KARAMSARLIK VİRÜSÜ
Umudu elden bırakmamak, ne olursa olsun yenik düşmemek olmuştur yıllardır önümü aydınlatan. Hayata duyulan bir inançla ilgili bu. Uzayıp giden krizler, kötü deneyimlerin içe saldığı gerginlik ve korku bile kırmamıştır bunu. Neden böyleyim bilmiyorum ama hayatın sürprizlerine, kendini iyileştirme dinamiğine inandım hep. Yaşanan en korkunç haller bile yıldırmadı beni. Bu günlerde bunun kırılma noktasındayım ama direniyorum yine de inatla. Son derece kötümser bir tablo var, farkındayım bunun. Kötü haberler almadan geçmiyor gün. Zamansız ölümlerin ardı akası kesilmiyor. Dünyanın neşesi fena halde kaçmış durumda. Mutlu olmanın ayıp sayılacağı zamanlar bunlar.
Bu dönem de geçecektir diye düşünmek tek teselli. Birkaç yıl önce gelecekle ilgili öngörüm çok farklıydı. Tıptaki, bilimdeki ilerlemenin pek çok hastalığa çözüm getireceği, insan ömrünün uzayacağı, yaşam kalitesinin artacağı hayali içindeydim. Her şey iyiye gider, yaşam kendini iyileştiren bir organizmadır… Buydu işte kafamdaki teori. Şimdilerde ise sadece büyük bir kırılganlık hali gördüğüm.
Tarihteki böylesi zor dönemleri düşünüyorum arada, ikinci dünya savaş yıllarını ve sonrasını. Faşizm altında yaşananları, soğuk savaş dönemi kabuslarını, askeri darbeler ve zulmü düşünüyorum. Sayısız karanlık dönem yaşanmış ama sonrasında ışımış yine dünya. Ne yaşanırsa yaşansın mevsim dönmüş, değişim gelmiş, umutlar boy vermiş arada.
Her dönemin tesellisini sanat vermiş bana kalırsa. Tek mutlu olduğum yer sanatsal etkinlikler sanki son sıralar. Güzel bir konser izlemek, bir sergi gezmekten daha keyiflisi yok. Bütün bunlar ölüme, yıkıma direnme alanları aslında.
Dünya bir cenaze evi gibi ama bu evde hayatın ve sevdiklerimizle geçirdiğimiz anların kıymeti de artıyor bir yandan. Nekahet dönemi iştahı içinde insanlık. Hayatın elimizden kayıp gidiyor oluşu ona daha sıkı sarılmayı getiriyor.
Kişisel hayatlarımızda kötü dönemler yaşamışızdır hepimiz. Yaşarken içinde boğulduğumuz, bir ışık, bir çıkış yolu göremediğimiz kaç dönemi geride bıraktık; düşünün bunu.
Yaşanan her dönemin bir gün muhasebesi yapıldığında, en çok da pişmanlıklar ve keşkeler acıtacak içimizi. O yüzden her anın ağırlığını hissedip değerini vermeye çalışmak en iyisi. Gerçek ne kadar acıtıcı olursa olsun insanın kendini kandırdığı bir hayal aleminde yaşamaktan iyidir onu saptıyor olmak. Hayaller gerçeğin üzerinde yükselince ulaşılır olabilir ancak.
Böylesi bir dönemde psikolojik anlamda iyi olmanın ayıp bile sayılacağını düşünüyorum. Ancak duyarsız ve bencil olmakla gelebilir bu dönemde iyilik.
İyi değiliz ve bunda hiçbir sorun yok. Tam dersine sağlıklı ve doğru olan iyi olmamak belki de bu dönemde. İyi değiliz ama bir yenilgi demek değil bu. İyi olmadığımızın ayırdındayız ve bir sorunun ayırdında olmak onu yarı yarıya çözmek demektir aslında. En büyük sorun çözümsüzlük girdabında boğulmak, dertlerin içinde kaybolmaktır.
Bu böyle bir dönem; önce kabul edelim bunu. Böyle gelmiş olan böyle gitmez ama. Hayat değişim ve dönüşüm demektir öncelikle. Karanlığı aydınlık izler, doğanın kuralıdır bu.
En vahim mesele; yenik düşmek, kendini kaybetmek, çıkış yolları aramaktan vaz geçmektir. Bu karamsarlığa kapılmamız için ortam çok uygun ne yazık ki. Kolektif depresyon hali bir başka salgın aslında. Kendinizi ne kadar iyi tutmaya çalışırsanız çalışın karamsarlık virüsü gelip bulaşıyor size.
Belki de aydınlığın değerini daha iyi anlamak için gerekli bu karanlık. Karanlıktan alnının akıyla çıkanların ödülü olacak eşikteki güzel günler.
İyi değilim ve bir sorun yok bunda. Zifiri karanlıkta ayağım takıldı, hatta düştüm defalarca. Sonra ayağa kalktım ama. Bir kibrit, bir mum yaktım ve devam ettim hep yoluma. Her birimiz bir mum yaksak ışıl ışıl olur dünya. Başarabiliriz, bu zor zamanları geçebiliriz bir biçimde. Yeter ki inanalım, yaratıcı zekâ ve iyiliğin gücünü kuşanalım. Bu karamsarlık virüsünü yok etmek önemli öncelikle. El ele tutuşabilir, birbirimize destek olabiliriz bu zifiri karanlıkta. Birbirimizi ezerek, birbirimizin üstüne basarak yükseleceğimizi ima edenlere inat; yapabiliriz bunu.