Kaptan Terk ederse...
Amatör denizcilikte kaptanlık lisansı almak için gerek pratik gerekse teorik derslerde ve özellikle YDÜ Denizcilik Fakültesinde gördüğümüz hızlandırılmış derslerde aklıma kazınan en önemli konuların başında; kumanda ettiğiniz teknenin içerisinde yer alan insanlar üzerindeki sorumluluğunuzdur. Maximum 25 metre uzunlukta bir tekneyi sevk ve idare etme hakkı olan böylesi bir amatör Kaptan’ın; teknesine, gerek tayfa (yardımcı) gerekse misafir olarak aldığı kişilerin başta yaşamsal sorumluluğunu da üstlemiş olur.
Bundandır ki; bir teknenin batması, kazaya uğraması ya da teknede seyahat eden birisinin ölmesi-hastalanması gibi çeşitli durumlarda da ilk sorgulanan teknenin Kaptanıdır. Mesleki profesyonel gemilerin kaptanları da, gemilerini A noktasından B noktasına götürürken bunu en sağlıklı şekilde yapması gerektiğine ilaveten, gemi içerisinde bunu profesyonelce yapan 2. Kaptandan tüm Sorumlu konumundaki kişilerin ve tayfaların yaşamsal haklarının da sorumluluğunu taşımaktadır.
Çoğu kişinin bilgisinde olan bir söz var: “Kaptan, gemiyi en son terk eder...”
Yüzyıllardır söylenen bu deyiş’in ana fikri işte söz konusu olan “en üst sorumlu”nun kastıdır. Bu durumda her kaptan; sorumlu olduğu gemi tayfası arasında çıkan isyanı en ağır şekilde cezalandırma hakkı varken, kendisinin de gemisini terk edip tayfasını yüzüstü bıraktığı durumlarda cezası “idam”dı. Bugünün şartlarında ise en ağır suçlardan sayılmakta ve buna göre yargılanmaktadır...yakın geçmişte İtalya kıyılarında karaya oturup alabora olan Cruise gemisinin kaptanının durumu gibi.
Kaptanlık misyonu sadece denizcilik dünyası ile alakalı değildir. Bir uçak kaptanı da aynı sorumlulukları taşır. Tek bir farkı var denizcilikten; gemiyi terk eder gibi uçağını havadayken terk edemez! Fakat taşıdığı yaşamları sağ salim A noktasından B noktasına sağlıklı bir şekilde götürme sorumluluğunu taşır.
Bir futbol takımının kaptanı da takım arkadaşlarını oyunda disiplinli, çalışır ve kolektif yardımlaşma amaçlarının sorumluluğunu taşırken, bir yandan da takımını galip getirmek için uğraşır. Örneğin saha içerisinde futbolcular arasında çıkacak herhangi bir tartışmanın arasına ilk girenler; takımların kaptanları olur. Ama maç içeririsinde kavgayı bir takım kaptanı başlatırsa ne olur? İmam ile Cemaat misali olur.
Mesleki açıdan da bir üst düzey sorumlusu kendi personelinin iş ve sağlık sorumluluğunu da taşır. Tıpkı bir kaptan gibi. Yapılan mesleğin doğru seyri, bunu yaparken birlikte çalıştığı personelin insan hakları, sağlıklı iletişim ve ekip çalışmasının ve sorumluluğunun ortak paylaşımı; liderin kaçınılmaz sorumluluğudur. İşte bu noktada bir lider (kaptan); işi bırakması/bıraktırılması noktasında bir gemiye benzeyen iş yerinin devamlılığı ardından gelen yardımcı sorumlulara kalır. Hem bu sorumluların hem de gemiden yaşam hakkı, iş-aş hakkı kazanan kendilerine bağlı personelin sorumluluğu bilinciyle, böylesi bir fırtınanın atlatılmasında önemli bir görev üstlenmelidir. Şayet onlar da bu gemiyi-iş yerini sahipsiz bırakırsa, bunu kısa süre olsa da hayatta tutmanın sorumluluğunu personel üstlenir. Çünkü ekmek paralarını bu gemiden kazanmaktadırlar. Ama hiçbir zaman terkedilmişlik duygusunu ve kırgınlığını da unutmazlar.
Denize dönersek...
Kaptan ve yardımcıları tekneyi terk edip tüm tayfayı başı boş bırakırsa, bu “hainliği” unutmadan tayfaların yapacağı tek şey; gemiyi sağ salim bir koy’a ya da liman’a çekmektir.
İşte “hayat” denilen şey böyledir. Bu anlattıklarım; bir aile kurumundan tutunuz da, iş sektörünün her alanına, sosyal-kültürel her birliktelikte, siyasal partilerde ve hatta özgürlük savaşçısı CHE’nin mücadelesinde de olandır.
Terk edilmişlik duygusu ise; insana verilebilecek en büyük cezadır.