Kalıcı çözüm için, Unutmadan Yüzleşmek...
"İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Katliam ile Savaş Kurbanları Derneği"nden Hristos Eftimiu ve Hüseyin Rüstem Akansoy, 18 Eylül tarihinde, kalıcı bir barışa ulaşmak için "Hakikat ve Güven Komisyonları"nın oluşturulması gerektiği yönünde oldukça önemli bir açıklama yaptılar. Kalıcı bir barış için, dünyadaki tüm çatışmalı bölgelerde uygulanan yöntemlerin, kalıcı ve sürdürülebilir bir yaşamın inşa edilebilmesi için şart olduğunu açıkladılar. Bu açıklamanın bahse konu dernekten gelmesi tarihi niteliktedir ve dikkate alınmalıdır.
Gerek mikro gerekse makro ölçekte, öznesi insan olan hiçbir sorun, halı altına süpürülerek, gözardı edilerek, yok sayılarak çözülemez. Çözülmüş gibi görünse de belli bir dönem sonra çok daha şiddetli bir şekilde geri döner. Bastırmak, günü geldiğinde tepkiye dönüşür. Yok saymak veya bastırmak, ne iyileştirir ne de daha sağlıklı kılar acıları.
Kıbrıs sorunu ile ilgili tartışmalarda, baskın neoliberal hegemonyanın etkisiyle de insanlarımız, ekonomiden başka birşey konuşmaz oldular. Mülkiyet konusu, toprak konusu, bireycileşmiş sosyal kültürümüz içerisinde öncelikli konu haline geldi. Bir yanıyla da siyaset kurumuna ve siyasi liderliklere olan güvensizlik tarafından beslenen bu ortamda, bireyin kendi kurtuluşunu tanımlarken, ortak gelecek tahayyülünden uzaklaşması düşündürücü bir durum. Oysa toplum olma bilinci ve kültürü, gerek kendi toplumumuz içinde gerekse Kıbrıs Rum toplumu ile yaratılacak ortak yaşam alanının daha refah, güvenli ve her bakımdan gelişime açık olması için toplumlara karşılıklı sorumluluk yükler, bunu unutmamamız lazım. Bunun için de ortaklık ve birlikte yaşama kültürünün adım adım, sabırla örülmesi gerekir.
Bu nedenle, biz yeni bir yaşam için yol alıyoruz. Resmin bütününü görmek ve değerlendirmelerimizi bu bütünlük üzerinden ele almamız tartışmamız gerekmektedir.
Örneğin Kıbrıs sorununun tarihsel olarak temel çatışma ekseninin "Yönetim ve Güç Paylaşımı" olduğunu, tarihsel olarak toplumlar veya güç odakları arasındaki çatışmanın ana kaynağını bu başlığın oluşturduğunu unutuyoruz. Kalıcı ve sürdürülebilir bir barışın ana eksenini bu bağlamda aramak, Kıbrıslı Türklerin temel hassasiyetlerini bu alana yüklememiz gerekir. Bunun dışındaki başlıkları küçümsememek ancak eğer barışa doğru yol almak istiyorsak, önceliklerimizi dikkatle oluşturmamız gerektiği, çok önemli bir konudur.
Bu noktada şunu ifade etmek isterim ki, özellikle barış yanlısı siyasi partilerin net olması ve var olan boşluğu dolduracak kollektif ve etkili çıkışlar yapması gerekir. Güven Artırıcı Önlemler, kavram olarak çözümsüzlük yanlılarının iş ola, inanmayarak Kıbrıs müzakere tarihine kattıkları ya da kabul ettikleri; tarafların güç savaşlarına indirgemiş olduğu alanlar olmaktan çıkamamış bir konu olagelmiştir.Hakikat ve Yüzleşme Komisyonlarının yerini tutamayacak, sembolik ve daha çok siyasi konular olan "Önlemler"in bile bugün hayata geçirilmesi konusunda tereddütü/korkusu/topluma güvensizliği olanların, Yüzleşme ve Hakikat süreçlerini anlamasını nasıl bekleyeceğiz...
