Kanun Devleti-Hukuk Devleti Çatışması
Kanun Devleti-Hukuk Devleti Çatışması
Can Azer*
Son dönemlerde ülkemizde oldukça sık kullanılan iki kavramdan bahsetmek istiyorum. Bunlar “hukuk devleti” ve “kanun devleti” kavramlarıdır. Özellikle bazı durumlarda belli bir kesim, yapılan birtakım icraatları (kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan alımlarda, satımlarda, istihdamlarda v.s) meşrulaştırma gayreti içerisindeyken, referans olarak bu iki kavramdan özellike de kanuna uygun hareket noktasından hareket ederek hukuk devleti vurgusu yapmaktadırlar. Ancak, burada gözden kaçırılan ya da atlanan şey; söz konusu kavramların aynı anlama işaret etmediği ya da birbirlerinin yerine kullanılmamaları gerektiğidir. Bu yazıda bunun bilerek ya da bilmeyerek yapılıp yapılmadığını tartışmaktan ziyade söz konusu iki kavramın ne anlama geldiği dolayısıyla da neden birbirlerinin yerlerine kullanılmayacağına değinmeye çalışacağım. Ayrıca belirtmekte fayda var ki; KKTC Anayasası’nın 1. maddesine de KKTC’nin hukukun üstünlüğüne dayanan bir cumhuriyet olduğu belirtilmiştir.
Hukuk devleti kavramı, polis devleti kavramının karşıtıdır ve günümüz demokratik devletleri açısından çok ciddi önem taşımaktadır. Polis devletindeki “polis”, kolluk kuvveti olan polisi işaret etmemektedir. Polis, Yunanca şehir anlamına gelmektedir. Polis devleti kuramına göre hükümdar devlet adına yetkilerini kullanırken yalnızca vicdanına (bazen Tanrıya da) karşı sorumluluk taşımaktadır. Hükümdarın emirlerini uygulayan memurlar da halka karşı hiçbir hukuk kuralıyla bağlı değildir. Hükümdarın emirleri birer hukuk kuralı sayılır ve halkın kayıtsız şartsız bunlara uyması gerekmektedir. Tekrar hukuk devletine dönecek olursak; hukuk devleti her şeyden önce eşitlik ilkesinden gücünü almaktadır. Tüm bireyleri aynı insani değere sahip olarak kabul eder ve buradan hareketle insanlar arasında herhangi bir ayrım yapmaz. Ayrıca, devletin bütün kurallarını, faaliyetlerini ve kurumlarını hukukun üstünlüğü ilkesine dayandırır. Burada esas alınan hukuk, insanların vazgeçilmez, temel ve evrensel haklarla dünyaya geldiğini kabul eden tabii hukuktur. Bahse konu olan tabii hukuk ilkesi hem devletin üzerinde yer almaktadır hem de üretilen hukuk (toplumun ürettiği kanunlar) için bir referans oluşturur. Hukuk devletinde kanunların temel hak ve hürriyetleri odak noktası olarak alması ve toplumun rızasına dayanması şarttır.
Oysa kanun devleti tamamen yöneticiler üzerine inşaa edilmiştir. Kanun devletinde bireyi, insanı aşan değerler her zaman çok daha önem taşımaktadır. Bu anlamda devlet, parti, bürokrasi, lider, önder, gibi öğeler bireylerin üzerinde yer alır. Yöneticiler gücünü ve meşruiyetini ne hukuk devletinde olduğu gibi hukuktan ve halkın rızasından, ne ideolojik devletlerde olduğu gibi bir ideolojiden ne başka rejimlerde olduğu gibi bir dinden alırlar. Güçlerinin tek kaynağı vardır; o da devlet otoritesidir. Yöneticiler yönetimlerinin meşruiyetlerini halkın rızasından almadıklarından ötürü onlarla yönetilenler arasındaki ilişki korku ve zora dayanmaktadır. Yaratılan iç ve dış düşman korkusu ile kendi gücü ve kudretinden kaynaklanan bir korku yaratarak toplumu sindirmeyi amaç edinerek, kendi otoritesine rıza göstermek zorunda bırakır. Bu anlamda bu tür devlet biçimlerinde yönetici sınıf, kendi hakimiyet ve iktidarlarını sürdürmek adına her türlü araca başvurmaktan çekinmezler.
Kanun devletinde kanunlar halkın temsilcileri tarafından yapılsa da ortaya çıkarılan kanunlar devletin tayin ettiği çerçevenin dışına çıkamaz. Bu anlamda tipik kanun devletinde kanunların amacı temel hak ve hürriyetleri genişletmek ve onları kollamak değil; devlete tartışmalardan uzak bir değer kazandırmak ve devlet otoritesini bu değer üzerinden halkın üzerinde hakim ve daim kılmaktır. Hukuk devletinin aksine, kanun devletinde en üstün değer devlettir. Hukuk devletindeki en üstün değer olan hukukun yerine, devlet ve aynı zamanda devletle özdeşleşmiş olan idarecilerin iradesini geçirir. Kanun devleti aynı zamanda insanı odak noktası olarak almadığı için, insanlar arasındaki eşitlik ilkesine de fazla değer vermemektedir. Devlet mekanizmasını elinde tutan siyasal erk, meclisteki çoğunluğundan aldığı güçle istediği kanunu çıkartabilir ve çıkarttığı kanun yolu ile istediğini elde etme ve tasarladığı hedefe ulaşma imkânını elinde tutabilir. Böylece “kanun”a ayıkırı olmayan tam tersine ona uygun bir görüntü doğması sonucuna ulaşmış olabilir. Bunun temel nedeni kanunu uygulayan irade ile o kanunu oluşturan irade aynı güç olmasıdır. Aynı misyonun unsurlarıdır ve aynı gayenin yolcularıdır. “Amaca ulaşmak için her yolun meşru kabul edildiği” yöntem, kanunları birer araç olarak kullanma ve bu sayede de, gidilen yolu görünüşte ”meşru” kılma imkânı vermektedir.
Hukuk, “hak”kın çoğulu anlamına gelmektedir. Burdan hareketle, “hakları ortadan kaldıran” bir kanunun, hukuk düzeni içinde hangi konumda olacağının bir kez daha düşünülmesi gerekmektedir. Hukukun temel ilkelerinden hareket etmeyen bir devlette, parlamento aritmetiğine yaslanan “kanun” düzeni ile örtülerek gizlenmiş sistem neticesinde ortaya çıkan olgu ancak bir kanun devletidir. Asla bir hukuk devleti değildir…
* DAÜ Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ( [email protected], [email protected] )