“Karantina, kütüphanemizde okunmayı bekleyen kitapları değerlendirmek için bir fırsat değilse, nedir?”
Karantina okumaları 1: (Derya Ulubatlı)
Kitabı seven insan için, okumaya her daim zaman vardır. Sabah işe veya okula gitmeden önce, günün akışı içinde kısa kesitler yaratarak, birini beklerken, birine gidecekken, gece uykusuz kalarak veya bir şekilde başka şeylerden vazgeçip zaman yaratarak...
“Okumaya zaman yok” diye yakınmaz okur, okumak için zaman yaratır. Hatta bir çoğumuzun hayatının değişmez bir parçası haline gelir okumak. Hayatlarımıza dışardan dahil olan bir şey değil de, bizzat yaşamaya içkin bir çaba/faaliyete dönüşür okumak.
Ve yine de hiçbir zaman yeterli zaman yoktur hazırladığımız listelerdeki kitapları okumak, kütüphanelerimizde biriktirdiğimiz kitapları bitirmek için. “Keşke hayat dursa, dünya frene bassa ve bu kitapları öyle doya doya okusam” demişliğimiz vardır bir çoğumuzun. Bu dileği dilerken kaçımız gerçekleşebileceğine inanıyordu ki? ,
Kaygı, endişe, korku ve belirsizlik bir yana, tam da şimdi bu dileğin gerçekleşebileceği zamanlarda yaşıyoruz işte. Dünya frene basmış, hayat durmuş ve kütüphanelerimizdeki, raflarımızdaki kitaplar şehvetli bir şekilde bizlere göz kırpmakta.
Karantina günlerinde hayata tutunabilmenin, yapılan ekmeklerin sosyal medyada paylaşılması dışında da yolları olduğunu düşünüyoruz. Boş zamanın egemenliğindeki bu günlerde, kitaba ve okumaya sarılmak da bunlardan biri.
Bu dosyayı hazırlarken hem karantina günlerinde okumanın değerini yeniden düşünebilmeyi; hem de farklı farklı kişilerin elinin altında bulundurduğu kitapları Yenidüzen okuyucusu ile buluşturmayı hedefledik.
Okumak da paylaşmak da; okuyarak ve paylaşarak çoğalmak da bizlerin zenginliği. Bu endişeli zamanlarda bir nebze olsun iç dinginliğimiz için bu zenginliği daha da çoğaltmak istedik.
Bir seri olarak yayınlanacak “Karantina Okumaları”nda ilk söz sanat tarihçisi Derya Ulubatlı’nın.
Derya Ulubatlı (Sanat tarihçisi)
İçinden geçtiğimiz bu garip günlerde herkesin vakit geçirmek için farklı yöntemleri var. Bunlardan bir tanesi de okumak tabii ki. İzlenen dizilerin, filmlerin, yapılan görüntülü sohbetlerin, pişirilen ekmeklerin haddi hesabı yok, ama bunun yanında bahçede ya da balkonda, güneşin tadını çıkarırken bir şeyler okumanın, bunu yaparken arada kafamızı kaldırıp etrafı seyretmenin verdiği tat da apayrı.
Akışta İnternet Çağında Sanat - Boris Groys
Karantina sürecinde bol bol bir şeyler okudum, okuyorum. Açık konuşmak gerekirse benim karıştırdığım/okuduğum kitapların çoğu sanat üzerine oldu. Doktora sürecinin bir cilvesi olsa gerek! Bunlardan bir tanesi Boris Groys’un Akışta İnternet Çağında Sanat kitabı. Günümüz dünyasının, internetin yaygın kullanımıyla geldiği nokta ve bunun sanata yansımaları üzerine yazan Groys, aslında hepimizin gözünün önünde cereyan eden bir süreci kaleme almış. Herkesin kendi reklamını yapabildiği bir web sayfasına sahip olduğu, her şeyin sanat, herkesin sanatçı olarak kabul görebileceği bir sürece girdiğimizi söyleyen Groys, sınırların bulanıklaştığı bir süreçten bahsetmekte. Yazar bu hızlı akışta hiçbir şeyin kalıcı olmadığından söz ederken sadece sanata değil, politikaya, medya ve iletişim ağlarına da değinir.
