1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kapital-ataerki buluşması: 14 Şubat ‘Sevgililer Günü’
Kapital-ataerki buluşması: 14 Şubat ‘Sevgililer Günü’

Kapital-ataerki buluşması: 14 Şubat ‘Sevgililer Günü’

Kapital-ataerki buluşması: 14 Şubat ‘Sevgililer Günü’

A+A-

Feminist Atölye
[email protected]

 

Toplumsal cinsiyet rollerinin yarattığı eşitsizliklerin cinsiyetçiliği temelden beslediği aşikar. Gündelik yaşam pratiğimiz içerisinde somut şekilde karşımıza çıkan bu eşitsizlikler, söz ve deyişlerle de soyut hale bürünerek bizlerin kimi algı ve davranışlarımızı etkiler hale dönüşebilmekte. Çok eski bir iktidar biçimi olan ataerki yüzyıllar içerisinde kendisini diğer birçok eril,yayılmacı ve ötekileştirici ideolojiyle de harmanlayarak yeni halleriyle karşımıza çıkmakta.Örneğin, milliyetçilik denen ideolojinin kadın bedeni üzerindeki saldırgan, aşağılayıcı ve fetihçi zihniyetiyle tezahür etmesine karşılık, kapitalizm adı verilen yayılmacı, ayrımcı ve sermaye sahiplerinin tüketim şekillerini domine etme isteklerine yine bizim özel ve toplumsal alanda yaşam pratiklerimizi belirleme çabasıyla kendi iktidarlarını koruma çabasında. Özellikle lüks tüketime giren moda, takı ve araba gibi maddi koşullara bağlı olarak bireyin talep etmesini sağlayarak, kapitalist ekonomide arza dönüştüren bu mantık bizlerin neyi, ne kadar tüketeceğimize, modaya uygun olanın ne olup olmadığına, ‘onda var bende yok’ diyerek bir başkasının ‘zayıf’ olarak algılanmasına ve kendince arzuladığı üstün olma, zenginlik gibi bencilce bir tüketim ahvali içerisinde kendisine denk görmediğini aşağılamasına neden olan bu zihniyet, birçok eşitsizliğe de yol açmakta.

Bu eşitsizlik en fazla dile getirilen şekliyle sınıf farklılıklarına dönüşürken, sınıfsal ayrımların kemikleşmesine de neden olmakta. Lakin bu eşitsizlikler sadece sınıf farklarını mı ortaya çıkarmakta? Yukarıda da belirttiğimiz gibi ataerki denilen bu sinsi iktidar biçimi kendisini başka saldırgan ideolojilere angaje ederek yayılmayı sürdürüyor. Bu ideolojiler arasında kadınları ikincil konumda gören, kendi eril iktidarının sarsılmaması için toplumsal cinsiyet rollerini besleyen, gerek tüketim gerekse aşk hallerine bürünerek kendisini yeniden üreten bir iktidar biçimi olan ataerkinin tüketim-aşk zincirini kurduğu halka kapitalizm oluyor. Bunun en somut haliyle hissedildiği günlerden biri olan ‘14 şubat sevgililer günü’, bir yandan sevgi ve aşk adı altında bireyleri tüketime yönlendirirken, diğer bir yandansa özel alanlarımız içerisindeki eşitsizlik ve yaşanıyorsa şayet şiddeti (psikolojik, ekonomik, cinsel veya fiziksel şiddeti) hediyelerle ört bas ederek hasır altına itmemiz bekleniyor. Biz kadınların ilişki içerisinde toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklı olarak yaşanan eşitsizlik, baskı veya şiddete varan olayları görmezden gelmemiz ve çevremize bunu ‘mutluyuz biz’ şeklinde lanse ederek özel alanın politikleşmesinin de önüne geçmeye çalışan bir hale gelebiliyor. Bu anlamda, biz feministler için 14 Şubat sevgililer veya aşklar günü olmaktan çok, tüketime dayalı olarak kadınların susturulmaya çalışıldığı, şiddetin görmezden gelindiği gün olarak algılıyoruz. Önemli olan diğer bir noktaysa, yıl 364 gün kocası, sevgilisi, abisi veya patronu tarafından hor görülen, alay mevzu haline getirilen, takdir edilmeyen ve kadının emeğinin aşağılandığı bir durumda senede 1 gün bir küpe veya bir gül sizlere de sahte gelmiyor mu? Örnek vermek gerekirse, komşunuz Nalan ablanın tüm yıl boyunca tek başına ev işlerine boğulması, kocasının aşağılayıcı konuşmaları ve her alkol aldığında kendini bilmez hallerinin neden olduğu kavgalardan sonra sevgililer gününde Nalan ablaya bir saksı çiçekle gelmesi sahte değil midir? Veya üniversiteden arkadaşınız Asuman’ın tüm yıl boyunca sevgilisi Necdet’in kıskançlık krizlerinden ötürü evden çıkmayarak sosyal hayattan koptuğunu, arkadaşınızla sohbet etmeye çalıştığınız zaman ‘bilir kişi’ Necdet’in hepinizden fazla konuştuğunu ve Asuman’ın tüm arkadaşlarına lakaplar takarak aşağıladığını biliyorsanız, Necdet’in Asuman’a aldığı gül sevgi midir yoksa ‘benim kontrol alanımda kaldığın için ödül verdim sana’ mantığı mıdır?

Aşk eski yüzyıllardan bu yana insan ruhunun en özel ve tatlı duygularından biri olduğu halde, aşkın eşit yaşanabildiği, cinselliğin devletin nüfus politikaları veya erkeklerin tekelinde olmadığı, baskı ve kıskançlığı araçsallaştırarak kadınların zapturap altında tutulmaya çalışılmadığı aşkları kim istemez ki?
Aşkı sahteleştirerek eşitsizliğe çevirmeye çalışan, kapital için tüketimi teşvik eden, yaşanan şiddeti ört bas etmeye çalışan, flört şiddetini gözmezden gelen, şiddeti hediye ile normalleştirmeye çalışan, özel alanımızı kapalı sandıklara kapatıp kilitleyen ‘14 Şubat Sevgililer gününü’ bizim ne politikamız ne de ruhlarımız istemiyor.

Özgür ve Eşit Aşklara!
Sevgililer Gününe İnat, Şiddetsiz Sevgilere...

Bu haber toplam 2665 defa okunmuştur
Gaile 305. Sayısı

Gaile 305. Sayısı