KAPTAN
Kamuda görevli bir arkadaşla konuşuyoruz, geçenlerde…
Hiç dinmiyor şikayeti…
O kadar ‘mutsuz’ ki...
- “İstifa et!”, dedim en sonunda...
- “İş var mı özelde” diye sordu.
- “Evet, özelde, iyi insan kaynağına her zaman ihtiyaç var dedim…”
- Ama, dedi...
Evet “ama” deyince anladım zaten gerisini…
“Buradaki şartlar var mı?”
***
Bir süre sonra sıraladı…
- Çocuğum…
- Bakıcım…
- Borçlarım...
- Mümkün değil, özeldeki maaşlar ve çalışma saatleriyle çalışamam!..
***
Mümkün !..
İdeal değil ama mümkün...
Çünkü çalışıyoruz…
Çoluklu çocuklu…
Borçlu harçlı…
Çalışıyoruz…
***
İçerlediğim şu.
Her tercihin bir de ‘bedeli’ vardır…
İnsan ‘mutlu’ değilse ya mücadele eder şartlarını değiştirmek için ya da olmuyorsa, bırakır, gider.
Eğer “maaşı-rahatlığı-güvencesi” bir “tercih”se, mutsuzluğa rağmen bir tercihse üstelik...
Bu “psikoloji” de bedeldir galiba…
Ve hayat tercihlerinizdir.
Ama sanki “başka hayat yokmuş” gibi davranmak, özel sektördeki emek yoğunluklu mücadeleyi böylesine “dışlamak” ya da “insani koşullar” adına salt kamuyu içselleştirmek nereye götürür ki bizi…
Daha çok ‘partizanlık’, daha az ‘üretim’ ve topluma yansıyan bir ‘mutsuzluk’tur bunun sonu…
***
‘Özel’de çalışanlar ‘insan’ değil gibi davranılıyor, kimi zaman…
Tatil istemezler…
‘Ödenek’ beklemezler…
‘Saatleri’ olmaz…
‘Özel zevkleri’ sorulmaz…
Ve bu düzene niçin ‘isyan’ ettiklerinin hesabı pek de tutulmaz...
***
Öyle ya, kırk seneden sonra “Göç Yasası” olmasaydı, kimseler farkına varmayacaktı bir başka kavganın…
- “Bu maaşla yaşanmaz” deniyor ya şimdi sıklıkla ve haklı olarak…
40 senedir böyle yaşayanlar ne demeli?
Empati yapmalıyız ve bilmeliyiz ki ‘gemisini kurtaran’ da kaptan olmuyor şimdi...