Sanatı Eleştirmek: Günceli Anlamak - Terry Barrett
Karantina sürecimin başında merakla okuduğum sanat temalı bir diğer kitap Terry Barrett’in Sanatı Eleştirmek: Günceli Anlamak kitabı. Diğerlerine göre biraz daha teknik sayılabilecek bu kitap bir sanat eleştirisinin nasıl yapılması gerektiği, sanat yapıtını okurken hangi yolların izlenebileceğiyle ilgili ipuçları verir. Barrett’in kitabı sadece boya, tuval, kompozisyon gibi alışıldık öğelerle değerlendirilen bir sanat anlayışından kuram bağlantılı eleştiriye geçiş yapar. Yazar günümüz sanatını etkileyen Feminizm, Psikanaliz, Queer Kuram, Kolonyalizm, Postkolonyalizm gibi kavramlar üzerinde durarak bunların farklı sanat formlarına nasıl uygulandığı üzerine örnekler verir. Bu bağlamda Barrett’in metni, bir galeri/müze gezisi esnasında gördüğü işleri yorumlamak isteyen herhangi bir sanat izleyicisi için de temel bir okuma niteliğindedir.
Sesin Beşeri Tarihi - David Hendy
Kitaplardan bir diğeri uzun zamandır okuduğum en keyifli kitap. David Hendy’nin Türkçeye Sesin Beşeri Tarihi olarak çevrilmiş Noise kitabı. İlkçağlardan günümüze sesin farklı kullanımları, gürültünün ve sesin ne gibi anlamlar barındırdığını oldukça ilgi çekici örneklerle anlatan 300 küsur sayfalık kitap, bir çırpıda bitebilecek akıcılıkta. Şaman ayinlerindeki ses kullanımından Ortaçağ kentlerinde kilise çanlarının nasıl ayrı bir lokal dil sayıldığına, 18. yüzyıl İngiltere’sinde sessiz kadınların asil sayılmasından, Sanayi Devrimi ile oluşan gürültülü kentlere birçok farklı dönem ve kültür üzerinde okumalar yapan Hendy, hem sese hem de kültüre hiç bakmadığımız bir noktadan bakmamızı sağlıyor.
Çiçek Senfonisi - Özdemir Asaf
Bunlar dışında, eskiden çok severek yaptığım ama uzun süredir, farklı yerlerde olan kafamı toparlayıp yapamadığım bir şeyi yaptım. Şiir okudum. Şiirin beni ne kadar dinlendirdiğini ve kafamı boşalttığını bir kez daha hatırlattığı için bu karantina sürecine teşekkür etmem lazım sanırım. Çok sevdiğim Özdemir Asaf’ın Çiçek Senfonisi kitabındaki şiirlerini karıştırırken, İstanbul’daki öğrencilik zamanımı, o şiirleri birlikte okuduğum insanları hatırladım. Herkesin biraz gergin, biraz bıkkın olduğu, ne kadar devam edeceğini kestiremediğimiz bu süreçte, insanın eski güzel zamanları hatırlatacak bir şeyler okuması ve o zamanların bir şekilde yeniden geleceğini düşünmesi güzel bir terapi açıkçası…
Tehlikeli Oyunlar - Oğuz Atay
Son olarak şu an okumaya devam ettiğim Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar kitabı var. Eğer benim gibi kitabevine girip bir şey almadan çıkamayanlardansanız, mutlaka kütüphanenizde ‘ben alayım, bir gün mutlaka okurum’ deyip bir türlü okuyamadığınız onlarca kitap vardır. Kitabın şimdiki gidişatına bakılırsa, belki içinde bulunduğumuz süreçte çok da iç açıcı bir kitap olmayabilir, ama ekşi sözlükte okuduğum bir yorum kitapla ilgili ‘okurken ağlamalı mı, kahkaha mı atmalı bilinemiyor’ diyor. Tam da içinde bulunduğumuz durum değil mi? Ayrıca karantina, yıllar önce alınmış ve kütüphanemizde okunmayı bekleyen kitapları değerlendirmek için bir fırsat değilse, nedir?