Hakikat ve Yüzleşme Komisyonları konusunda bilinçli adımların atılması gerekir. Tarafların yüzleşme adı altında sadece çiçek bırakması sembolik olarak kısmen anlamlı görünse de hem etkisiz hem de eksiktir. Ve eksikliği hem risk taşımaktadır hem de derindir.
Bu çerçevede, 14 Eylül tarihinde Mağusa inisiyatifinden Ulaş Gökçe yaptığı çok önemli açıklamada şunları diyor: "Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler toplumlar arası çatışmalar sonucu yaşanan acıları tartışmaya devam ediyorlar. Sistematik görünüm vermeyen, sadece zaman zaman vücut bulan bu tartışmalar genellikle toplumlarda ayrı ayrı yaşanıyor. Geçmişe yönelik her türlü fikir teatisi faydalıdır. Ancak bu tartışmaları yaparken bazı hususlara dikkat çekmek gerekliliği hissediyoruz. Toplumsal çatışmalarda yaşanan acıların tartışılmasını günlük siyasetin öznesi halinden çıkarmak zorundayız. Bunun yanında acılarımızı toplum içi rekabet veya cepheleşme, toplumlar arası hesaplaşma aracı yapmamalıyız. Acılarımız cepheleşme ve hesaplaşma sonucu meydana gelmiştir. Bunu tekrar etmemeliyiz. ... Acılarımızı siyasi kariyer için kullananları, barış içinde bir memleket hayal edenler olarak samimiyetimizle yenip acılı insanlarımızın yanında durmalıyız. Onlarla, kurbanlarımızın mezarlarının başında olmalıyız. Anlamak için, acılarını paylaşmak için, anılarını yaşatmak için.
Bir şey beklemeden, bir siyasi hedef gütmeden… Belki sessizce, bir damla gözyaşıyla… Kimsenin acısını depreştirmeden, kimseye zorlamadan, onların rızasıyla yapmalıyız bunu… Bizim önce toplumlar içinde yüzleşmeye ihtiyacımız vardır. Bunun ardından toplumlar arası tarihimizle yüzleşmeye ihtiyaç duymaktayız. Bu bir toplumlararası hesaplaşma, ölçme, karşılaştırma, tartma olmamalıdır. Bu acılı insanların, başkalarının acılarını hissedenlerin kalplerinin kulaklarını açmalarıdır. Hepimizin öğrenecekleri, yüzleşecekleri var. Bizim dilimizden, başka dillerden ölenlerin, acı çekenlerin acılarını öğrenmemiz gerekiyor. Yüzleşecek bir toplumsal ve genel Kıbrıs tarihimiz var. Toplumsal ve toplumlar arası yüzleşmede sistematik uğraşların önemi büyüktür.
Bu nedenle her birey ve sivil toplum örgütü süreklilik arz edecek, büyük projeler değil somut yaklaşımlarla sürece katkı koymalıdırlar. Siyasi partilerimiz bu yüzleşmede öncü değil yardımcı rol üstlenmelidirler. Yani insanlarımızın, sivil toplum örgütlerinin diyaloğu, buluşması için zemin hazırlamalıdırlar. Mağusa İnisiyatifi olarak toplumsal ve toplumlararası yüzleşme için özel bir program üzerinde çalışmaktayız. Ancak bu sürecin hukuki, sosyal ve siyasal adımlarla desteklenmesi başta liderler olmak üzere herkesin gündeminde olmalıdır.
Kıbrıs’ın tüm toplumlarının barış içinde bir gelecek için geçmişten kaçmaları değil, geçmişin üzerine gitmeleri, yaşanan acıları anlamaları ve unutmamaları gerekiyor. Barış bir anlaşma değildir. Barış anlama, affetme, yüzleşme, unutmama, dayanışma ve empatidir."
Evet, açıklamada da belirtildiği üzere, hukuki, siyasi ve sosyal süreçler gözetilmeyen yüzleşme girişimleri, sembolik kalmaya ve riskli olmaya açıktır. Her iki örgütün açıklamalarına ve girişimlerine imzamı atarım ve bu çerçevede Komisyonların kurulması yönünde olumlu görüşlere sahip olduğunu bildiğimiz Cumhurbaşkanı Akıncı'nın bu konuda girişim yapmasının zamanıdır, diye düşünürüm.