1. YAZARLAR

  2. Asım Akansoy

  3. Kaos ve Çözüm...
Asım Akansoy

Asım Akansoy

SİYASET MEYDANI

Kaos ve Çözüm...

A+A-

 

Türkiye'deki kaosu izledikçe, "istikrar, demokrasi ve ekonomik gelişme" olarak önümüze serilen "örnek model"in nasıl bir şey olduğunu çok daha iyi anlıyoruz.

Bırakalım kuzey Kıbrıs'ın kendi özgün koşullarını, günümüz "ekonomik aklının gereği" olarak dayatılan neoliberal ekonomik sisteme entegrasyonla tüm ekonomik sorunların düzeleceği iddiasının bir balon olduğunu görmek için biraz daha yaşamamız gerekirse; yapacak bir şey yok bu "akılsızlığı" yaşayacağız. Ancak, Kıbrıs sorunu gibi devasa bir sorunu öteleyerek, kendi ekonomik düzenimizi iyileştirme ve "olası" bir çözüme ekonomik olarak hazırlanma heyecanının yarattığı sevda ile yaşanılacak savrulmanın bedelini de hep birlikte ödeyeceğiz.

Sorunun kaynağı, "ülke gerçeği"nden yorulanların, "bir şeyler yapabilmek" adına ürettiği analizlerin kuzey Kıbrıs koşulları ile alakasızlığıdır. Eğer kendi ülkenizin gerçeği sizi yormuşsa, usandırmışsa, sıkmışsa, bu gerçeğin de değiştiği anlamına gelmez ki; bu sizin hayal dünyasında yaşama arzunuza, tercihinize işaret eder. Dolayısıyla sorun psikolojiktir... Hadi ona gelin biz sosyo-psikoloji diyelim. Ama arzu ile gerçek arasında sıkışmış bir dünyada savrulma hallerinin bedeli küçük olmayacak!

Paralel devlet mi?
Son yaşanan gelişmeler üzerine, özellikle Türkiye iktidar partisi yetkililerinden çok işittiğimiz "paralel devlet" ve "sosyal mühendislik" iddialarına şaşırmamak nasıl mümkün olabilir?
Hele pek çok kez Yenidüzen'de yazdığım ve ülkemizde uygulanmaya çalışılan "sosyal mühendislik" projelerine işaret eden yazılarıma gelen tepkilerin boyutunu ve kimden geldiğini düşününce...

Türkiye hükümeti elbette çok haklı, paralel devlet yapılanmasının olduğu bir düzende, hükümet edilemez ama asıl demokrasiden bahsedilemez, aynen halka rağmen icraat yapmak, Gezi Parkı'nda yaşanılanların olduğu bir ülkede insan haklarının ve demokrasi kültürün olduğunu iddia etmenin çok zor olması gibi.
Ya da Yargı bağımsızlığının yok sayılması, kuvvetler ayrılığının ayaklar altına alınması gibi vs vs.. Yani demokrasi ve hukukun üstünlüğünün temel dayanaklarını işine geldiği gibi değil; her hal ve şartta insanına layık görmektir mesele...

Kıbrıs'ın kuzeyine, "egemen" gözle bakmak yerine buradaki insanların toplumsal iradesini, kültürünü, kimliğini kabul etmeyi yani tanımayı ve sosyal yapı ile tercihlerine müdahale etmemeyi bilmek, görmek ve saygılı olmak gerekir. Mesele bu işte, siyasi tercih ve kültür meselesi...
Buna karşı birilerimiz, "kim nasıl isterse baksın nasıl isterse görsün diye düşünür ve ben kendi yaptığıma bakarım, konu salt ekonomiktir, mali yardım konusudur",  gibi sözde iddialı, özde naif bir düşünceye yönelip ilgili paydaşlar üzerinden toplumsal hegemonya yaratarak bu konuyu yaygınlaştırıyorsa, bu derdi aşmak, akıl tutulmasını doğuran psikolojik halden çıkmak ya da uyanmak için belli zamana ihtiyaç olacak derim.

Avrupa Birliği tek alternatif...
Türkiye'deki gelişmeler, halkların demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dayalı barış içerisinde adil bir yaşam beklentisine tamamen ters, tamamen çarpık, tamamen geri kalmış bir düşünce çatışmasını gözler önüne seriyor. Hukuku ve demokrasiyi sadece kendine dair geçerli kılanların yarattığı modern dünyadan uzak siyaset anlayışları, iyi yönetilen toplumsal algı programı ile bugünlere kadar gelmiş olsa da, demokrasi ve hukuk reformlarında AB standartlarının dışında kalmanın yarattığı toplumsal çelişkiler, bugünün iktidarını zor çıkılacak bir sokağa itmiş görünüyor.

Yine de...
Bu noktada Türkiye'nin tek alternatifinin, Kürt ve Kıbrıs sorunlarını çözerek, her iki alanda barışı tesis ederek, ülkeyi Avrupa Birliği sürecine yeniden eklemlemektir diye düşünüyorum. Bu süreç kendi doğası içerisinde bugün Türkiye'nin içine düştüğü anomalileri ortadan kaldırmaya yetecek kapasitededir. Yoksa başta Gezi Olayları olmak üzere, pek çok yanlışlarına rağmen Türkiye hükümetinin alternatifinin kendisini şimdiden aratacak, hem Kıbrıs sorununu hem de Kürt sorununu askıya alacak, askeri vesayeti canlandıracak bir akıla yatkın olması bakımından endişe vericidir. Dolayısıyla alternatif, hükümetin kendini yeniden ele alması ve daha demokratik ve özgür bir Türkiye için Avrupa Birliği sürecine yönelmesidir.

Bu yazı toplam 4763 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar