Karantina Okumaları -7-
Aynı zamanda özgün bir koleksiyoncu da olan Duranay'ın kitap listesine -koleksiyoncu kimliğini yansıtırcasına- 'başka dünyalara kapı açan' kitaplar hakim.
Karantina Okumaları serisinde bu kez Halil Duranay'ın seçkisine yer veriyoruz.
Halil Duranay, Kült Yayınları'nın kurucusu ve genel yayın yönetmeni, DAÜ İletişim Fakültesi'nde akademisyen ve son zamanlarda da Lefkoşa'nın köklü kitapçılarından Rüstem Kitabevi'nin kültür ve sanat danışmanlığını yapmakta.
Aynı zamanda özgün bir koleksiyoncu da olan Duranay'ın kitap listesine -koleksiyoncu kimliğini yansıtırcasına- 'başka dünyalara kapı açan' kitaplar hakim.
Duranay da içinden geçtiğimiz günleri “uzun zamandır yapmak isteyip de ötelediğim ya da rafta bekleyen onlarca işin yapılabilmesi için harika bir fırsat oldu bu karantina” diyerek değerlendirmekte.
Kimi için kitaplar zamanı anlama ve anlamlandırma, kimi için ontolojik krizler ile bütünleşme çabası, kimi için ise bir kaybolma kılavuzu, zamanın ötesine sıyrılıp yeni zamanlar ve dünyalar yaratımı çabasıdır. Halil de bu günlerde kitap okumaya biraz bu yönden yaklaşıyor:
“Böyle bir dönemde kitap okumanın aslında içinde bulunduğumuz kaygılı süreçten beni koparıp uzaklaştırdığını düşünüyorum zaten kitap her daim böyle bir işleve sahip oldu benim için, şimdiki uzamdan bağımsız başka bir dünyaya kapı açıp, bir süreliğine oralarda dolanmak hatta mümkünse kaybolmak.”
Halil Duranay
Yayıncı, koleksiyoncu
“Okumanın içinde bulunduğumuz kaygılı süreçten beni koparıp uzaklaştırdığını düşünüyorum”
“Böyle bir dönemde kitap okumanın aslında içinde bulunduğumuz kaygılı süreçten beni koparıp uzaklaştırdığını düşünüyorum zaten kitap her daim böyle bir işleve sahip oldu benim için, şimdiki uzamdan bağımsız başka bir dünyaya kapı açıp, bir süreliğine oralarda dolanmak hatta mümkünse kaybolmak.”
Karantina günlerinin tadını çıkarmak gibi işin biraz da kafayı rahatlatma tarafına odaklananlardanım. Dolayısıyla uzun zamandır yapmak isteyip de ötelediğim ya da rafta bekleyen onlarca işin yapılabilmesi için harika bir fırsat oldu bu karantina.
Yayıncılık, genel yayın yönetmenliği ve akademisyenlik işlerimden dolayı benim gündelik hayatımın ciddi bir kısmını kitaplar kaplıyor ancak on yıla vurmuş yayıncılık uğraşımda çoğu zamanda “kitap kurmaktan”, keyif için kitap okumaya çok da fırsat bulamıyorum.
Karantina sürecinde epeydir bir rafta biriktirdiğim, boşluğu bulduğum an okuyacağım dediğim kitaplarla daha çok haşır neşirim bu aralar ama yine de araya sızan, aklımı çelen başka kitaplarda yok değil.
Böyle bir dönemde kitap okumanın aslında içinde bulunduğumuz kaygılı süreçten beni koparıp uzaklaştırdığını düşünüyorum zaten kitap her daim böyle bir işleve sahip oldu benim için, şimdiki uzamdan bağımsız başka bir dünyaya kapı açıp, bir süreliğine oralarda dolanmak hatta mümkünse kaybolmak.
