‘Kamu özel ortaklığı SATMAK değil’
Maliye Bakanı Birikim Özgür, YENiDÜZEN’e konuştu, ek mesailer, kamu-özel ortaklığı , Kıb-Tek, telekomünikasyon ve limanların geleceği hakkında önemli açıklamalarda bulundu
Maliye Bakanı Birikim Özgür, YENiDÜZEN’e konuştu, ek mesailer, kamu-özel ortaklığı , Kıb-Tek, telekomünikasyon ve limanların geleceği hakkında önemli açıklamalarda bulundu
• “Kamu-özel ortaklığı özelleştirmenin bir çeşididir ancak amiyane tabirle ‘satmak’ değildir.
Özelleştirme denildiği zaman bir kamu kurumunun doğrudan özel sektöre devri gelir akla. Kamu-özel ortaklığında ise kamu kurumlarını satmak ya da kapatmaktan söz etmiyoruz.”
• “Çılgınca bir özelleştirme furyası yerine kamunun gücüne güç katacak, kamunun çağdaş normlar ışığında rolünü güçlendirecek ve kamu yararının en temel dinamik addedileceği işbirlikleri ile mali olanaksızlıklarımızı aşmayı hatta bir fırsata çevirmeyi hedefliyoruz.”
• “KIBTEK’in finansal yapısındaki bozuklukların kamu dengelerini bozmayacağı ve bu alanda yurttaşlarımızın kaliteli hizmetlerle buluşacağı bir yapı oluşturmamız gerekiyor. Bu yapının sağlayacağı avantajlarla büyük resimdeki vazgeçilemez rolümüzü güçlendireceğiz ve bölgedeki enerji oyununda aktör olacağız.”
• “Ek mesai karşılığı ödeme yerine idari izin yöntemine başvuran ülkeler var. Ek mesai katsayılarını düşürüp tasarrufa gidebilirsiniz ancak en doğrusu işin kolayına kaçmadan hizmet kalitesini artıracak reformların bir parçası olarak ek mesai sorununu aşmayı öngörmektir”
• “Borçlanarak cari harcamalarını karşılayan bir hükümet ya da bir kurum gelecek nesillerin sırtına yeni yükler getirir.”
• “Şimdiki yapıda Kasım ayında bazı bakanlar gelip Meclis Komitesi’nde adeta at pazarlığı yaparcasına ilave kaynak temin etmeye çalışıyor. Bir ülkenin bütçesi bu yöntemle hazırlanamaz.”
Fayka Arseven KİŞİ
Maliye Bakanı Birikim Özgür, ‘kamu-özel’ ortaklığının ‘satmak’ anlamında olmadığını söyledi. Özgür, ‘Yapısal Dönüşüm Programı’nda telekomünikasyon ve limanlarla ilgili gündeme gelen ‘kamu-özel’ ortaklığına ilişkin değerlendirmesinde Özgür, ‘Özelleştirme denildiği zaman bir kamu kurumunun doğrudan özel sektöre devri gelir akla. Kamu-özel ortaklığında ise kamu kurumlarını satmak ya da kapatmaktan söz etmiyoruz” vurgusunda bulundu.
Sağlık dâhil 2015’te ek mesai harcamamız 80 milyon TL’nin üzerine çıktığını kaydeden Bakan Özgür, “Bütçede karşılığı olmayan 2015’ten kalan ek mesai ödemelerini 2016 bütçesinden karşılamaya çalışıyoruz” dedi.
Bir ülkenin bütçesinin ‘at pazarlığı yaparcasına’ hazırlanmaması gerektiğine dikkat çeken Bakan Özgür, “ “İhtiyaçlar” değil “imkânlar” ön planda tutulmalı ve “önceliklendirme” yapma kültürü ile imkânlar hep birlikte en iyi şekilde değerlendirilmeli. Aksi halde Maliye Bakanlığı Çin işkencesine dönüyor” açıklamasında bulundu.
• Ek mesainin sağlık dâhil 60 milyon ile sınırlanacağı ifade ediliyor temelde ek mesailer için düşünülen nasıl bir formüldür?
