KAPILAR SEVGİ BULAŞTIRIR
Dışarda bir başka iklim sürse de içinin farklı bir mevsimi olabiliyor insanın. Dışardaki iklim bir biçimde etkiliyor tabii bu iç mevsimi. Toplumsal ya da kişisel felaketlerle karşılaşınca benim tepkim bu kolektif depresyon haline katılmaktan çok yaşama daha sıkı sarılmak, bir yandan yitirilenin yasını tutarken diğer yandan da hala var olanı, hayatın bazı nimetlerini ve ödüllerini kutlamak biçiminde olabiliyor. Ölüme karşı yaşamı savunma güdüsü belki de bu. Galip gelen Thanatos’u, Erotas ile geriletme gayreti. Geçenlerde her zamanki sakar hallerimle düşüp kendimi yaraladığımdaki gibi, karalar bağlayacağıma yaralı burnumun esprisini yaparak belayı daha hafif atlatmaya çalışmam mesela.
Bazı karanlıklar öyle kolay ışımıyor elbet. Zemheri kışta içinde bir bahar açması pek mümkün değilse de sıcak bir köşecik bulabiliyor insan yine de kendine. Küllerinden yeniden doğabiliyorsun kimi zaman. Haklı olmanın, masum olmanın gücüyle yapıyorsun bunu.
Uçakta yazıyorum bu yazıyı. Bir sabah uçuşunda… Alarmı daha uygar bir saate kurmama rağmen bir saat öncesinden dikiliverdim bu sabah ayağa. Sınır kapılarına dair bir gerginlik vardı içimde. Lefkoşa’nın güney tarafından Ercan havaalanına gitmek için açık olan bir kapıdan geçebilirdim tabii ama yine de tedirgin ediciydi yeni önlemler ve bazılarının geçici olarak kapatılması kararı.
Son günlerin moral bozucu gelişmelerine rağmen Ara Bölge’de sabah serininde yürürken içimden bir yaşama sevinci geçti birden. Yeşeren doğaya, kuşlara takıldı gözüm. Venedik surları üzerinde pembemsi bulutlar vardı. Bir ağacın nasıl da yaşama arzusuyla boy attığını, o anda bavulunu çekiştirerek yolda yürümekte olan kendimi düşündüm. Bu mekândan sayısız kere, sayısız değişik ruh haliyle geçmiş olan kendimi. Bir Kıbrıslı olma psikolojisini.
Adanın bir yarısından öteki yarısına üç uçak değiştirerek gidebildiğim günler aklıma geldi ve içim ürperdi. Bunu hemen şu an Ara Bölge’de rahat yürüyor olabilmemin sevincine tercüme ediverdim. Ya tekrar kapatılırsa korkusu şöyle bir geçip gidiverdi zihnimden. Bu düşünceleri kovup kalbimin çiçeklerini yeniden açtırdım.
Ruh halim hep böyle ışıklı olamıyor kuşkusuz. İçimin karanlık köşelerine çekilip geçmişin hayaletleri, suçluluk duygularına eşlik eden mağduriyet hatıralarıyla boğuştuğum çok olmuştur. Hem de ne çok! Ama erkenden çıkmışımdır o karanlıktan. Thanatos galip gelemez. Asla!
Kendimi bir Kıbrıs Sorunu gibi duyumsadığım zamanları anımsıyorum. Bölünmeyi kendi bedenimde hissettiğim o günleri. Savaş ve çatışmaya dair travmaların hayatımı işgal edip politik gündemlerin kişisel olanı fena halde etkilediği günleri.
Geçiş kapılarının açılıp coğrafyanın bir ölçüde normalleşmesi bir miktar yardımcı oldu bu ruh halinden uzaklaşmama. Adına geçici dense de saçma görünen bir bahaneyle bazı kapıların kapatılması son derece moral bozucu bu yüzden.
Bugün bu gelişmeyi protesto eden grubun içinde olmalıydım ama gökyüzünde uçuyorum şu anda. Kapıların kapatılması ne demek. Yeni kapılar açılmalı, daha fazla kucaklaşmalı ada. Virüs değil sevgi bulaştırmak için.
************
Yazıya müdavimi olduğum Mephisto Kitabevi kafesinde devam ediyorum. Sınırdaki eylemin fotoğrafları muhteşem! Tüm kalbimle oradaydım ben de… Döndüğüm zaman büyük olasılıkla kapalı olacak Lokmacı Kapısı. Ne saçma bir durum. Lefkoşa’dan Limasol’a gidiş neden yasaklanmıyor mesela. Adanın bütününü, üzerindeki insanlarla bütününü kucaklamayanlar için bu hassasiyeti anlamak zor. İnatla devam etmeli direnişe… Kapılardan virüs değil sevgi bulaşır!