KALICIYA ULAŞMAK GEREK…
Ben, hiçbir konuda kuralları sevmem. Hele şiirde hiç… Üstelik, niye şiiri kurallara bağlamalı… bir uçurtma gibi ipini kesip, dilediği gibi bırakmalı…
RÜZGÂRA YAZILANLAR…
Neriman Cahit
“Şiiri nasıl yazar mışım… Kuralları neymiş bunun…” diye soruyor bir grup öğrenci…
Ciddi ciddi düşünüyorum ve şu gerçeğe vardım. Ben, hiçbir konuda kuralları sevmem. Hele şiirde hiç… Üstelik, niye şiiri kurallara bağlamalı… bir uçurtma gibi ipini kesip, dilediği gibi bırakmalı…
Bundan sonra gönlünce yaşamak, yazmak, sevmek, kimseye hesap vermemek… Bütün hesaplarımı kendim ödemek istiyorum…
Ve öyle yapıyorum…
***
Bugün bir soru daha: “Sanatçı kim sizce?” “Beni sana karşı düşündürüyorsan sanatçısın…” diyorum…
***
Toplumumuz gün geçtikçe daha da umutsuzluğa sürüklüyor beni. Elime kocaman bir fırça ve tuval verilse neleri(mi) çizerdim topluma dair!.. Büyük bir olasılıkla kocaman kocaman garibimsi yaratıklar şeklinde dedikodular, hayal kırıklıkları, küçük çıkar hesapları arasında yaşamın gerçek anlamının yitirildiği, günlük alışkanlıklar, medyanın, globalizmin dayattığı kimliklerin yansıdığı sahte bir yaşam tarzı…
Oysa, insan gönlünce özgür yaşamayı seçmeli. Bunu becerebilen, seçici olan ve bireyselleşen insan, ancak yaşama ve yaşamına anlam katabilir.
Ne ki, bireyi toplumdan soyutlayamayız. İnsanımızın yaşadığı psikolojik baskılar, iç tedirginlikler, çatışmalar ve bunalımlarında toplumsal koşulların rolü büyük…
Üstüne üstlük, ekonomik eşitsizlik ve güvensizlik de ekleniyor buna…
1974’ten bu yana, belleksiz bırakılmak istenen bir toplum durumundayız. Bunun yanında değindiğim gibi medyanın / çağın durmadan dayattığı “değişimi” algılayabilecek donanımdan yoksunuz. Değişiyoruz sansak da bu, tamamıyla dışsal bir değişimdir; çünkü, “öz” bakımdan yenilenmeden biçimsel bir takım yeniliklere yönelmişiz ki, bunun sonucu, kaçınılmaz bir “toplumsal parçalanmışlığa” düşmüşüz.
İşte yaşadığımız budur…
Bunun çaresi, bireyden – topluma uzanan çizgide “yeni bir öz” anlamak ve yaratmaktır ama eskiden / geçmişimizden kopuk değil, Kıbrıslı kimliğimize oturtularak…
Kişiler, toplumla, çevreyle var olur… İşe, oradan başlamak gerek…
YİTİRMEMENİN YOLU…
Ne çok tartışıldı / tartışılıyor… Günceli yakalamalı mı şair, yoksa, arkasını bu gerçeğe dönüp kendi gönlünce üretmeli midir?
Şurası bir gerçektir ki, şiir için ‘güncel’, sayısız tuzaklarla doludur. Günceli şiirleştirmek, onun albenisine kapılmayı, olayların sıcaklığından tepkiler derleme “sığlığını” da getirebilir. Gündelik yararcılığın çekiciliği şiirin tuzağıdır; çünkü güncelin netleşmemiş görüntüsünde şiiri yitirmek olası…
Yitirmemenin yolu da…
Günceli, tarihsele bağlamak. Günceli, tarihsele denk düşen belirleyiciliği içinde algılamak ve güncelle – tarihselin çakışma noktasını yakalamaktan geçiyor… Ayrıca, tarihselin güncelde somutlandığı, güncelin, tarihseli içerdiği anları yakalayarak şiiri kotarmak ve “geçmişi – şimdi – gelecek” örgüsünün ilmiklerini dokuyarak, şiirsele taşımaya bağlı…
Ya da, güncelin karmaşık görüntüsünü ayrıştırarak değişik boyuttaki bağlantılarını çözümleyip “kalıcıya ulaşmak” gerek…
***
Eski şarkılar, eski yıllara çağırıyor beni…