızılyürek’in “Savaş Zamanında Aşk: Hasan ve Harulla’nın Öyküsü” adlı yazısında detaylarıyla okuyabilirsiniz. Kızılyürek’in de dediği gibi, gerçekten de bu, bir utanç hikayesidir; çatışma zamanlarında rahat ettirilmeyen bu iki insan (bkz. Our Wall -To Teihas Mas filmi), evlenmek istediklerinde taraflardan biri din değiştirmek zorunda bırakıldı (Harulla Müslümanlığı kabul edip Meral adını aldı); Harulla öldüğünde onu Hristiyan geleneklerine göre defnetmek için Hasan Mustafa büyük mücadele vermek zorunda kaldı; ve yanyana defnedilmek için de ‘absürd’ başka bir mücadele... (https://www.yeniduzen.com/Yazarlar/niyazi-kizilyurek/savas-zamaninda-ask-hasan-ve-harulla-nin-oykusu/4386).  Gerçi bu tür etnik milliyetçiliklere dayalı çatışma toplumlarında ve bizim Kıbrıs adamızda herhangi birşeye ‘absürd’ denebilir mi, emin değilim; zira her yanımız ‘absürd’ hikayeyle dolu.
Niyazi Kızılyürek ve Panicos Hrisantu’nun 1990’lı yılların başında yaptığı müthiş film Duvarımız’ın (Our Wall - To Teihos Mas) en önemli kahramanlarından biridir Hasan Mustafa. Bugün, Kıbrıs’ın kuzeyinde yapılmış birçok belgeselin prototipini oluşturmuş, bana göre klasikleşmiş Duvarımız’ın 17nci dakikasında çoban olarak karşımıza çıkar Hasan Mustafa. Filmi onlarca kez izledikten yıllar sonra tanıştım Niyazi Kızılyürek’le ve beni Hasan Mustafa ile tanıştırmasını çok istedim. Olmadı. Duvarımız filmindeki, seçtiği zor hayatın içinden damıttığı ve yaşama dair ne kadar derin bir kavrayışa sahip olduğunu gösteren sözlerini O’ndan bize kalan miras olarak görmek ve bu mirasa sahip çıkmak lazım. Size O’nun sözlerini aktarmak istiyorum:

“Cennet de cehennem de burada. Buradadır cennet de cehennem de. Orada yerin altında değil, burada yukardadır. Allaha şükür diyorum. Dağlara bakabiliyorum. Bazen yaşamım bana iyi görünüyor. Bazen de berbat. Cehennemde yaşar gibi... Bugün fakir insan kalmadı. Herkes kebabıyla birasıyla, televizyonuyla, gazinosuyla... Cennet yani. Ötesini ne karıştırırsınız? Gözlerimiz kapandıktan sonra bizleri toprak alacak. Hepimizi, afedersin ama solucanlar yiyecek. Seni de beni de, hepimizi. Yaradana şükrediyorum dünyayı böyle güzel yarattığı için. Kimsenin gücüne gitmesin. Ne Türkün, ne İngilizin, ne de Yunanlının. Hepimiz geçiciyiz! Bu dünyayı bizim olsun diye vermediler. Ödünç verdiler ve bir gün geri alacaklar. Geçiciyiz; geliyor, görüyor ve gidiyoruz. Hani annem nerede? Babam, ninem neredeler? Hepsi mezarda. Toprak oldular. Denktaş da bir gün ölecek. Vasiliu da, Klerides de. Hepimiz bir gün öleceğiz gardaş (re gumbare). Ne milyonlar, ne başka birşey para etmez o zaman. Hayır! Sıramız gelmeye görsün hele!!! (...) Gideceğiz ve yerimize başkaları gelecek. (...) 5 yaşındaydım, 15 oldum, 30 oldum, 50, 55 oldum... 5 yıl daha ömrüm olacak mı? Allah bilir.... Güneş doğar ve batar. Hayır batmaz, döner, anladın mı? Burada gece olur, başka yerde gün başlar. Biz de öyleyiz.. Gelir, görür ve gideriz. Biri ölünce üzülürüz. Sonra da unuturuz. Birbirimize saldırırız; silahlarla, bombalarla. Sen sanıyor musun ki sonsuza kadar yaşayacaksın? Ne demişler, biliyor musun? Bıçakla vurana, bıçakla vururlar. Allah ne demiş? Ne ekersen onu biçersin.”
Dünyanın ‘geçiciliğinin’ farkında olmayanların bize yaşattığı bu acıların, savaşların, bitmek bilmez ve sonuçsuz, çözümsüz ‘müzakereler’in ortasında, bize yeni Hasan Mustafa’lar, Harulla’lar lazım. Hepimiz bir gün öleceğiz ve ‘yaşadım’ diyebilmek için, dışardan gelen ve kulaklarımızı dolduran ‘toplumun’, ‘millet’in,  milliyetçiliğin sesine değil, aşkın, farklılıklarımızla yanyana durabilmenin, barışın sesine kulaklarımızı, yaşamlarımızı açabilmemiz lazım. Sadece ‘şimdi’ buradayız –içinden geçip gitmekte olduğumuz bu hayatı, hep yaşayacakmışçasına büyük bir hırsla savaşa, kana, çözümsüzlüğe bulamak kimseyi ‘ölümsüz’ filan yapmayacak. Yapmadı da zaten...

Bu haber toplam 1713 defa okunmuştur
Gaile 277. Sayısı

Gaile 277. Sayısı