“Kapanma saati” de var: 17.00
Türkiye'nin seçime saatler kalan UBP Adayı Ersin Tatar'a "seçim hediyesi" gibi sunulan "sözde açılımı" izlemek için Maraş'taydık dün…
İşte bazı notlarım:
- Maraş'ın iki büyük caddesi güvenlik şeridi ile belirlenen güzergah ile bir gezi yoluna çevrildi. “Açtık” dedikleri budur.
- “Açıldı” dedikleri alan saat 17.00'de "ziyarete kapandı"… Yani bir nevi müze gibi, "girin, görün" dediler.
- Hasbelkader bölgede görev yaparken canlı yayında durumu aktarırken polis bir megafon ile kapının az sonra açılacağını ilan etti, "yavaş yavaş" diye uyardı, biz de önde kısıldık, içeriye ilk girenlerden olduk.
- Girer girmez belirlenen güzergahta yürümeye başladık. Peki neler gördük? Nelerle karşılaştık?
- Geniş caddeleri, muazzam binaları ile çok hoş bir şehir gördük. Ama yaşanmışlıkları geride kalmış, insan sesleri olmayan boş ama güzel mimarisi olan binalar…
- Yürümeye devam ettik, sahil yoluna varınca devasa otelleri, hala bütün güzelliği ile açan Alev Ağaçlarını, Erguvanları, Çin Güllerini, izledik, hala bu kadar güzel olmalarına şaştık. Kim bilir onları ekenler hala hayatta mı, hala bu güzelliklerin yaşıyor olduğunu biliyorlar mı? Kim bilir…
- Binaların arasından gelen dalga sesleri, güzel bir yaz esintisi, ve o enkaz savaştan kalma binaları izledikçe içimiz hem burkuldu hem de acıdı.
- Derken "bayraklı" bir barikatla yol kesildi. Yolsa sağlı sollu askerler, ateşimizi ölçtüler. Devam ettik. Meğer "ordu evi" mevkiine girmiştik. Oysa ki binaların üzerinde başka şeyler yazıyordu, bu nasıl bir tezattır, nasıl bir kavram karmaşasıdır derken askerler bizi uyardı, "Burada görüntü çekemezsiniz"… Peki nerede çekebiliriz, "askeri lojmanlar görünmeyecek" denerek elimizdeki telefonlar alındı, özel fotoğraf albümlerimize girildi, beğenilmeyen fotoğraf ve videolar silindi!
- Baktım plajdan insan sesleri geliyor, yürür gibi oldum, bir asker peşime düştü "Buraya giremezsiniz, yasak"… E komutan aileleri yüzüyor, ben denize giremez miyim? Evet giremem!
- Devam ettik, belirlenen güzergah bizi plajı da görebileceğimiz kum bir yola çıkardı, oradan denize ulaşıp sahili gördük, kaydettik… Gerçekten inanılmaz bir manzaraydı…
Geçtik Demokrasi Caddesi’ne…
- Hâlâ büyük dünya markalarının tabelalarının yerinde durması bir tarih filmi izler gibi sizi geçmişe götürüyor… Bankalar yerli yerinde… Kafeler, barlar… Bir bara rastladık, girişinde kasa kasa KEO biraları duruyor, o halde bırakmışlar… Bu ve buna benzer bir dolu manzara, açı, fotoğraf, görüntü… İnsanın içi burkuluyor. Neden bu şehir atıl diye isyan edesi geliyor.
- Çıkış için geri “kapı”ya döndüğümüzde ise görevli polis elindeki küçük bir aletle çıkanların sayısını tutuyordu, sorduk o ana kadar 800’ü aşkın kişi içeriye girmişti…
***
Neyse ki “açılan” Maraş’ın bir de kapanma saati duyurulmuştu, o da saat 17.00…
Bir müze açar gibi, insanların anıları ile dalga geçer gibi iki caddeyi geziye açtılar anlayacağınız.
Gidin ve görün.
Hatta asfalt bile dökmüşler, neyi örttüler o asfaltın altına çok merak ediyorum?
Utancımızı?
Mahcubiyetimizi?
Günahlarımızı?
Ayıplarımızı?
Her şey bir birine girmiş. Asker hazırlıksız yakalanmış, “orayı çekme burayı çekme” diye peşinize düşüyor, polisler ne yapacağını bilmiyor, ölü kent ise anılarında yaşıyor…
Bizimkilerin yapacağı iş de ancak böyle olabilirdi, kavram karmaşası, yetki safsatası, bölge karışıklığı, anlam çorbası…
Tam da KKTC gibi, tam da yarattıkları düzen gibi...
Maraş’ı açmışlar, güler misin ağlar mısın…