Kandırıldık KÖGEF’li Olduk Pişman Değiliz
Bugünlerde “kandırıldık pişmanız” diyen diyene. Kandırılmış olmak nerdeyse bir prestij haline geldi.
6 Eylül’de 40. kuruluş yılı vesilesiyle bir grup KÖGEF’liler( biraraya geldi. Onlar da “kandırılmışlar”ın bir türünden sayılır. O günlerde Türkiye’ye yüksek öğrenime gideceklere “sakın sizi kandırmasınlar, siyasete karışmayın” telkin ediliyordu. Analara babalara evlatları üzerinde baskı kurmaları için raporlar ve telkinler gidiyordu.
Buna rağmen binlerce Kıbrıslı Türk genç “kandırıldı”. Kendisini hak, adalet, toplumsal değişim mücadelesinin içinde buldu. Bazıları mücadelesini KÖGEF içinde sürdürdü. KÖGEF 12 Eylül 1980’de kapatıldı. Ancak örgütün etkisi Kıbrıs Türk siyasetininde uzun yıllar devam etti.
KÖGEF’liler durdukları yerde durmadılar; değişen dünyada onlar da değişti; kimisi az kimisi çok. Kimisi de karşıt siyasetlere yöneldi. Buna rağmen “kandırıldık” diyen birisi çıkmadı.
6 Eylül akşamı sıradan bir Lefkoşa parkının, ücra bir köşede buluşanların da herhangi birinde kandırılma ve pişmanlık görüntüsü yoktu. Siyaset falan da konuşmadılar. Ama onları oraya sürükleyen birşeyler vardı. KÖGEF’te adaletli, sömürünün olmadığı, barışçıl bir dünya keşfetmişlerdi. Kısa bir süre olsa da dostluk, dayanışma ve eşitliğin pratiğini yaşamışlardı.
Onları ücra bir park köşesinde buluşturan bu pratiğin özlemiydi. Ve bu yüzden KÖGEF 40. Yıl Onur Ödülünün, yukarıda sıraladığımız özellikleri fazlasıyla ve kesintisiz olarak üzerinde taşıyan Ahmet Lurucinalı’ya (Gumbaro) verilmesine kimse itiraz etmedi.
--------------------------------------
Medya ve Çözüm Korkusu
Akıncı – Anastasiadis görüşmelerinin, ciddi bir çözüm olasılığına yönelmesine paralel olarak itirazlar da yükselmeye başladı. Görüşmelerin içeriğiyle ilgili olan veya olmayan, eski veya yeni bir sürü argüman “gidişata itiraz” olarak medyaya yansıyor.
Politik duruşlarından dolayı veya çıkar kaynaklı dürtülerle çözüme, veya liderlerin gündemindeki şekliyle çözüme itiraz edenler olduğunu biliyoruz. Bununla birlikte çözüm karşıtı söylemin geniş bir toplum kesiminde, hatta çözüm isteyenler arasında bile alıcı bulduğunu inkar edemeyiz.
Neden korkuyoruz
Peki neden korkuyoruz çözümden? Sadece geçmişte acı çektiğimiz için mi? Ayni acıları yaşamak istemediğimiz için mi? Sanırım sorun bu kaygıların çok ötesinde; aslında toplum olarak her türlü değişimden korkuyoruz. Değişime direnecek gücümüz olmadığına inanıyoruz. Değişimin gerektirdiği mücadeleyi veremeyeceğimize, öyle bir yeteneğe sahip olmadığımıza, becerikli olamayacağımıza inanıyoruz.
Bu inancın(daha doğrusu inançsızlığın) kaynağı tabii ki 40 yıllık pratiğimizdir. Toplumsal siyasal yaşamımız hedef koymak, sorun çözmek, sistem kurmak üzerine oturtulmadı. İnsanlara sürekli olarak “elinizdekini kaybedebilirsiniz” mesajı verildi.
Yeniden üretilen ganimet
İnsanların ellrindeki önce ganimetti, sonra değişik tipte ganimetler hayatımıza girdi. Ganimetler sürekli yeniden üretildi. Biri bitti öteki başladı. Biz bir şey yapmasak da birilerinin bizim adına birşeyler yapacağına ve eninde sonunda dibe batmayacağımıza eminiz.
Çözüm ise ciddi bir değişimdir. Bizi nasıl bir mücadele beklediğinden emin olamıyoruz; hukuk devleti, yasalar, kurallar… Bunlara uygun hareket edecek beceriye sahip olup olmadığımızı bilemiyoruz.
İşte korkumuz bu. Barıştan yana olsak da “çözümsüzlük çözümdür” demesek de değişim bizi korkutuyor. Uzmanların değişim korkusunun sebepleriyle ilgili uzun bir listesi var. Bunlardan “Bilinmeyen korkusu”, “Güvenlik ihtiyacı”, “Alışkanlıklardan vazgeçmenin zorluğu”, “Başarısız olma endişesi”, “Değişimin öngördüğü yeni şeyleri öğrenme zorluğu”, “Kendine yeterince güvenmeme” ve “Değişimi yönetenlere ve uygulayanlara güven duymama” tam da bize uyan sebeplerdir.
Bir çözüm ihtimali, çözüm korkumuzu nasıl ortadan kaldırabilir? Siyasetin ve medyanın gündeminde bu olması gerekir; yoksa “Omorfo verilir - verilmez” değil.