Şimdi de beni bu konuda yüzüstü bırakmadılar. Benim okuma alışkanlıklarım ve okuma metodlarım bazen metinlerin durumuna göre bazen de o dönemki çalışma biçimime göre başkalaşabiliyor. Çok uzun yıllardır aynı anda birden fazla kitaba başlayıp, sıkıldıkça birbirleri arasında sıçrayarak okuyorum. Yeni okumalarım ya da daha evvelki okumlarıma dönüşlerimin dışında elimin alında duran ve sürekli okuduğum yazar, şair ve kuramcılar var; onlar hep el altında durur zaten onların rafları da hep ayrıdır koltuğa ve çalışma masasına en yakın olanlar; Nietzsche, Blanchot, Artaud, İlhan Berk, Ece Ayhan, Enis Batur, Martin Mystere çizgi romanları, Conan çizgi romanları ve antika katalogları bu klansmanda.
Kapanda Üç Kaplan - Infante
Bu ara okumaya başladığım aslında uzun zamandır rafta bekleyen kitapların başında Infante’nin Kapanda Üç Kaplan kitabı geliyor, özellikle sabahları kahve içerken okuyorum. Batur’un “bir dil çılgını” olarak tanımladığı ve Joyce’a en yakın örneklerden biri olarak gördüğü Infante’nin en önemli kitabı olan roman, monologlara dayalı ve Batista öncesi Havana’nın gece yaşamına odaklanıyor. Ben çok uzun süredir bazı istisnai isimler dışında roman okuyamıyorum, hızlı sıkılıyorum, bu roman bu alışkanlığımı değiştirecek mi emin değilim ama şimdilik fena ilerlemiyor.
Bir Levantenin Beyoğlu Anıları - Giovanni Scognamillo
Benim her daim okumaktan zevk aldığım metinlerin başında anı kitapları gelir, bu süreçte elimde olan anı kitabı ise benim için çok kıymetli öğretmenlerden biri olan Giovanni Scognamillo’ya ait. Scognamillo’nun Bir Levantenin Beyoğlu Anıları aslında daha önce başladığım ama bir şekilde hep bitmeyen bir kitap oldu. Özellikle geçen yüzyılın ilk yarısına ait Pera’nın gündelik yaşamı ve sinemanın gelişimi üzerine anektodlar tadından yenmez bir kitap yapıyor bunu. Aynı zamanda da Scognamillo üstadın nasıl bir serüvenden geçtiğine de tanıklık ediyorsunuz.
İstanbul Ansiklopedisi - Reşat Ekrem Koçu
Bitirebilmem için karantianın bir yıl sürmesi gereken kitap serilerinden biri daha bu günlerde çalışma odamda dolanıyor. Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi, piyasada orijinal iki varyantı bulunan ciltlerin tabiki orijinallerine sahip olmak için bir servet yatırmak gerekiyor dolayısıyla ben dijitalleştirilmiş ve bazıları da fotokopi edilmiş kopyalarından okuyorum. Koçu’nun bu serisi çok önemlidir özellikle İstanbul gibi girift bir tarihe sahip dev bir heteretopyaya dönüşmüş labirent bir şehrin detaylarını ve kentteki devasa kültürel mirasın izlerini keşfetmek için hala en önemli kaynaklardan biri.
Septem Sermones ad Mortuos (Ölülere Yedi Vaaz) - Carl Jung
Okuma sırasında kalmış bir başka metin de, yıllar önce Kült Neşriyat için yeniden çevirmeyi düşündüğümüz sonra bir şekilde rafa kaldırdığımız Septem Sermones ad Mortuos (Ölülere Yedi Vaaz). Carl Jung’un yegane mistik metni olan ve ölümünden sonra yayınlanan Kırmızı Defterlerin bir bölümünü oluşturan bu metin Ortaçağ gnostik yazmaları formunda yazıldı ve Jung bu metinlerde İskenderiyeli Basilides ismini kullandı. 1916’da tipik Ortaçağ metin formunda basılmış görsel olarak çok hoş özel bir baskısı da vardır bu metnin ve Stephen Hoeller’ın bu metin üzerine yazdığı Bilinmeyen Jung diye hayli ilginç bir de inceleme vardır.
European Military Unifrorms: A Short History - Paul Martin
Karantina’da okumaya başladığım bir başka zevkli kitap da Paul Martin’in hazırladığı European Military Unifrorms: A Short History, özellikle 1700’ler itibariyle Avrupa’da askeri kılık kıyafetin gelişimi üzerine hazırlanmış güçlü bir çalışma, aslında bir tarih kitabından ziyade önemli bir katalog demek daha doğru olacaktır.