Kamu-Özel Ortaklığı ile 'devasa hastaneler'
Tıp-İş, devletin kamu hastanelerini iyileştirme yerine, sağlık hizmetlerden kurtulma çabası içerisinden olduğu iddia etti
Tıp-İş, Sağlık Bakanı Faiz Sucuoğlu’nun TC ile imzalanan ‘Sağlık Protokol’ünün eleştirdi.
Kamu hastanelerini iyileştirme yerine devletin, sağlık hizmetlerden kurtulma çabası içerisinden olduğu iddia eden Tıp-İş’in açıklamasının tam metni şöyle:
Sağlıkta Özelleştirmenin Yaklaşan Ayak Sesleri: Kamu Özel Ortaklığı ve Devasa Hastaneler
Ülkemizde on yıllardır devlet bile isteye sağlık hizmetlerine yatırım yapmaktan kaçınmıştır. Sağlığa ayrılan bütçe kısıtlanmış, kamu kaynakları sorumsuzca harcanıp tüketilmiştir. Kamu hastaneleri yıllar içinde hem hekim/hemşire/sağlık çalışanı kadroları, hem de fiziki koşullar bakımından zayıflatılmış, çökme noktasına getirilmiştir. Sağlık hizmetlerinin yasal mevzuatları bir türlü yasamanın ve yürütmenin gündemine girememiş, yargının gündemini ise faydasız bir şekilde fazlasıyla meşgul etmiştir. Sendikamız, insan odaklı sağlık politikalarının oluşturulması, sosyal devletin gereği olan kamu sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi yönünde yıllardır büyük bir mücadele vermektedir. İdarenin sağlık hizmetlerindeki başarısızlığını salt beceriksiz iktidarlara bağlamak yeterli değildir. Asıl mesele devletin adım adım sağlığı özelleştirme planlarıdır. Son zamanlarda sıklıkla duyduğumuz kamu özel ortaklığı sağlığın gündemine de düşmüş bulunmaktadır.
Peki kamu özel ortaklığı ne demektir?
“Bir kamu kurumu ve özel sektör kuruluşunun, kar amaçlı ya da kar amaçlı olmayan, geleneksel olarak kamu tarafından yerine getirilen bir faaliyeti birlikte/ortaklaşa üstlenmelerine ilişkin bir düzenleme” veya “Kamu ve özel sektör işbirliğine dayalı kurumsal düzenlemeler” olarak tanımlanmaktadır.
Kamu özel ortaklığı yeni bir düzenleme değildir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bazı ülkelerde özellikle yıkılan ülkelerin yeniden inşa edilmesi sürecinde uygulanmıştır. Savaş gibi olağan dışı durumlar dışında kamu özel ortaklığını en fazla uygulayan ülke Birleşik Krallık olmuştur. Birleşik Krallıktaki sağlık hizmetlerinde yaşanan fiyasko ortadadır. Son 40 yılda dünya “özelleştirme” politikalarının pençesinde dönmeye başlayınca, kamu özel ortaklığı, özelleştirme politikalarına giden süreci yumuşatma iddiası ile gündeme getirilmiştir (ölümü gösterip sıtmaya razı olma halleri). Kamu özel ortaklığı düzenlemeleri, özelleştirme projeleri, Devletin, sosyal devletin gereği olan hizmetlerden kurtulma çabalarından başka hiç bir şey değildir.
Ülkemizdeki kamu sağlık hizmetleri hızla çöküşe giderken, çoktan yapılması gereken yasalar yapılmamışken, alt yapı ve fiziki koşulların iyileştirilmesi bitmeyen bir masalı anlatırken, Sağlık Bakanı Sn. Sucuoğlu bütün sorunların çözümü olarak Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanı ile imzalamış olduğu protokole işaret etmektedir. Ülkemizde sağlıkta gerçek bir kriz vardır. Halk sağlık krizinden zarar görmektedir. Sağlıkta yaşanan krizi kamu özel ortaklıkları çözebilir mi?
Madem ülkeyi içinde bulunduğu sağlık krizinden çıkarmanın anahtarı olarak Türkiye Cumhuriyeti’ndeki kamu özel ortaklığı projeleri gösteriliyor o zaman Türkiye’de yaşananları daha dikkatli izlememiz gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde Devlet kendi hastanelerini tamir/inşa etmek yerine sağlık hizmeti ihtiyacının çok ötesinde devasa hastanelerin yapılması için ihalelere çıkmaktadır. Özel şirketler kendi finansları ile hastaneleri yapmakta, hastanelerin işletmelerini -sağlık dışındaki hizmetler de dahil olmak üzere- özel şirketlere vermektedir. Bununla da kalınmamakta, devlet özel şirketlere onlarca yıl kira ödemeyi taahhüt etmektedir.
Sorulması gereken sorular şunlardır:
- KKTC Devleti kendi kamu hastanelerini tamir/inşa etmekten aciz midir?
- Bu ülkenin 200 bin metrekarelik alanı tutan bir hastaneye ihtiyacı ne kadar vardır?
- Hekim/hemşire eksiklikleri can yakıcı şekilde yaşanırken devasa hastanelerin hekim/hemşire/sağlık çalışanı kadroları nasıl oluşturulabilecektir?
- KKTC halkı, önündeki onlarca yıl için özel şirketlere kira ödeyecek midir? Ödeyecekse meblağ ne olacaktır?
Başta Lefkoşa olmak üzere, Girne, Güzelyurt, Karpaz bölgelerinde yeni hastaneleri ihtiyacımız olduğunu yıllardır söylüyoruz. Sadece binalara değil, hekimlere, hemşirelere, sağlık personeline de büyük ihtiyaç vardır. Girne Akçiçek Hastanes’nde acil servis nöbeti tutacak, mesai saati sonrasında yatan hastalara bakacak hekim bulunmamaktadır. Girne Akçiçek Hastanesi’nde güvenli bir sağlık hizmeti verilememekte, halk bundan zarar görmektedir. Cengiz Topel Devlet Hastanesi alt yapı bakımından kabul edilemeyecek ölçüde yetersiz, hastane olmak özelliğini kaybetme noktasında hizmet vermeye çalışmaktadır. Lefkoşa Dr Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi'nde istifa eden hekimlerin ardından ciddi bir hekim eksikliği yaşanmaktadır. Yoğun bakımlar, acil servisler her an yokluklarla savaşmaktadır. Mağusa Devlet Hastanesi de benzer sorunlarla boğuşmaktadır. Enfeksiyonlara karşı kullanılacak antibiyotik bile yoktur bugün hastanelerimizde. Ama Bakanımız 200 bin metrekarelik hastane yapma hedefini açıklayarak sağlıktaki krizlerin giderilebileceğine dair umut pompalıyor halka. Bir tarafta gerçek ihtiyaçlar, diğer tarafta hayaller. Üstelik kamu özel ortaklığı meselesi gerektiği gibi değerlendirilmemiş, halkı onlarca yıl yükümlülük altına sokacak olan bir hamle toplumda tartışılmamıştır.
Her zaman olduğu gibi, halka gerçekler değil hayaller sunulmaktadır.
Önümüzde erken genel seçim vardır. Kıbrıs Türk Hekimler Sendikası olarak seçim öncesinde tüm siyasi partileri halkı onlarca yıl yükümlülük altına sokacak, borçlandıracak kararlar veren Hükümete karşı uyarmak boynumuzun borcudur.
Sağlık hakkımızı savunalım.
Doğmamış çocuklarımızın bile sağlık hakkını ipotek altına alanlara karşı direnelim.
Sağlık özelleştirilemez.
Dr Sıla Usar
(Başkan)