Kamu okullardaki çöküşü kabullenmek
Kamu okulları açıldı ama açılamadı.
“Mış gibi” serisi (!)
Meclis de öyle ya…
Pek çok okulda dersler yapılmıyor.
Öğretmen yok.
Öğretmen varsa da sınıf yok maalesef…
Şimdi kış soğuğunda merak ediyorum prefabrik yapılar içerisinde ne olacak çocuklarımız…
Sendikaya göre 80 öğretmen açığı var ve öğrenciler eğitimden mahrum kalıyor.
"Eğitim Bakanlığı" var mı, yok mu çok farkında değiliz.
İki hafta boyunca Meclis'te birbirleri ile hesaplaşma peşinde koştular zaten...
Toplumsal kaygıları pek yok.
Yine de koltuklarından kalkmıyorlar.
Ders yılı başında da siyasi kurultay ve siyasete yenilmişti eğitim...
Geçici öğretmen atamaları "parti içi hassasiyetler" nedeniyle ötelenmişti.
Tam gün eğitim derseniz ne bakanlığın bir planı var, ne de sendikanın samimi arzusu…
Bir taraf umarsız, bir taraf niyetsiz...
***
Kamusal okullarda sorunlar çok görünür olamıyor.
Bunun en temel sebebi elitlerin çocukları özel okullarda eğitim görüyor.
Memurların, zenginlerin, siyasetçilerin, öğretmenlerin, hakimlerin ve hekimlerin çocukları çoğunlukla özel okulları tercih ediyorlar.
Orta sınıf aileler dahi borçlanma pahasına çocuklarını özel okullara gönderiyor.
Eğitim, ailelerin en temel giderleri arasında yer alıyor.
Kamu okullarındaki sorunlar da o nedenle yeterince konuşulmuyor ve gündeme yansımıyor.
Öğretmenler şikayetçi ancak gerçek mağdur öğrencilerin ve ailelerinin sesi çıkmıyor.
Bir televizyon kanalında yayına katıl, bağır, bir eylem düzenle, bakanlığa yürüdü, birini tersle, bir çığlık at!
Yok.
Köy okulları özellikle belediyelerin de desteğiyle kendi ihtiyaçlarını karşılamak için çabalıyor, kent merkezlerinde ise durum vahim…
Altyapıyı, öğretmen eksikliğini, yoklukları konuşmaktan eğitimin içeriğine fırsat gelmiyor.
***
Her gün, yüzlerce Rus, Türkmen, Bangladeşli, Pakistanlı, Nepalli, İranlı çocuğa “Türküm, Doğruyum, Çalışkanım” diye ant içiriyorlar.
Süt içirseler sevaba girecekler.
"Açtığın yolda, gösterdiğin hedefte, durmadan yürüyeceğime..."
Yalan!
O yol “medeniyet” yolu değil miydi?
Dini, siyaseti, imamı, mahkemeyi, külliyeyi içli dışlı ettiler.
Paranın karası grisine karıştı, yerin altı üstüne…
Ne oldu “muasır medeniyet seviyesi?”
Avrupa’dan kaçıyor, dünyayı tersliyorlar.
Bilgi, bilim, insanlık ne oldu?
Ne oldu liyakat, haysiyet, hukuk?
Yandaşlıkla yürüyorlar.
***
Kamu okullarında çöküşü kabullendik maalesef…
Özel okullar, doğmamış çocuklara kayıt yapıyor şimdi…
Öylesi hazin bir manzara…
“Çılgın” Fidias’ın Kıbrıs yüzleşmesi
Kıbrıs’ın yeni Avrupa Parlamenteri, genç fenomen Fidias kendinden söz ettirmeye devam ediyor.
Şaşırtmıyor yalnızca…
Öğretiyor da…
Gazeteci dostumuz Andreas Paraskos anlatıyor.
Güneydeki okullarda öğrencilere “cep telefonu” kullanımı yasaklanmış.
