Karanlıktan Çıkış Kapısı
Yaz mobilitesinin son duraklarındayım. Dönüş yoluna az kaldı. Her yaz bir okuldur aynı zamanda. Yeni keşiflerle dönerim hep eve. Heyecanların sonradan yasa dönüşmesi gibi bir motif var hayatta. Kendi hayatımda, başka hayatlarda gözlemlediğim bir şey bu. Çok yükselmişsen daha da kötü düşüyorsun. Bunun ön bilgisi heyecanı doludizgin yaşamanın önüne taş koyuyor. Düşüşleri ne kadar sık deneyimlemişsen o kadar cesaretsiz kılıyor bu seni. Yaşlılık ruhu bununla ilgili. Kimileri ise içlerindeki çocuğun taşkınlıklarına gem vuramayanlardan. Şairler bu familyadan. Ya da sanatçılar diyelim genelde. Akira Kurosawa’nın 70. doğum gününde Bergman’a yazdığı mektup etkilemişti beni. Şöyle diyordu: “Bir insan önce bir bebek olarak doğuyor, ardından ergen oluyor, gençliğe yol alıyor; hayatın zirvesine, hayatı sonlanmadan tekrar bebeğe dönüşüyor sonra. Bu bana göre hayatın en ideal yanı.
Bir insanın en saf eserlerini, kısıtlama olmadan yarattığı dönemin ikinci ergenlik dönemi olduğu konusundaki görüşüme katılırsın sanırım. 77 yaşındayım ve en önemli yapıtlarımı yeni vermeye başladığımı düşünüyorum”.
Yaşlılık geçmişte önünde saygı duruşuna geçtiğimiz bir dönemdi. Yaşlıların deneyim ve bilgisi pırlanta değerindeydi. Şimdilerde kurtulunması gereken baş belaları, alaya alınacak kişiler olarak görünüyor yaşlılar. Bilgi ve deneyim için bir tuşa dokunmak yeterli. Teknolojiye karşı yabancılık içindeki yaşlılar işe yaramaz yaratıklar sınıfında. Acı ama gerçek böyle ne yazık ki. Ekran karşısında böyle daha çok da. Parmaklar çalıştığı zaman yani. Yüz yüze anlarda, kriz çözme durumlarında, acil bir bilgelik ihtiyacı hasıl olduğunda gençlere iktidar kurabilecekleri tek alan bedenleri, fiziksel enerjileri, güzellik ve yakışıklılıkları kalıyor. Gelenekseli kırmış, daha çatlak yaşlılara açabilecekleri küçük bir alan var belki.
Kendini dünyanın hâkimi sananlar önceki kuşakların bilgeliği ve emeğinin üzerinde ayakta duruyorlar aslında. Geçmişin taşıdığı direngen yapılar, yanlışlığı bariz paradigmalar da önceki kuşaklara ait ama. Yaş dilimleri arasında antagonizm yerine iş birliği olduğunda daha parlak sonuçlara gidilebiliyor. Gençlik muhteşem bir zaman dilimi ama bir çiğlik de taşıyabiliyor kimi zaman; yaşlılığın ise yanlışta direnen bir inadı, olgunlaştım sanırken vardığı bir çürüme hali de mümkün tabii.
Bazı insanlar yaşsızdır aslında. Yaş konusu kimliklerinin asgari önemdeki bir parçasıdır. Tıpkı beden konusunda kuir bir felsefeye sahip olmak gibi. Yaş ve beden de oldukça ilişkilidir zaten. Heteronormatif olana karşı çıkan kuir felsefe gibi yaşla ilgili norma da karşı durmak mümkün.
Yaş ve yas arasında bir çengel farkı var Türkçe ’de. Yaşlılık bir yas çağı gibi de algılanıyor. Ölüme yakın durulduğu algısı en çok da bunu körükleyen. Ölüm sıradakini almıyor tabii. Bir de bazı yaşamaklar yaşamak değil zaten.
Dünya bütün çeşitlilikleri içinde bir anlam taşıyor. Yas tutarken kaçırdığımız çok zaman dilimi var hayatta.
Pandemi sonrası artçı sarsıntıları sürüyor hala. Pek çok insan özgürlüğünü güvenlik uğruna heba etmiş durumda. Bedensel, ekonomik, duygusal güvenlik ihtiyacı her türlü özgürlük yöneliminin önüne geçmiş durumda. Yaşlıların özgürlüğe dair hatıraları var en azından… Özgürlük bir gençlik, güvenlik ise bir yaşlılık işaretiyse, yaşlanmış bir hayat felsefesinin egemenliği altındayız.
Yaşanan, yaşanmakta olan ve yaşanacak felaketler az buz değil. Hayata kırılmamız, küsüp köşemize çekilmemiz için çok neden var. Diğer yanda ise hala mutluluk potansiyelleri mevcut.
Bunları acılar içindeki kalbimle yazıyorum. Alevler içindeki dünyanın farkındayım elbette. Bazı çatlaklardan sızan ışığı da görüyorum ama. Bir distopya içinde direniş ve dönüşüm umudu da bulunur her zaman. Direneceğiz. Geçmiş yenilgiler kadar zaferler tarihi de aynı zamanda. Karanlıkta el yordamıyla birbirimizi bulup ışığa doğru yürüyeceğiz. Çocuklar tüm masumiyetleriyle bize bakıyorlar çünkü.