“Kalkınma” dedikleri
Bir dönem on katlı binaları konuşuyorduk.
“İmar Planı” tartışmalarını anımsayınız.
Şimdi tüm planlar rafa kaldırıldı.
Daha doğrusu adanın kuzeyine son derece planlı olarak nüfus ve sermaye taşınıyor.
20 kat apartmanlar gündemde!
Hiçbir sınırlama yok.
“Bina” yaparak kalkındığımızı sanıyorlar.
Mesarya’da 17 katlı bir apartman projesi tartışmasına şahit oldum.
Bir başka proje 5 bin 400 daireyi içeriyor.
Böylesi onlarca dosya sırada bekliyor.
Bu projelerin çoğunluğunu Türkiye’den gelen inşaat şirketleri yürütüyor.
***
“Girne’ye benzemesin” diyorduk İskele için!
Şimdi Mesarya için “İskele’ye benzemesin” diyoruz.
Gaziveren öyle…
Tatlısu öyle…
Dörtyol öyle…
Türkeli öyle…
Esentepe öyle…
Son yasal düzenlemelerle Türkiye’den inşaatçıların paylaşım alanına dönüştü ada yarısı…
Tarım arazisi kalmayacak böyle giderse…
Planlama onayını veren Şehircilik Dairesi…
Onay verirken burada yaşayacak insanların sağlık hizmetini nereden alacağı düşünülüyor mu?
Binlerce daireye yerleşecek insanların çocukları hangi okula gidecek, hangi yeşil alanı kullanacak?
Su, arıtma, kanalizasyon, pompa istasyonu, trafik yoğunluğu gibi ihtiyaçlar ne olacak?
***
Şu anda kaç yeni inşaat dosyası var?
Kaç daire?
Kaç apartman?
Kimse de açıklamıyor.
Bina sayısı kentlerin nüfusunu çoktan geçti.
Gelecek nesiller toprak göremeyecekler bu gidişle…
Betona dair arsızlık bir türlü dizginlenemiyor ve bu durum, toplumun geleceğini tehdit ediyor.
Türkiye’nin inşaat şirketleri birer birer adaya geliyor.
Kıbrıs’ın “yerlisi” onlar nasılsa!
Yabancılara mülkiyet sınırlaması gündemi üzerinden Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının konut alma hakkı birden üçe çıkartılırken, elbette, inşaat alanındaki büyük sermayeyi de adaya taşıma planı vardı.
“Yap-sat konut projeleri” yatırım amaçlı satın alma izinlerinin dışında bırakıldı.
***
“Yol yapıyoruz” diyorlar ama taşıdıkları nüfus bu yollara sığmıyor.
Okullar yetmiyor çocuklara…
“Acil Servis”ler dolup dolup taşıyor.
Trafik yoğunluğunun içinden çıkılamıyor.
Yurdumuzu, hayatlarımızı, huzurumuzu dağıtıyorlar.
***
“Mülkiyet” diye de bir sorunumuz var tabii…
Dağ, taş, ova, orman, deniz kıyısı demeden her yere inşaat yapıyoruz.
Tazminatlar için nereden gelecek bu paralar hesap etmeden…
Hayat kalitemizin birbirine yabancılaşmış bir kalabalık içerisinde kaybolduğunu umursamadan…
Bir toprak parçası "inşaatla" vatan olmuyor!
Öyle olsa gençler Avrupa'ya göç etmez, ana babalar, "bu ülkeye geri dönme" demezdi çocuklarına...
Planlama onayı, ruhsatı gibi kriterler de anlamsızlaşıyor.
"Devlet" dedikleri yapının kendisi tanımıyor meslek örgütlerini!
"Acil Durum Hastanesi" inşaatına bakınız.
Ya da "Külliye"ye...
Tümü de kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarına danışılmadan ilerledi.
***
Kent ve ülke planlaması tümüyle ortadan kalktı.
Daha çok apartman, daha çok daire, daha çok nüfus!
Daha büyük kaos, daha kalitesiz eğitim, daha köhnemiş sağlık ve trafikte daha fazla ölüm...
“Kalkınma” dedikleri bu!