• Birikim ÖZGÜR: Kamu harcamalarını disiplin altına alırken kuşkusuz en çok üzerinde durulması gereken konudur ek mesailer. Sağlık dâhil 2015’te ek mesai harcamamız 80 milyon TL’nin üzerine çıkmıştı. Bütçede karşılığı olmayan 2015’ten kalan ek mesai ödemelerini 2016 bütçesinden karşılamaya çalışıyoruz. Geçen haftaya kadar sosyal ortamlarda bize en fazla yöneltilen soru 13’ncü maaşları ne zaman ödeyeceğimizdi, şimdi de ek mesailerin ne zaman ödeneceği soruluyor. Gerçekten hem bu ödemeleri bekleyenler açısından hem de bizim açımızdan çok zor durumlarla karşılaşıyoruz.
Yıllık bütçede sağlık dâhil tüm ek mesai ödemeleri için 60 milyon TL hedefimiz var. Kamu Görevlileri Yasası’nın ardından çalışma saatlerinin yeniden düzenlemesi ile burada bir düşüş yaşanacak. Sağlıktaki dönüşüm programı da buna katkı sağlayacak. Geriye kalan ana kalemler gümrük ve polis teşkilatındaki ek mesailerdir. Gümrükte Nuh Nebi’den kalma bir sistemimiz var. İşlemler kâğıt üstünde yapılıyor hâlâ. Gümrüğü çok hızlı şekilde modernize etmemiz gerekiyor. Otomasyon sistemini hizmete sokacağız, vardiya sistemine geçeceğiz.
Diğer ülkeler ek mesai harcamalarında tasarruf için ne yapmışlar inceliyoruz. Örneğin ek mesai karşılığı ödeme yerine idari izin yöntemine başvuran ülkeler var. Ek mesai katsayılarını düşürüp tasarrufa gidebilirsiniz ancak en doğrusu işin kolayına kaçmadan hizmet kalitesini artıracak reformların bir parçası olarak ek mesai sorununu aşmayı öngörmektir.
• Limanlar ve telekomünikasyonda ‘kamu-özel’ ortaklığından bahsediliyor. Tam olarak kamu-özel ortaklığı nedir?
• Birikim ÖZGÜR: Kamu-özel ortaklığı özelleştirmenin bir çeşididir ancak amiyane tabirle “satmak” değildir. Özelleştirme denildiği zaman bir kamu kurumunun doğrudan özel sektöre devri gelir akla. Kamu-özel ortaklığında ise kamu kurumlarını satmak ya da kapatmaktan söz etmiyoruz. Kamu kurumlarının bir hizmeti yürütürken, o hizmetin kalitesini artırmak ve altyapı yatırımlarını gerçekleştirebilmek için özel sektörle işbirliği yapmasından söz ediyoruz.
Bu model dünyada sık kullanılan bir model. Bizim de bütçemizde limanlarımızdaki ve telekomünikasyon alanındaki hizmetlerimizi geliştirmek için gerekli altyapı yatırımlarını gerçekleştirecek finansman gücümüz yok. O halde ne yapacağız? Halkımızı köhnemiş hizmetlerle mutlu edemeyiz. Ekonomimizi de ülkeye dış sermaye girişini hızlandırmadan ve hizmet kalitesine odaklanmadan geliştiremeyiz. Kamu-özel ortaklığı modeli ile yeni yatırımların gerçekleşmesini ve kaliteli hizmet sunumunu sağlayacağız. Aslında bir anlamda mobil haberleşmedeki tecrübemizi telekomünikasyon alanındaki diğer hizmetlere de yansıtmış olacağız. Eğer varsa geçmişteki hatalardan dersler de çıkararak kamuyu işlevsizleştirecek biçimde değil tam aksine güçlendirecek şekilde özel sektörü işin içine katacağız.
