Karabasanı aşmak
Cumhurbaşkanlığı seçim süreci ile başlayan müdahale ve gerileme dönemi, UBP Kurultayı ve ardından hükümet oluşumu ile devam etti. Kıbrıs Türk halkının toplumsal iradesini yansıtmayan bir Cumhurbaşkanından sonra bir de hükümet kuruldu.
Kıbrıs’ın kuzeyindeki kendi kendini yönetme iddiası üzerine kurulu siyaset anlayışına karşı Ankara’dan yapılan büyük darbe toplumun üzerine bir karabasan gibi çökmüş durumda. Kıbrıslı Türklerin adadaki tarihsel varoluş mücadelesi bağlamında, ‘vardık, varız, varolacağız’ şiarına karşı, ‘biz karar vereceğiz, bizim adamlarımız da yapacak’ görüşü ile dünden bugüne tarihsel rollerine bir yenisini katmış durumdalar.
Son yaşadıklarımız Ankara hükümetlerinin Kıbrıslı Türklerin siyasi iradesine ilk acımasız müdahalesi değil elbette. 1973 yılında yapılan Cumhurbaşkanı Muavinliği seçimlerine CTP’nin adayı olarak katılan Ahmet Mithat Berberoğlu’nun tehditle adaylıktan çektirilmesi de ilk değildi. 1950’lerden itibaren, Kıbrıslı Türk sendikacıların adadan sürgün edilmesi, öldürülmesi hiç unutulmamalıdır.
Adanın tek egemenlikli bir ortaklık düzeni içerisinde yönetilmesi yönünde kavga veren, toplumların kardeşliğine inanarak hareket eden, ezilen sınıfların sözcülüğünü yapan hemen herkes ötekileştirildi, dışlandı yok edildi ya da edilmeye çalışıldı. Kıbrıslı Türk toplumu tüm bu tarihsel arka plana rağmen kendi kaderini, adada ortaklık değerleri üzerinden şekillendirdi.
Soğuk savaşın sona ermesinin ardından hakim küreselleşme ve entegrasyon süreçlerinin Kıbrıslı Türk toplumunun lehine yeni ilişkiler ve siyaset anlayışı geliştireceği iddiaları havalarda uçuştu. En küçük bir kuşku ve karşı duruşun dışlandığı hakim atmosferde ‘hepimiz’ dönemin etkisi altında kaldık. Reel siyaset açısından anlaşılır olmakla birlikte, dönüştürücü siyasetin sınırlarını belirlemeye çalışan bu güç odakları göz ardı edildiği, uluslararası ve siyasi süreçler yeterince analiz edilmediği için ciddi anlamda zaman yitirildi.
Oysa ki, güç odakları için Kıbrıs, Kıbrıslı Türkler veya Kıbrıs sorununun siyasi bir enstrüman olduğu tarihsel bir gerçeklikti. Bu temel saptama bugün, siyasetin yeniden şekillendirilmesinde oldukça önemli bir olgudur, diye de düşünmekteyim.
Dün dünde kalmaz. Kalırsa, siyaset bir tekerrüre dönüşür. Toplumsal gelişme asla olmaz.
Zaman kaybı yaşamadan, halkımızın daha iyi noktalara haysiyetli bir şekilde varması bugün de varlık mücadelesinin en temel konusudur.
***
7 Aralık tarihinde ‘Bu Memleket Bizim Platformu’nun yeniden kurulmuş olması oldukça önemlidir. Bahsettiğim karabasanın panzehiri, Platform olabilir. Başka demokratik alanlar da yaratılarak bu yurtsever cephe genişletilebilir. Dört maddelik ilkeler dizisi, oldukça önemlidir. Her bir Kıbrıslı Türkün, kendi geleceğini bulabileceği, özgürce kurabileceği ilkeler manzumesidir bu dört madde. Son günlerdeki en önemli gelişme olarak değerlendirilebilecek bu adımın süratle hayata dokunacak çalışmaya başlaması önemli ve acildir diye düşünmekteyim.
Bu çerçevede Platformun dört maddesini sizlerle paylaşıyorum:
- Kıbrıs Türk toplumunun uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan kazanılmış haklarına sahip çıkarak, nereden gelirse gelsin siyasal iradesine yapılan müdahaleleri reddeder, Kıbrıs Türk toplumunun iradesinin özgürce kullanılması hedefi için mücadele ederiz.
- Kıbrıs’ta Temel İnsan Hakları ve kültürel haklara saygı duyarak, bilimsel, rasyonel akla dayalı, demokratik, laik bir toplum yapısı hedefi ile Kıbrıs Türk toplumunun kültürel değerlerinin kimliğinin ve varlığının korunması için mücadele ederiz.
- Kıbrıs’ın bölünmesine ve bir parçasının veya tümünün başka ülkelerle birleşmesini reddeder, Birleşmiş Milletler gözetiminde devam eden görüşmelerde tarafların karşılıklı olarak üzerinde uzlaştığı parametreler çerçevesinde bağımsız, birleşik, federal Kıbrıs çözümüne ulaşmak için mücadele ederiz.
- Kendi kendini yönetme ve kendi ayakları üzerinde durma hedefine dönük olarak, her türlü ekonomik bağımlılık yaratacak düzenlemeye karşı çıkar, karşılıklı saygıya dayalı ilişkiler çerçevesinde üretimin esas alındığı bir ekonomi yapı için mücadele ederiz.