Karar sizin…
Cumhurbaşkanlığı seçimine 10 gün kaldı…
Hasbelkader değişik bir siyasi atmosferde seçime gidiyoruz.
Seçim yanaştıkça adayların didişmesini çıplak gözle görüyoruz ancak konular bildiğimiz klasik Cumhurbaşkanlığı seçimi konular değil.
Sağ olsun (!) pandemi her şeyi alt üst etti, ne seçimin tadı var, ne de siyasetin…
Şimdi Coronavirüs ya da daha bilinen ismiyle COVID- 19 olmasaydı, çok başka gündemlerimiz olacaktı.
Ara ara ‘klasik Cumhurbaşkanlığı gündemleri’ne ilişkin sinyaller gelse de pandemi ağır basıyor.
Mesela virüs olmasaydı neler konuşacaktık, hiç düşündünüz mü?
Kesinlikle Saray çevreleri “ha bitti ha bitecek, çözüme ramak kaldı” rüzgarını çoktan başlatacaktı.
Bu rüzgarın da etkisiyle Saray’daki reis-i cumhur bir yetki daha isteyecek ve ‘yarım kalan işini’ bitirmek için onay bekleyecekti.
Sağ tayfa ne yapacaktı peki?
“Maraş’ı açacağız” tantanasını daha da ileriye taşıyacak, belki kapalı bölgede bir toplantı daha organize edecek, doğalgaz gerginliğini Türk gemilerinin de rüzgarıyla daha da artıracaktı.
Ufak denemeler olsa da beceremediler, ana gündem bunlar olmadı ne yazık (!) Tüh! İkisi de olmadı, aktörler bile isteye değil belki ama biraz da zorla “corona” belası üzerinden siyaset yapmak zorunda kaldı.
Ne var önümüzde?
Dağınık bir sağ iktidar var.
Virüs öncesinden kalma bir iç çekişme, İmar Planı ile daha da açığa çıkan bir ayrışma ve birbirlerine muhalefet etme oyunları var.
Size somut örnekler vereceğim.
Birbirlerini çekemiyorlar ve her fırsatta birbirlerinin kuyularını kazıyorlar, inanın buna…
Kurumsallık yerlerde, iletişim diplerde, koordinasyon sıfıra yakın…
Liderlerin kendilerini ön plana çıkarmasını anlıyorum, sonuçta seçim bu!
Ancak abartıya kaçmalar da oluyor kimi zaman…
Reis-i cumhur örneğin.
Pandeminin ilk günleri muhalefet partilerinin hükümete verdikleri kredili dönemi hatırlayın.
Ana muhalefet lideri ve diğer muhalif parti başkanları sık sık hükümete destek olma adına önerileri sıralıyor yıpratıcı olmaktan kaçınıyordu.
Bu dönemden beri her siyasi gündemi ana muhalefet partisi gibi üstlenen Reis-i cumhur da ileriye çıkma gailesi olanlar arasında başı çekiyor.
Bazı konularda haklı olsa bile dışarıdan hükümetle kavga etmek için fırsat ararmış gibi bir izlenim yaratıyor ki bu kime ne fayda getiriyor? Hiç düşündünüz mü?
Siyasi haz? Taraftarlarda elbette vardır; “Oh, lafı koydu ha?”, “İyi etti gennere”den öteye ilerleyebildik mi? Bilemedim!
Öne çıkan 4 aday var, 10 gün sonra sandıkta karşınıza çıkacak.
- Biri Başbakan, Ersin Tatar… Dağınıklığıyla, gaflarıyla, ilginç çıkışlarıyla yaptıklarıyla, yapamadıklarıyla, azılı milliyetçi çıkışlarıyla, Türkiye’ye olan düşkünlüğüyle…
- Mustafa Akıncı… Cumhurbaşkanı… Kıbrıs sorununda tükettikleriyle, umut kırıntılarını daha da ileriye taşıma arzusunu öne çıkararak koltuğunu koruma sevdasıyla, popülistliğiyle, Türkiye dahil herkesle didişmesiyle…
- Kudret Özersay… Siyasetteki tükenmişliğiyle, pandemi döneminde mikrofon önündeki performansını iyi kullanmasıyla, çelişkileriyle, yapmam dedikleri ve yaptıklarıyla, ‘herkesin ortağı olabilme’ becerisiyle…
- Bir de Tufan Erhürman var. Ana muhalefet partisi lideri… Uzlaşıcı kimliğiyle, diplomasi yeteneğiyle, bilgisiyle, sorumlu muhalefeti ile, konulara hakimiyetiyle, hükümete karşı olan duruşuyla, zaman zaman tartışmalara neden olan siyaset tarzıyla, pandemi dönemindeki yaptıkları ve yapamadıklarıyla…
Kararı bu halk verecek.
Coronavirüs bir sınav gibi yaşandı / yaşanıyor.
“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” demişlerdi de inanmamıştım.
Vallahi de öyle oldu.
Liderleri bu döneme bakıp yargılayacağımızı hiç düşünmemiştim.
Ancak öyle oldu.
Kavga, didişme, umut, umutsuzluk, çelişki, sorumlu siyaset, gaf?
Hangisi?
Karar sizin…