CTP özelleştirmeler konusunda çok haklı hassasiyetlere sahip. Kontrolsüz biçimde ve hassasiyetleri gözetmeden gerçekleştirilecek özelleştirmeler faydadan çok zarar getirir. Biz özelleştirmelerle ilgili ciddi kuşkularımızı iktidar dönemimizde toplumsal faydaya dönüştürmek istiyoruz. Çılgınca bir özelleştirme furyası yerine kamunun gücüne güç katacak, kamunun çağdaş normlar ışığında rolünü güçlendirecek ve kamu yararının en temel dinamik addedileceği işbirlikleri ile mali olanaksızlıklarımızı aşmayı hatta bir fırsata çevirmeyi hedefliyoruz. Kamu-özel ortaklığından anladığımız budur.
Siyasetçilerin bu gibi ortaklıklar kurulurken özel sektör paydaşlarıyla ilişki biçimleri bu modelin başarısında en önemli etkendir. Kamu yönetimi özel sektör paydaşlarıyla ilişkilerinde tarafsız, mesafeli ya da eşit mesafede durabildiği oranda bu model bize çağ atlatacak modeldir. Dolayısı ile bu süreçte bağımsız üst kurulları veya örneğin özerk liman otoritesini güçlendirerek işe başlamak en doğrusu olacaktır. Aynı hassasiyet özerk su kurumu için de geçerlidir. Bu modeli uygulamaya çalışırken kamuyu yönetenlerin yani siyasetçilerin özel sektör paydaşlarıyla ilişkilerinde ispatlanabilir kusurlar meydana çıkarsa çok güçlü bir liderlik sergilenerek gereğinin derhal yapılması halinde bu modelle pek çok sorunumuzu aşma olanağına kavuşacağız.
‘Bölgedeki enerji oyununda aktör olacağız’
• Enerji Dairesi KIB-TEK üzerinde bir yapı mı olacak?
• Birikim ÖZGÜR: Kıbrıs çözüm müzakerelerindeki hareketlenme ile birlikte elektrikte büyük resme odaklanmamızın zamanı gelmiş görünüyor. Cumhurbaşkanımız Sayın Mustafa Akıncı, Davos’taki üçlü zirvenin ardından yaptığı açıklamada, “Kıbrıs’ın elektrik hatları Türkiye üzerinden AB ve Ortadoğu ile entegre bir enerji hattı haline getirilebilir” dedi. Diğer taraftan geçtiğimiz hafta AB Komisyonu’nun Enerji Birliği’nden sorumlu Başkan Yardımcısı Sefcovic Kıbrıs’ı ziyaretinde çok önemli mesajlar verdi. Gelecekteki ekonomik dönüşümün enerji alanındaki üretim, dağıtım ve tüketimin çeşitlenmesine, dijitalleşmesine ve çevre duyarlılığına bağlı olacağı üzerinde durdu. AB’nin demir ve çelik birliği olarak kurulduğunu ama artık rüzgâr ve güneş birliğine dönüştürülmesi vaktinin geldiğinden söz etti. Kıbrıs’taki güneş ve rüzgâr potansiyelinin avantajlarını anlattı. Sefcovic Kıbrıs ziyaretinden tam üç gün sonra Türkiye AB Bakanı Volkan Bozkır ile görüştü ve enerji alanındaki işbirliği konularını görüştü. Avrupa hızla enerji alanında birleşiyor. Bizim de çözüm ve AB üyeliği vizyonumuza paralel olarak AB’nin Enerji Birliği vizyonu ile uyumlu hareket etmemiz gerekiyor. Uzun lafın kısası, elektrikte büyük proje, deniz altından kablolarla İsrail ve Kıbrıs’ı Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlamaktır. İsrail-Kıbrıs projesi halen devam ediyor. Kıbrıs-Türkiye hattından da biz sorumluyuz. Bu projeye odaklanıp hızla rüzgâr ve güneş birliğine dönüşen AB projesinde rolümüzü biz tayin etmeliyiz. Kaldı ki eğer biz elimizi çabuk tutmazsak Kıbrıs-Türkiye değil Kıbrıs-Girit-Yunanistan hattı projesi ön plana çıkacak ve hem çözüme ve barışa katkı hem de ekonomik karşılıklı bağımlılık ilişkileri bakımından müthiş bir fırsatı kaçırmış olacağız.