“Böylesi bir yasağa katılmıyorum” diyor Paraskos, “Doğrusu, çocuklara teknolojiyi yerinde kullanmayı öğretmektir. Teknolojiden yararlanarak eğitimi geliştirmektir.”
Bu tartışma ortaya çıktıktan sonra Fidias öğrencilerle buluşmuş.
“Fidias dalga geçtiğimiz birisi ancak meseleyi doğrudan çocuklarla konuşuyor, bir sorunu anlamak için kaynağına ulaşıyor, hayatın içine giriyor.”
***
Yaşadığımız pek çok tartışmada siyaset kurumunda bu eksikliği hissediyoruz.
Yüksek perdeden siyaset sevilse de tabanla yüzleşilmiyor.
Eğitimin sorunlarını öğrencilerle bir araya gelerek tartışmıyor siyasi elitler…
Asgari ücretli işçiyle buluşmuyor.
Sağlık sistemindeki sorunlar hastalarla konuşulmuyor bire bir…
***
Fidias’tan söz açılmışken…
Şunu da yaptı çılgın genç...
Girne’ye gitti ve bir otel kumarhanesinde videolar çekti.
Kıbrıslı Rum yaygın görüşüne göre "Türk mafyası"nın kontrolünde olan ve Kıbrıslı Rum mülkleri üzerine inşa edilen kumarhanelerde, yine Kıbrıslı Rumların keyif yaptığı rulet masaları elbette tepki topladı.
Fidias’ın kendine özgü yöntemleri ile bir samimiyetsizlik daha deşifre edilmiş oldu, hayatın içinden...
Tarihçilerle, araştırmacılarla da yüzleşti Fidias ve şu soruyu yöneltti:
"Bize anlatınız, 1963'te Kıbrıslı Türklere biz ne yaptık?"
Muratağa'yı bilmiyor Kıbrıslı Rum çocuklar...
Tıpkı Kıbrıslı Türk çocukların Balıkesir katliamını bilmedikleri gibi...
Çılgın genç parlamenter çok daha cesur, maskesiz, içten yanaşıyor siyasete...
Kalıpların yıkılması güzel...
Belki de böylece yürüyeceğiz çok daha samimi bir geleceğe...
Neden erken seçim?
>> “Hükümet” olarak anılan oluşum geçtim ülkeyi kendi kendini yönetemiyor.
>> Toplum “hükümet”e güvenmiyor, liyakat ortadan kalktı, kamusal hizmetler tam anlamıyla dağıldı.
>> Üretim durma noktasına geldi ve hiçbir yapısal sorun için çözüm üretilmedi.
>> UBP-DP-YDP Koalisyonu’nu üzerine kurgulanan Üstel Hükümet tümüyle dış müdahaleyle oluştu, o nedenle meşru kabul edilmiyor.
>> Gelir eşitsizliği giderek büyüyor, kontrolsüz nüfus ülkeyi kaosa taşıyor, gençler gitmeyi düşünüyor, gidenler dönmüyor.
>> “Hükümet” olarak anılan yapı içerisinde çatlak giderek büyüyor ve iç hesaplaşmalar temel meselelerin önüne geçiyor.
>> Sahtelik, şaibe, hile, kayırmacılık, kuralsızlık her alanda çoğalıyor.
>> Erken bir seçim hem halkla hem de parti tabanlarına yeniden değerlendirme, sınama, seçme şartı yaratıyor.
>> Toplum “biz seçebiliriz” ya da “biz yönetebiliriz” güvenini yitirdi, bu güvenin yeniden kazanılması için şeffaf, açık, müdahalesiz yeni bir motivasyona ihtiyaç var.
>> Üniversitelerde sahte diploma skandalı, yap-sap sektörünün yaşadığı çıkmaz, Meclis başkanlığı krizi, pahalılık ve alım gücünün sürekli gerilemesi gibi pek çok yozlaşma yönetilemiyor. Çok daha yetkin, güvenli, tartışmasız bir yönetime acil ihtiyaç duyuluyor.