Kap!
Kap!
Rıdvan Arifoğlu
[email protected]
Kader dediğimiz hadise ipliklerini yeni başlayanlar için iki ters bir düz, eskiler içinse Lefkara tarzında örmeye başlamışken (usta örgücülerin bana verdiği bilgiye dayanarak) söylemek zorundayım ki "sarhoş yolu şaşırdı" diye de bir model varmış. Rivayete göre bu bir model ismi olsa da aynı isim acemi örgücülerin bütün örgüleri için (rahatça) kullanılırmış. O yüzden acemi (sarhoş) örgücüler durumları belli olmasın diye "sarhoş yolu şaşırdı" modelini icra ettiklerini söylerler ve kaba gözlerden, ehliyetsiz ellerden itibar görmek için sallayıp dururlarmış.
Throwaway'im (Throwat, motor, yarım) eğil(sin ki) gûlle geçsin! Yani ki sentebaş deli gönlüm tüm vücudumla birden dömelsin.
Kimlik veya karakter edinmek için cinsler içinden bir cinsi seçip dellala vermek ne hazin bir iş… Akıl yürütmenin olmadığı bir karabasan ortamında mantıksız olmak gibi sıradan, kötücül bir uğraşı gizlemeye çalışmanın haklı salaklığına bilmeden gönderme yaparak edindiğin şey koca bir gediktir. O gedik senin ganimetlerini saklayabileceğin bir yer değildir. Yallah!
Bu arada zeytinlerini ve hellimlerini bir türlü bulamadığım zeytinli-hellimliyi bükmeyi bırakıp eve doğrulmak için atılgan at Throwat'a atlıyorum. Milattan önce fi tarihinde bir arkadaş bana bütün evlerin tahtadan olması gerektiğini söylemişti. Neden derseniz; efen'im ahşap evler o kadar soğuk olmazmış, üstelik geri dönüşümlüymüş. Hem şöyleymiş hem böyleymiş, hem de öyleymiş. Tahtadan bir "hayır!" diyorum. Yangın ne olacak? Bildiğim kadarıyla tahtalar ağaçtan geliyor, ne olacak? Gıcırtıları gidermenin maliyeti, ne olacak? Hayvan-haşerat yuvalanmasın diye ne yapılacak? Niye bu konularda aniden sihirli bir formülmüş gibi tek bir malzeme üzerinde yoğunlaşıp coğrafyayı ve yaşadığımız çağı görmezden geliyoruz? Diyelim en iyi güneşi kompartıman şeklinde sıralı odaları olan bir evde alabiliyoruz. İyi de o evde yaşayacak yaşamı yaşıyor musun?
Kimlik veya karakter için bu takım gazlama ritüeli tartışmanın herhangi bir sonuca evrilmesine engel olur. Kimisi Demirspor hayranıdır, olayı demir çağında çözüp bitirmiştir. Kimisi Taşspor'u tutar -bu arada, bu romandaki isimler tamamen gerçek dışıdır-. Taş aşağı taş yukarı… Taş atıp da kolunu mu yorsun? İtiraz edersen gûlle atar. Beş dakkada Beşiktaş; formül bulunmuştur. Sonra bir de Toprahgücü taraftarları vardır. Topraktan gelip toprağa döneceğimiz için en uygun malzemenin kerpiç olduğunu düşünmektedirler. Bu gelip-gitme esnasında beyin takımının değil de hep alt takımın (B) kullanılması sorun olmaz. Hem avadanlık nasıl olsa tüketime daha bir müsaittir. Bunlar dışında Alüminyumspor veya Linyitspor gibi takımlar var ki taşıyıcı sistem olarak sorunlu oldukları için onların ayrı bir kategoride değerlendirilmeleri gerekir. Tabii Oba Belediyespor da varmış, plaj voleybol takımı. Göçebe takım. Beton Birliği'ni da ekleyelim. Aziz Yıldırım "Ben betondan da futboldan da anlarım," derken bir şey biliyordu herhalde. Bu betonarmeciler sırf modernist olduklarını zannettikleri için taşıyıcı olarak yapıda betondan başka malzeme düşünmezler.
Bizim tahtacı arkadaşımızın takımı, tahmin edilebileceği gibi Tahtalıköyspor'dur ama en köklü kulüp olmasına rağmen bu kulübün taraftarı yok, yatırımı çoktur.
Throwaway, gûlle geliyor, kap! Eritip kalp yap! Hepsini ateşe at (gitsin)! Bir gûlle 1'e 1000 versin. Sıkıl!
Bu seçim gibi seçimler hep olacaktır. Kimisi günün teknolojisini kullanmayıp teknolojiden uzak yaşadığını zanneder, eskiden yapılan şeyleri teknoloji olarak kabul etmediği için onları kullanır (zorunlu olarak). Kimisi de teknolojiyi elektronik bir şeylerden ibaret sanır. Bazıları ilk başlarda cep telefonu kullanmıyordu. Bu duygusal, yüce gönüllü, pek yaratıcı insanlar öyle her çıkan yeniliği kucaklar mı efen'im!? Ne münasebet. Ergenliklerine kadar öğrendikleri teknoloji yeter de artar! İsmet Özel'in şiirindeki espriyi anlamaya imkan bırakmayan bir hantallıkla karşılarlar hayatı: "Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar / ben yaşarken koptu tufan / ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kâinat / her şeyi gördüm içim rahat".
Ya da Edip Cansever (İsmet Özel'le çatizma yapar gibi oldu): "Gördün mü hiç suyun yanmasını tuzda / Gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi / Büyük bahçelerin küçük içinde / Saksılardan birinde / Gördüm de / Uyurken uyandırılmış gibi / Beni bir sardunya büyüttü belki".
Kaba tahta kafa da öyle bakacaktır: Bu bizim şairimizdir, bu bizim ressamımız, bu bizim müzisyenimiz… Nerden senin oluyor ağbi!? Ben (nerden baksan) kırk yaşındayım. Kırk yıldır bir tarafı yüceltip diğer tarafı hiçe sayma değişmedi. Ben yaşarken oldu da bitti.
Şimdi makintosh şapkayı ters çevirip bir kap gibi tutarak içine öˇrendiğim şeyleri, aˇrıma gidenleri ve buruşturulup atılmış İlyas Peygamber'le ilgili el ilanını sıˇdırmaya çalıştım. Bir politikacı kutulardan, öbürü paralel hayatlardan bahsederken söyledikleri şeylere ve tonlamalarına çok (hem de çok) şaşırdım! Eğer ki kıyas kabul ederseniz daha iyi anlatabilirim umuduyla şöyle diyorum: Yunanistan'ın Kıbrıs'a (kesiğin altındaki) 12 puan (düz puan) vermesine ne kadar şaşırmışsam.
Nazım'ın dediği gibi, bu Eminönü tıraşını şimdilik keselim.