Burada öncelikli görevimiz görece daha kolay olan elektrikteki içyapımıza hızlıca çekidüzen vermektir. Aksi takdirde uluslararası sisteme bağlanmamız teknik açıdan mümkün olamayacak. Bu vizyonu ve buna bağlı politikalar ile stratejik planlamaları üstlenecek bir kamu gücüne ihtiyacımız var. İşte bu ihtiyacı Enerji Dairesi karşılayacak.
Bu daire aynı zamanda içteki düzenlemelerimize öncülük edecek. KIBTEK’i özerk yapıda güçlendirmek en öncelikli hedefimiz olacak. Enerji Dairesi enerji politikalarını belirleyip uygularken KIBTEK de iç sistemimizde yine kamu adına öncü görev yürütecek. KIBTEK’in geçmişteki yanlış yönetimler nedeniyle oluşan 300 milyon TL dolaylarında bir borcu var. Oluşan finansman maliyeti tüketici fiyatlarını olumsuz etkiliyor. Üretim ve iletimde ciddi yatırımlara ihtiyaç var. Tüm bunları yüksek elektrik tarifeleri ile yurttaşlarımıza ödetmek zorunda kalmayacağımız, KIBTEK’in finansal yapısındaki bozuklukların kamu dengelerini bozmayacağı ve bu alanda yurttaşlarımızın kaliteli hizmetlerle buluşacağı bir yapı oluşturmamız gerekiyor. Bu yapının sağlayacağı avantajlarla büyük resimdeki vazgeçilemez rolümüzü güçlendireceğiz ve bölgedeki enerji oyununda aktör olacağız. Çok değil daha bir yıl önce bu vizyondan söz ettiğimizde büyük tepkilerle karşılaşıyorduk ancak bugün Cumhurbaşkanımız da müzakere sürecinde ekonomik varlığımızı ve siyasi eşitliğimizi kalıcılaştıracak biçimde bu vizyonu her fırsatta paylaşıyor. Muhalefet de KIBTEK’te şaibe imalarından ve fuel-oil’e bağımlılık koşullarında uluslararası piyasalardaki fiyatlardaki dalgalanmalar üzerinden içte dar alanda siyaset yapmaktan artık vazgeçmeli. Fuel-oil’e bağımlılığı azaltmak için öneriniz nedir? Bölgedeki enerji oyununa dahil olmamız için politika öneriniz nedir? Enerji konularına meraklı muhalifler böylesi sorulara yanıt versinler. Günübirlik siyasetle bu alanda gelebildiğimiz aşama zaten ortadadır.
‘At pazarlığı yaparcasına… Bütçe bu yöntemle hazırlanamaz’
• 3 yıllık program 3 yıllık bütçe uygulaması deniliyor. Bu nasıl gerçekleşecek?
• Birikim ÖZGÜR: Mevcut yapıda kamu bütçemizin hazırlanmasında hep bakanlıkların “ihtiyaçları” belirleyici oluyor. Hâlbuki dünyada bütçeler artık “imkânlar” çerçevesinde hazırlanıyor. Bu çelişki bizim gibi mali imkânları çok dar olan bir ülkede Maliye Bakanlığı’nı ve bilhassa Bütçe Dairesi’ni diğer bakanlık ve dairelerle ilişkilerinde çok zor bir pozisyona sokuyor. Bu yapıdan biz rahatsızız çünkü mali kaynakların etkin ve verimli kullanımına gereken önemi verme konusunda çoğu zaman kendimizi yalnız hissediyoruz. Bazen yıl içinde oluşan yeni taleplerin karşılanması noktasında Başbakanlıkla dahi çatışmak zorunda kalabiliyoruz.
Bütçe hazırlama sürecini yenileyeceğiz. Mali konulardaki yükü hep birlikte paylaşacağız. İmkânlar Maliye Bakanlığı tarafından belirlenecek. Bakanlıklar ise ihtiyaçlarını bu imkân sınırlamaları kapsamında “önceliklendirecek”.
Her yılın ilk 3-4 ayında Maliye Bakanlığı 3 yıllık makroekonomik hedefler ve mali çerçeve taslağını oluştururken diğer yandan daireler kendi görev alanlarıyla ilgili öncelik ve önerilerini geliştirip bakanlıklara iletecek. Bakanlıklar bunları gözden geçirecek ve 3 yıllık öncelik ve önerilerini Nisan ayında Maliye’ye sunacak. Sonraki 2 aylık sürede bütün paydaşları içerecek şekilde sektörlerle görüşülecek ve makroekonomik çerçeve ile sektörel politika ve öncelikler belirlenecek. Maliye, DPÖ ile birlikte orta vadeli makroekonomik çerçeveyi, sektörel öncelikleri ve mali programı Haziran’da Bakanlar Kurulu’na sunacak ve Haziran sonuna kadar Bakanlar Kurulu kararı ile 3 yıllık Orta Vadeli Program yayınlanacak. Bu program mali çerçeveyi ve temel politikaları içerecek.
Toplumsal alanda bir aylık tartışma ve istişarelerin ardından Maliye Bakanlığı Temmuz başında bütçe çağrısını yayınlayacak. Bu çağrı bütçe hazırlanırken kullanılacak temel makroekonomik göstergeler ve sektörel önceliklerin yanı sıra bakanlık ve daire bazında harcama limitlerini de içerecek. Bütçe çağrısında geçmiş yıllardan gelen politikalar ile yeni önerilen politika ve önceliklerin farklılaştırılması, yeni politikaların maliyet etkisinin belirtilmesi özellikle vurgulanacak. Bakanlıklar bir ay içinde bütçe tekliflerini hazırlayarak Ağustos ayı başında Maliye Bakanlığı’na iletecek. Burada e-bütçe otomasyon sistemi ile süreç hızlandırılacak. İzleyen 2-2,5 aylık sürede bakanlık ve dairelerle müzakereler yürütülecek. Meclis’e sunulmadan önce son veriler ışığında gerek görülmesi halinde bütçe tekrar güncellenecek, Bakanlar Kurulu’nda gözden geçirilecek ve bir raporla Meclis’e sunulacak. Her yıl 1+2 yıllık tek bir belgenin oluşturulması ve bunun her yıl güncellenmesi hem orta vadeli politika ve harcama çerçevesini oluşturacak hem de politikalarla harcamaların bağlantısının daha güçlü kurulmasına katkıda bulunacak.
Şimdiki yapıda Kasım ayında bazı bakanlar gelip Meclis Komitesi’nde adeta at pazarlığı yaparcasına ilave kaynak temin etmeye çalışıyor. Sadece bakanlar değil, bazen milletvekilleri de gelip siyasi mülahazalarla komitede Maliye yetkilileri ile pazarlığa tutuşuyor. Bir ülkenin bütçesi bu yöntemle hazırlanamaz. “İhtiyaçlar” değil “imkânlar” ön planda tutulmalı ve “önceliklendirme” yapma kültürü ile imkânlar hep birlikte en iyi şekilde değerlendirilmeli. Aksi halde Maliye Bakanlığı Çin işkencesine dönüyor. Bu yüzden 2 kez Komite Başkanlığı, 1 kez de Maliye Bakanlığı göreviyle Bütçe oluşturma tecrübesi yaşamış bir siyasetçi olarak 3 yıllık bütçe uygulamasına geçişi ben çok önemsiyorum.
• 13’ncü maaşla ilgili tartışmalı bir süreç yaşandı. 13’ncü maaş hangi kaynaklardan ödendi? 2016’nın 13’ncü maaş ödemesinde de bir sıkıntı yaşanılacak mı?
• Birikim ÖZGÜR: 13’ncü maaşları borçlanma yoluna gitmeden ve Türkiye’den ilave kaynak temin etmeden yerel gelirlerle ödedik. Borçlanarak cari harcamalarını karşılayan bir hükümet ya da bir kurum gelecek nesillerin sırtına yeni yükler getirir. Biz ise tam aksine mevcut borçlarımızı sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmayı değişimin en temel göstergelerinden biri sayıyoruz. Başarı ölçütümüz budur. Maaş ödeyebilmeyi başarıdan saymıyoruz. Aynı şekilde mali yardım bağımlılığını ortadan kaldırmayı da önemsiyoruz. Cari harcamalarımızı karşılayabilmek için Türkiye ile karşılıklı taahhütlerimizi aşacak hiçbir ilişkiyi tasvip etmiyoruz. En fazla 3-4 yıllık bir süre içinde cari harcamalarımıza Türkiye’nin kredi desteğini sıfırlamayı öngörüyoruz. Mali yardım modelini ortadan kaldırıp başta Türkiye olmak üzere bölgemizdeki ülkelerle karşılıklı ekonomik bağımlılık modeline geçişi sağlayacağız.
Su, elektrik, turizm, yükseköğretim, tarım ve ticaret bu modelin en önemli alanları olacak. Vizyonumuz budur. 2016 ve ilerleyen yıllarda gerek 13’ncü maaş gerekse tüm diğer mali mükellefiyetlerimizi eksiksiz ve zamanında yerine getirebilmemiz vizyonumuzu ne kadar uygulayabildiğimize yani reformlara ilişkin performansımıza bağlı olacak. Eğer reformları geciktirmezsek hem yerel gelirlerimizi artıracağız hem de Türkiye’nin bütçe açığımıza yaptığı 200 milyon TL’lik katkıya ilave olarak koşullu reform destek ödeneğinden yaklaşık 150 milyon TL’lik bir gelirimiz olacak.
Reformlar için siyasi istikrar şart. Tekrar etmek istiyorum, beni çocuklar gibi sevindirecek yegâne başarı 2016 yılında iç borçlarla ilgili bir adım atabilmek olacak. Eğer iç borç faiz ödemesi yapmayı başarırsak mevcut zor koşullarda bir sonraki seçimi değil gelecek nesilleri düşünerek iyi bir şeyler yapmaya çalıştığımızın en somut göstergesi olacak bu.
• Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
• Birikim ÖZGÜR: Yapısal dönüşümden, değişimden söz etmek kolaydır ama uygulamak zordur. Bu konuda uzun erimli bir mücadele ve kamuoyu desteği çok önemlidir. 9 Nisan 2008 tarihinde Yenidüzen gazetesinde yayınlanan ilk köşe yazımda “Neden Yenidüzen?” sorusuna verdiğim yanıt benim için hâlâ geçerliliğini koruyor:
“Geçmişte sol değerlerden ödü kopan bir rejim vardı. Bu değerleri ezmek için uygulanan birtakım kültürel, ideolojik ve siyasal baskılar söz konusuydu. İster istemez gülümsüyorum bazı yazarlarımızı okuyunca. Bu baskıları savuşturabilmek ve daha insanca bir düzen umudunu yaşatmak için birbirine kenetlenen inanmış yığınların özverili mücadelesiyle dalga geçmekten zevk alıyorlar. Bugün toplumsal ve ekonomik gelişmeden bahsedenlere, ‘dünyadaki para düzenini savunuyorlar’ diyecek kadar kendilerinden geçiyorlar. Emellerine ilişkin kafalarda hep bir soru işareti olacak. Yollarımız o zaman da ayrıydı, şimdi de ayrı... Kendini ve toplumumuzu etkileyen tüm sistemleri özümseyerek geliştirmeyi ve çağdaşlaştırmayı ilke edinen, eleştirel olacağım diye karşıtlık temelinde sığ bir düşünceye kendini hapsetmeyen, çok renkli ve çok kültürlü bir tarzı benimseyenler! Dün de birlikteydik ilericilik yolunda, bugün de... Ulaşmak istediğimiz sonuç ne olursa olsun, öncelikle sağcısıyla solcusuyla birlikte yapmamız gereken birtakım işler var: Kurumsallaşmak, sistemlerimizi geliştirmek, sürdürülebilir bir kalkınma modelini hayata geçirmek ve AB sürecimizi rayına oturtmak gibi... Bunun için de ‘beyinlerdeki statüko’ yıkılmayı bekliyor. Sürerdurumun iliklerimize kadar işlediği ülkemizde önce kendinden başlayarak sürekli değişimi sağlayabildiği için Yenidüzen!”.
İstikrarlı şekilde beyinlerdeki statükoyu yıkma mücadelesine yaptığı katkılardan ötürü Yenidüzen ailesine kucak dolusu sevgilerimi sunuyorum.